Paylaş
Belli ki, önemli bir kısmı ‘parti disiplini’ içerisinde kaleme alınmış manipülasyonlardı. Elbette onları eledik. Ben yine gazeteci arkadaşların gözlemlerine kulak verdim. Bir meslektaşımız aynen şunu söyledi:
“2011’de en çok milletvekilini çıkaran, ancak bir milletvekilini CHP’den binde 3 (bin küsur oy) farkla kapan AKP’nin önümüzdeki seçimde aynı milletvekili sayısını elde edemeyeceği görülüyor. Ne zaman ki devlet hastanesinde bir röntgen filmimi çektirmek için sıra beklerken konuşulanları dinleyince tereddüde düştük. Yaşlı bir kadın yanındakine, daha önceleri sabah namazında hastaneye gelip kuyruğa girdiğini anlatıyor, ‘Allah hükümetimizden razı olsun, şimdi her şey tıkır tıkır işliyor’ diyordu.”
Halkın vaatler değil de yaşadıklarını önemsediğini vurguladı. CHP’nin vaatlerinin seçim anketlerinde hâlâ beklenen yükselmeyi sağlayamamasını buna bağladı. Adana listesinin ilk sırasındaki eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar’ın bulunması da röntgen kuyruğundaki memnuniyetin genel merkezdeki seçicilere bir yansıması olsa gerek. Yine de AKP listesinde Menzil Grubu hâkimiyeti, hatta şimdi ‘Paralel Yapı’ dedikleri Cemaat kökenli bir aday bulunması, genelde bir ‘kan kaybı’ yaşanması, bu partinin merkeze yakın seçmenlerini düşündürüyor.
Diğer arkadaşlarımız CHP ve MHP’ye, daha da önemlisi 14 milletvekilinden ikincisi ‘çantada keklik’ gibi görmeye başlayan HDP’ye ilişkin gözlemlerini aktarırken, ilk yazımız yayınladıktan sonra gelen notlarla paralellikler görülüyor. Şöyle ki:
- Önseçim sonrası CHP listesinin alt sıralarında yer alan eski il başkanı Orhan Sümer ile büyükşehir başkan adaylığı hemen her seçimde ‘direkten dönen’ Akif Akay’ın adaylıktan çekilmeleri ‘topyekûn seçim seferberliğini’ zaafa uğrattı. Buna bir de aday gösterilmeyen eski milletvekillerinden bazılarının ‘soğukluğu’ eklendi. Adana seçmeninin yarısından fazlasının yaşadığı merkez Seyhan ve Çukurova ilçe belediye başkanlarının hamleleri ile bu açıklar kapatılmaya çalışılıyor. Ancak en çok seçmene sahip Seyhan’da belediye başkanı ile partinin ilçe başkanının restleşmesi, olağanüstü kongre için imza toplanması, ilçe başkanının da “Peki öyleyse 7 Haziran’da (genel seçimin yapılacağı gün) kongre kararı alıyorum” demesinin nedenleri bir türlü anlaşılamıyor.
- MHP’de ise en çok Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün durumu konuşuluyor. Bir yıllık görev süresinde ‘iktidar yıpranması’ yaşadığı, vaatlerini yerine getiremediği, bu nedenle de başkanlık seçiminde olduğu gibi köy köy, mahalle mahalle gezmesinin yarar mı, zarar mı getireceğine hâlâ karar verilememiş. Eski iki il başkanının aday listesinde yer alamaması, kontenjan kullanılması gibi ‘eksiler’ MHP’de şu anda giderilmiş değil.
- Önceki seçimde bir milletvekiline yetebilen Kürt oyları, bu seçimde 2 milletvekilliğine odaklanmış durumda. Güneydoğu’dan göç edenlerin yaşadığı mahallelerde HDP bayrakları dışında bir partinin bayrağına rastlanmıyor. Bu parti ağırlıklı olarak AKP ve bir de CHP’li kendi seçim potansiyelleri üzerinde çalışma yapıyor, katılımı en üst seviyeye çıkarmaya çalışıyor.
Gençlere safsata yerine bilim-teknik öğretilmeli
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan Bey, imam hatip okullarına milyonların gittiğini söyleyerek bununla iftihar etmiş. Ben kendisine katılamıyorum, çünkü bu okulların öğrencilerine ne dini ne de sağlam bir muhakeme yeteneğini verebildiklerini ben bizzat diğer pek çok fırsatın yanında 26 Nisan 2011 tarihine Ali Kırca’nın yönettiği Siyaset Meydanı programında da görerek çok üzülmüştüm. Çanakkale’yi imanlı insanların kazandığını söyleyen bir öğrenciye ondan iki sene önceki Balkan Harbi’ni kaybedenlerin de aynı kişiler olduğunu hatırlatınca ne diyeceğini bilememişti. Bu mudur imam hatiplerde öğretilen tarih bilimi? Bizzat Sayın Cumhurbaşkanı bir ara fiziksel antropoloji bilimini de ırkçılık sanmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı Kuran vurgusundan kendisinin gittiği imam hatip mektebinde Kuran’ın tarihini de iyi öğrenmediği anlaşılıyor. Zira Halife Osman zamanında Kuran’ın kanonik metni oluşturulurken peygamberin yakın arkadaşları olan Abdullah ibn Masud ve Ubeiy ibn Kaab’ın metinlerinin dikkate alınmadığını ve bizzat Abdullah ibn Masud’un kanonik metni oluşturmaktan mesul olan Zaid ibn Sabit’e peygamberin kendi ağzından duydukları yetmiş surenin niçin kanonik metinde yer almadığını sorduğunu biliyoruz. “Ben Kuran’la büyüdüm” diyen bir insanın bu tartışmalara da atıf yapması ama belki de Kuran’ın politik didişmelerde malzeme yapılmasının nasıl Halife Osman’ın başını yediğini düşünerek dünyada 1.5 milyar insanın kutsal kitabı olan bu metnin politik tartışmalara sokulmaması gerektiğini hatırlaması beklenirdi. Kaldı ki, bu tartışmalardan bizzat oğlunun içinde bulunduğu bir vakıf tarafından Türkçe olarak yayımlanan büyük İslam bilim tarihçisi Fuat Sezgin hocamızın büyük eserinin birinci cildinin ilk sahifesinde bahsedilmiştir. Eğer imam hatip mektepleri, bizzat Müslümanlığın en temel dayanağı olan Kuran tarihini bile gerektiği gibi öğretmiyorlarsa, acaba ne öğretmektedirler? Çanakkale’yi evliyaların kazandığı türünden safsatalar mı? Çocuklarımız safsata yerine bilim ve bilimsel düşünmeyi öğrenmedikleri takdirde çok yakında perişan Müslüman ülkeleri kervanına katılmamız kaçınılmazdır. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu mu istemektedir?
A.M. Celal ŞENGÖR
BİLİYOR MUSUNUZ
- TRT üyelerinden muhalefet kanadını temsil eden Süleyman Demirkan (CHP), Ali Öztunç (CHP), Esat Çıplak (MHP) ve Ersin Öngel’in (BTP) YSK’ya başvurarak “Seçime yönelik ya da siyasi içerikli konuların dile getirildiği yayınlarda, seçmeni etkileyecek nitelikte lehte/aleyhte görüşlerin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınmasını istediklerini...
- GAZETECİ Yavuz Oğhan’ın Cem Dişbudak ile birlikte www.bidebunuizle.com adlı internet sitesi kurduğunu...
- İSTANBUL Bilgi Üniversitesi’nin, Yaşar Kemal’in anısını yaşatmak amacıyla, Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban’ın katılımıyla 11 Mayıs Pazartesi 16.00’da Santralistanbul Kampusu’nda gerçekleştirilecek törenle Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’ne Yaşar Kemal Binası adını vereceğini...
Okuryazarlıkta etkinlik; Arapçada % 0.5, Türkçede % 8-10
İşte Türkçenin gücü
ARAŞTIRMACI-yazar Orhan Koloğlu’nun yeni kitabı ‘Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız’ (Tarihçi Kitabevi), üç ciltlik ‘Osmanlı Basın Tarihi’ serisinin tamamlayıcısı olma özelliğinde. Kitap ile ilgili olarak Orhan Koloğlu: “13. yüzyılda tek resmi dil kabul edilen Türkçenin, başta Avrupa’nınkiler olmak üzere bütün komşu dilleri etkilemesi doğaldı. Kutsal dil sayılan Arapçanın iki yüzde bir okur-yazar üretmesine karşılık bizde yüzde sekiz-ona erişilmişti. Sonra o da çağdaşlaşmanın zirvesine oturan Fransızcadan etkilendi ve Osmanlıca diye anılır oldu. 21. yüzyılda Fransızcayı da İngilizce aştı. Ama ikisi de fazla dayanamadı, bugün Amerikancanın etkileyişi ile mücadele içindeler. Şimdi biz de bilgisayar teknikleri çerçevesinde çocuklarımızın yetişmesini izliyoruz...” diyor.
Paylaş