Adil olmayan bir güç asla baki olmamıştır

3 EKİM Pazar günkü Cumhuriyet’te sayın Orhan Bursalı’nın yazısında bir paragraf dikkatimi çekti. “Mahkemenin (Silivri) duvarında bir Atatürk büstü asılı duruyordu! Her yere Atatürk fotoğrafı ve büstü konmasının ne kadar yanlış olduğunun tescilidir bu.

Haberin Devamı

Düşündüm de Atatürk büstünün hem de bu salonda ne işi var!”

Bence de öyle, gerçekten Atatürk’ü hatırlatan bir ritüelin Silivri’deki mahkeme salonunda ne işi var. Çünkü Allah da biliyor kullar da biliyor ki orası mahkeme değil, orada adalet yok, Rabbim bir insanı oraya düşüreceğine canını alsın daha iyi.

Oradan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, Doğu Perincek özellikle ADD Başkanı çıkarılamıyor, hiç olmazsa Atatürk’ün büstü çıkarılamaz mı? Öyle ya o insanları orada bu kahredici şartlarda suçsuz günahsız yere Atatürk’ün onayladığı adalet için mi tutuyorlar? Ha, şu da olabilir, bu öyle bir nefret ki belki de “Atatürk ün büstü de orada tutuklu olarak bulunuyordur, belki bundan haz bile duyuyorlardır”. Hint fıkrasındaki “Bunlar da geçer” sözünü anımsıyorum.
Rabbim bir gün elbet yaşayanlara adaletin Rahman ve Rahim yüzünü gösterecektir. Tarih boyunca adil olmayan hiçbir güç asla baki olmamıştır bunu kesin biliyoruz çok şükür.             
Sururi TOMRUK

Haberin Devamı

Bulanık sulardan geçiyoruz

22.01.2008’de, benim bir yazıma yer vermiştiniz. Başlığı “Türbanda en sorumlu kişi Doğramacı’dır” idi. Galiba bu yazıya Kılıçdaroğlu’nu da eklemek gerek. Çünkü 1985’lerin başımıza açtığı derdi 2010’da aynı yöntemle tartışmaya başlayıp çözüm aramak sadece ‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ün en güzel örneğidir. Hatırlatmak istedim.

Bir de bugünlerde çok ciddi haber olan ‘Sınıftan öğrenci çıkarılmayacak, idareye bildirilecek, yoksa soruşturma açarız’ konusu zaten 25 yıldır hep böyleydi, yeni bir şey yok ki. Bize söylenen öğrenciyi sakince ve kimseyi rahatsız etmeden uyarmak, eğer uymuyorsa derse devam etmek ama sonunda yönetime bildirmekti. Ne oldu da bir fark varmış gibi yapıldı, bilmiyorum. Belki esas hedeflenen bu uyarıyı ve sonrasında idareye haber vermeyi yapmamamızı sağlamak. Uyandırılan hava bu. Bulanık sulardan geçiyoruz, hava yine puslu. Haydi hayırlısı...
Vasıf HASIRCI

3 bin mektupluk bir ömür

ECZACI Hüsnü Akın’ı (70) da kaybettik. Gümülcineliydi.

Toplumsal konulara duyarlı, yurttaşlık bilinci dorukta, bir bilge adam olgunluğunda biz gazetecilere mektuplar gönderirdi. 1980’li yıllardan itibaren başta Evren olmak üzere Özal, Demirel, Çiller, Ecevit, Erdoğan ve bakanlarına, ‘Demokrat’ gözüyle yaptığı eleştirileri hem ilgilisine hem de gazetecilere gönderirdi. Çoklukla bu yazılar haftada iki kez olurdu. Hepsi de incelemeye dayalı ciddi verilerle yazılırdı. Eleştirel olduğu kadar bilgilendiriciydi de... Diğer meslektaşlarımız gibi biz de gerektiğinde bu yazılara yer verirdik. Demirel görüşlerine değer verdiği bir isimdi; bazen de Türkiye’nin gidişatını ondan dinlerdi. ‘Tansu Çiller’e Mektuplar’ını kitaplaştırdığını hatırlıyoruz. Oğlu Ahmet Hamza Akıncı, 20 yıl içinde yazdığı 3 binden fazla yazıdan 1000’in Özal’a gönderdiğini söyledi.
Bir üniversite keşke bunlar üzerinde bir çalışma yaptırsa... Çünkü Türkiye’nin rejiminin, siyasetinin ve ekonomisinin nereden nereye vardığını ortaya konulur.
Yazılarından bazıları ‘akıncıdan blok spot.com’da halen yer alıyor.

Cenazesi önceki gün Silivrikapı Mezarlığı içindeki Seyit Nizam Camii’nden kaldırıldı. Onu ‘demokrat’ aydınlar çok arayacak.

Haberin Devamı

Siyasete ve kültüre adanmış bir ömür

TOPRAĞA dün verilen Turhan Ilgaz, çok sevdiğimiz bir dostumuzdu. İstanbul’dan sonra Ankara’da muhabir olarak çalıştı. 1980’li yılların öncesi ve sonrasını parlamentoda geçirdi. Parlamentodan irticalen haber yazdıran çok az gazeteciden biriydi. Cumhuriyet’in Yazıişleri Müdürlüğü’ne geldi. Oktay Kurtböke, Hasan Cemal, Çetin Özbayrak, Bülent Dikmener ve Okay Gönensin’li bir dönemdi. Gazetenin sahibi Nadir Nadi’nin bir tasarrufuna kızarak ayrıldı. Ardından Dünya, Milliyet, Yeni Gündem ve Hergün gazetelerinde çalıştı. Daha sonra felsefe, siyaset düşüncesi ve iletişimle ilgili özgün çevirilere daldı. Bir kültür adamı oldu. Yapı Kredi Sanat Yayınları’nı ve Gergedan Dergisi’ni yönetti.Bankacı olan babası, İlhan Selçuk’un dostuydu.Kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz.

Haberin Devamı

TOPRAĞA dün verilen Turhan Ilgaz, çok sevdiğimiz bir dostumuzdu. İstanbul’dan sonra Ankara’da muhabir olarak çalıştı. 1980’li yılların öncesi ve sonrasını parlamentoda geçirdi. Parlamentodan irticalen haber yazdıran çok az gazeteciden biriydi. Cumhuriyet’in Yazıişleri Müdürlüğü’ne geldi. Oktay Kurtböke, Hasan Cemal, Çetin Özbayrak, Bülent Dikmener ve Okay Gönensin’li bir dönemdi. Gazetenin sahibi Nadir Nadi’nin bir tasarrufuna kızarak ayrıldı. Ardından Dünya, Milliyet, Yeni Gündem ve Hergün gazetelerinde çalıştı. Daha sonra felsefe, siyaset düşüncesi ve iletişimle ilgili özgün çevirilere daldı. Bir kültür adamı oldu. Yapı Kredi Sanat Yayınları’nı ve Gergedan Dergisi’ni yönetti.Bankacı olan babası, İlhan Selçuk’un dostuydu.Kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz.

Haberin Devamı

Biliyor musunuz

LİBERAL Demokrat Parti’nin hafta sonu Ankara’da yapılan 6. Olağan Büyük Kongresi’nde Cem Toker’in 3. kez Genel Başkanlığa seçildiğini...

GÜNÜN SÖZÜ

“DEVLETİN memuru imamlardan kanaat önderi olmaz. Toplumun kabulü ile oluşur. Diyanet’in memuru din görevlileri mahallelerimize, sokaklarımıza, evlerimize kadar girerse, asimilasyon ve dini baskı artacak. Bu projenin sonu ‘korucular’ gibi olur. Biz Alevilerin, Diyanet’in dinine de, ahlakına da ihtiyacı yok.”
(Ali KENANOĞLU)

Yazarın Tüm Yazıları