Paylaş
Bir gazetedeki “Çipli palamuttan umuda yolculuk” haberini sorduk hemen. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı ve bir market grubu geçen yıl Dünya Çevre Günü’nde çipledikleri palamutları yeni bilgiler edinmek için çeşitli bölgelerden denize bırakmışlar. Bu balıklardan 16 tanesi balıkçılar tarafından avlanıp bilgileri TÜDAV’a gönderilmiş. Bu balıkların içinde en uzun mesafeyi kat edebilen palamut bırakıldığı Samsun’dan 324 kilometre mesafedeki Bartın Kurucaşile’de avlanmış, diğer 15 balığın bu kadar yolu geçme şansı bile olmamış.
Kadir Can, ‘Balık Ağ(a)lara Takıldı’ adını taşıyan kitabında konuya değinmişti. 2012 yılının eylül-ekim aylarında Karadeniz’de inanılmaz bir palamut katliamı olduğunu yazmıştı. “Bu araştırma yazdıklarımı doğruladığı gibi durumun vahametini tescilledi” diyor. Kendisini dinliyoruz: “Palamutlar (Sarda sarda) her yıl periyodik bir seyir yolu izleyen gezginci yani göçmen balık türüdür. Atlas Okyanusu’ndan başlayan yolculukları Akdeniz, Ege ve Marmara üzerinden Karadeniz’e uzanır. İlkbahar aylarında üremek için Karadeniz’e geçen palamutlar yumurta döküp yavruladıktan sonra sonbahar aylarında aynı yolu izleyip geldikleri gibi giderler. Karadeniz’in doğu kıyılarında üreyen ve çok hızlı bir şekilde büyüyen palamut yavrularının ağırlıkları iki ay içinde İstanbul Boğazı’na ulaştıklarında 700 gramı bulur. Palamut sürüleri, Karadeniz’e geliş-gidişleri sırasında balıkçılar tarafından avlanır. Karadeniz’de yapılan palamut avı 2012 yılında tam bir katliama dönüştü. Sayıları 400 civarında olan gırgır takımı dönüş yolundaki palamut sürülerinin önünü İstanbul Boğazı’na gelmeden kesti. Yaklaşık 45 gün süren av sonunda İstanbul Balık Hali’ne 15 milyonun üzerinde çoğunluğu yavru olan palamut getirildi. Gözünü Karadeniz’de açan palamutların neredeyse tamamı İstanbul Boğazı’nı geçemeyip ağaların ağlarına takıldı. Karadeniz sahil şeridinin yanı sıra Ankara, Eskişehir, Bursa, İzmit, Sakarya gibi iller ve bunların ilçeleriyle diğer yerleşim alanlarına gönderilen palamut miktarının rahatlıkla 50 milyonun üzerine çıktığı hesaplanabilir.”
LÜFER KADAR İLGİ BEKLİYOR
Can’a “Henüz yeni üremiş, ekonomik boy ve ağırlığa ulaşmamış, tanesi 50 kuruşa kadar düşen milyonlarca yavru palamutun avlanmasını seyredenlerin neyin araştırmasını yaptığını merak ediyoruz?” dedik. Bakın ne yanıt verdi:
“Balıkçılar da 50 kuruşa sattıkları milyonlarca palamut vonozunu avlamayıp büyümelerini bu yıla bırakmadılar. Neler kaybettiklerini önümüzdeki sezon, eylül-ekim aylarında göreceğiz. Balıkçılara bir sözüm var, bu sezon, geçen yıl tuttuğunuz palamutun yarısını avlayabilirseniz ‘Balık Ağalara Takıldı’ kitabımı Kumkapı’da yakıp bir palamutu da çiğ çiğ yiyeceğim.”
Sezon bittiğinde: ‘Hepimiz borç içindeyiz’ diyen balıkçılara bir de sorumuz var:
“Kimlere veya hangi bankalara ne kadar borcunuz var açıklayın, açıklayın ki millet denizleri kurutan ağaları öğrensin.”
DENİZİN AĞALARI
Denizlerimizde başıboş bırakılan balıkçılar arasında kıyasıya bir yarış yaşanır, balık tür ve stokları yok edilirken bazı sivil toplum örgütleri ‘Lüferime dokunma’, ‘Seninki kaç santim’ gibi kampanyalar başlattılar. Lüfere gösterilen duyarlılıktan palamut nasibini alamadı. Lüferin avlanma boyu 20 santime indirildiyse bunu kimse dinlemedi. Avlanması yasaklanan 20 santimin altındaki çinakoplar İstanbul Balık Hali’nde ‘Kasa lüferi’, ‘Dökme lüfer’ olarak satıldı kimse sesini çıkarmadı. ‘Denizin Ağaları’ çinakopun lüfer olmadığı, ayrı bir balık türü olduğunu, diğer balıklara büyük zarar verdiğini öne sürdüler. Ağaların bu iddiasını kendilerinin danışmanı olan bir doğa derneği başkanı da destekledi. Sivil toplum örgütlerinin kampanyaları böylece iflas etti ve denizlerle balıklar ağaların olmayan insafına bırakılıp kaderine terk edildi.”
‘Rastgele’yi unutun artık.
DHA nasıl habercilik yapıyor
TGC, Doğan Haber Ajansı’na haklı bir şekilde ‘Basın Özgürlüğü Ödülü’ verdi. DHA şu anda Türkiye’nin değil bölgenin en güçlü haber ajansı; geniş bir kadrosu var.
Sadece ‘gazetecilik’ yapıyor; kimsenin peşinden koşmuyor; olaylara ideolojik bakmıyor.
En önemlisi de İstanbul’daki merkezinde ve bürolarında meslekte profesyonelliği özümsemiş çalışanları var. Bir gazetecilik nasıl yapılmalı? Genel Müdür Uğur Cebeci, konuşmasında büyük laflar etmedi. Mesleğin ipuçlarını da gösterdi. Nasıl mı:
"Gezi olaylarında bütün dünyaya sadece gerçeği ve olduğu gibi kendi duygularımızı, hislerimizi, kargaşalarımızı yansıtmadan olduğu gibi verdik. Böyle bir olay aslında Türkiye’nin gelişmişliğinin bir fotoğrafıydı. Şuradaki parktaki olay. Ve içimizdeki o mükemmelliğin bir göstergesiydi. Tam tersinden bakalım. Eğer gerçekleri vermemiş olsaydık, dünyanın başka yerlerinde şehir efsaneleri gibi, ülke efsaneleri yayılmaya başlayacaktı. 50 ölü, 100 ölü Türkiye baharından darbeye giden söylemler ve Türkiye bunu temizleyebilmek için tanıtma fonlarından belki de milyarlarca dolar harcayacaktı ve asla temizleyemeyecekti. Gerçekler her zaman olduğu gibi yansıtılmalıdır. Biz gazetecilere, yayıncılara düşen en önemli görevin bu olduğunu düşünüyorum. O günlerde kimsenin bizi etkilemesine önümüze bir bariyer kurmasına izin vermedik ama bir o kadar daha önemlisi kendi kendimize asla ambargo koymadık. Yine de bir gün yayına çıktığımız uyduların önünde gölgeler oluşsa ya da fiber optik kablolarımız herhangi bir nedenle kesilse ve yine dünyanın büyük bir coğrafyasında bir ilk olan dha.com.tr’den aynı anda 3 canlı yayını gerçekleştirdiğimiz serverlar çökse biz yaşamlarını sadece gazetecilik yaparak kazanan dha muhabirleri, yüksek binaların üstlerine çıkıp bağıra bağıra haber vermeye devam ederiz. Saygın meslek kuruluşumuz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ve oluşturduğu jüriye bizi objektif buldukları için çok teşekkür ederim"
CHP’de önseçim yapılmayacak mı?
EKONOMİ Gazetecileri Derneği’nin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, TGC lokalinde verdiği iftarda çok sayıda gazeteci bir araya geldi. Celal Toprak’ın başkanlığındaki örgüt üyesi ‘ekonomi’ gazetecileri meslekte sayısal olarak büyük bir güç oluşturuyorlar; siyaset-Meclis muhabirlerinin önüne geçtiler çoktan. Kılıçdaroğlu’nun yanında Faik Öztrak, Umut Oran, Akif Hamzaçebi gibi güçlü isimler vardı; halbuki onlar gazetecilerin arasına dağılsalardı, daha samimi bir ortam olurdu. Biz de kendilerine ‘adayları’ sorardık; önseçimin neden unutulduğunu, yoksa adayların merkez yoklamasıyla mı belirleneceğini sorardık. Bizim aklımıza şunlar geldi: Türkiye’de 960 ilçe var; ilçe ve belde dahil CHP’nin 510 belediye başkanlığı var. Beldeler kapatıldığına göre geriye 152 belediye başkanlığı kalıyor. Beldelerin yeni bağlı olacağı ilçelerde başarı şansının daha az olacağı ihtimaline göre, bütün mücadele yaklaşık 200 belediye başkanlığı için olacak. Bu, CHP için çok acı bir şey... Ama aday belirlemede bir çarpıklık var... Parti örgütünde istifaların ay sonuna kadar istenmesi gerekiyor. Aradaki 7 aylık boşluk için ne yapacak bu isimler... Küsenler ve çalışmayanlar olur mu? Kamu görevlilerinin istifasını 30 Aralık’ta vermelerine karşın arada 7 ay ‘işsiz’ kalacak partilinin tepkisinin nasıl karşılanacağını... Aday koymadığın partilinin hıncı nasıl olur, DSP’ye mi kayar? Tüzükte garip uygulamalar var... Yedekten PM’ye geçmesi gereken Prof. Burhan Şenatalar’a görev niye verilmiyor. Adnan Keskin, Umut Oran, Bülent Tezcan, Bihlun Tamaylıgil ve Gökhan Günaydın ne düşünüyorlar. ‘Çapulcu CHP’liler önseçim beklentilerine ne diyorlar’…
Bu iktidara Allah akıl fikir versin
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, önceki akşam ekonomi gazetecilerinin sorularına şu yanıtları verdi:
- (TÜPRAŞ) Denetimler objektif olmalı; ‘ben istediğimi denetlerim’ diyerek bu iş yapılmaz. TÜPRAŞ’ta yapılan Sayın Başbakanın ‘hesabını verecekler’ söyleminden sonra gündeme gelen bir incelemedir. İş dünyasına gözdağı vermek istiyorsa bu çok vahim.
- (Dünyada aydın ve sanatçıların eleştirilerine Erdoğan’ın yanıtına) Ona cevabı psikologlar versin.
- Şu bankadan paranız çekin bu bankaya yatırın’ demek suçtur; ancak hiçbir savcı harekete geçmiyor. ‘Kredi kartlarını kullanmayın’ diyenlerin ceplerinin kredi kartı ile dolu
- İran’dan davet aldım ve gideceğim. Barış içinde yaşadığımız hiçbir komşumuz kalmadı. Türkiye, dünyada ve Ortadoğu’da yalnızlaştı. Bu nasıl telafi edilir? Çok zor.
- (Seçimler) Millet kendi vekillerini seçmeli. Lider sultası sona ersin. Bu sona ererse yasama organı bir liderin iki dudağı arasında çalışmaz zaten sorunumuz burada. Seçim yasasının değişmesi lazım.
- Basın özgürlüğü basının rahat çalışacağı ortamı yaratmakla başlar. Basının kendi yarattığı etik değerlere saygı duyulmalı. Basın çalışanlarının sendikalı olması lazım. Medya patronlarının kamu ihalelerine girmeleri yasaklanmalı. Bu dört kuralı uygularsak medyanın özgürlüğünü sağlarız. Medya patronluğu bir kamu görevidir, devletle ilişkilerinin olmaması lazım. Biz de ne oluyor? Gazeten varsa devletten ihale alıyorsun yoksa alamıyorsun. Bu doğru bir süreç değil."
- (CHP ve MHP ittifakı) Böyle bir anlaşma yok. Neden tartışılıyor ben de anlamıyorum. Herhangi bir pazarlık ve görüşme söz konusu değil biz de gazetelerden hayretle okuyoruz.
- (Aile sigortası dışında güzel projeleri olduğunu söylerken) Bunu açıklamak istemiyoruz, gizli tutuyoruz.
- (Suriye) Hani Cuma namazı kılacaktır, Suriye’de ne oldu? İki haftalık ömrü kalmıştı ne oldu? Bugüne kadar Türkiye’yi bu kadar dış politikada açmaza sokan başka bir Dışişleri Bakanı geldi mi? Her alanda açmaz içindeyiz, ayakları yere basmıyor. Dünyaya nizam vermeye çalışıyor. Bir ara Rusya’yı dize getirecekti... Allah akıl fikir versin. Hani biz Ortadoğu’da ağabeylik yapıyorduk, herkes bize danışıyordu? Şimdi aman ha Türkiye gelmesin noktasına gelindi.
- TMSF şu anda "Servet Aktarma Kurumu" olarak görev yapıyor. İstediğinin mal varlığına el koyuyorsunuz, istediğiniz kişiye bunu satabiliyorsunuz. TMSF’nin şu anda üstlendiği rol bu... Bu bir medya kuruluşuda olabilir, sanayi kuruluşu da olabilir, turizm kuruluşu da olabilir. TMSF’nin de hesapları şu ana kadar sağlıklı denetlenmiş değil.
- Evet Gezi olayları sonrası gençliğin sesine kulak vermemiz gerekir. O konuda ekiplerimiz sadece İstanbul’da değil bütün illerde çalışıyorlar. Onların sesine kulak vereceğiz. Kadın adayların sayısı ve gençlerin sayısı daha fazla olacak bu seçimlerde. Başörtülü kişiler de adaylığa başvurabilir yasal bir engel yok.
- Her aile iyi bakacağı sayıda çocuk yapar. İster üç, ister beş, ister bir... Bir başbakanın, bir ailenin mahremiyet alanına girmesi akıl alacak bir şey değildir" değerlendirmesinde bulundu.
- (Ömer Tuğrul İnançer’in hamileler için kullandığı söz) Bunu söyleyen kişinin tasavvuf bildiği konusunda bile endişelerimiz var. Onun en azından bir doktor arkadaşına sorması gerekirdi. Nasıl olur da dünyaya çocuk getirecek bir kadının sokağa çıkmasını uygun görmüyorsunuz? Hem cennet anaların ayağı altındadır diyeceksiniz hem de sakın sokağa çıkma hamileyken diyeceksiniz.
- (Sarıgül’ün CHP ile ilişkileri) Her gittiğim yerde soruyorlar. Hiçbir ilişkimiz yok. Biz, ilişkiyi sizden öğreniyoruz. Sayın Sarıgül bir belediye başkanı, kendine göre başarılı bir belediye başkanı. Partimize üye olmak istediği zaman gelir üye olur, biz hiçbir zaman ‘niye partimize geldin, niye üye oldun diye bir sınırlama da getirmiş değiliz.
Paylaş