Paylaş
Gezerken, Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçen yeni imar yerlerinin (yeşil alanlar dahil) hangisi olduğuna dair bir tespitte de bulunsaydı keşke... Tayyip Erdoğan'ın 1990'da Kartal Adliyesi'nde 10 aya mahkum olduğu (daha sonra para cezasına çevrildi ve 1997'deki sicil affı ile kaydı silindi) Sultanbeyli'deki ormanlık alanın üzerinden uçsaydı... En önemlisi de Sarıyer Uyum Sitesi'nin halini görseydi vekillere.
Uyum dedik...
Yıl; 1985...
Sarıyer Uyum Kooperatifi, emlakçi Kaya Metin Çağlayan'ın arsasında oluştu. Üyeleri ağırlıklı olarak 12 Eylül'ün bazı konsey üyeleri, ANAP iktidarının bakanları, milletvekilleri, bürokratları ve bazı gazeteciler; yani İstanbul'un 'seçkinler'nden oluşuyordu. Sarıyer Belediye Başkanı da 'asli' üyeydi doğallıkla. Turgut Özal Başbakan, Bedrettin Dalan da Belediye Başkanı... Bu ünlü kooperatifin başkanlığını ANAP'lı Recai Delibaşoğlu yürütüyordu. Delibaşoğlu, kat karşılığı olarak, henüz müteahhitlikte tecrübesi olmayan Artvinli hemşehrisi sendikacı İsmet Acar'a verdi bu yeri. Organizasyonun içinde trafik kazasında ölen eski Genel Sekreter Atanur Oğuz ile Ankara'da vurulan Niyazi Adıgüzel'in adları da geçiyordu. Belki de Acar işinin gerisinde bulunlar vardı? Çıkmalar ve taşmalardan ötürü mühürlendi, Nurettin Sözen de yıktı... Acar bu yerleri bitiremedi, kendi yerini bitirdi.
Onun için '32. Günde'de Mehmet Ali Birand "bu tür katliamlardan devlet sorumludur" dedi. Çünkü yapılaşma ile yasalar ilk olarak 1986'da çıkartılmıştı... Bu konuda yazacak şey var.
GÜNÜN SÖZÜ
"Ulusal ölçekte kişisel ve örgütsel terör; uluslararası ilişkilerde ise emperyalist yaklaşımlar yanında, köktencilik yaklaşımlarının yarattığı savaş, baskı ve terör, dünya barışını ve insan haklarını ciddi boyutlarda tehdit etmektedir."
(Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok)
Kuraklığa karşı ne önlem alınıyor
BİLİM adamları, bu yıl, son yılların en kurak kış mevsiminin yaşanacağı yönünde görüşler açıklıyorlar. Coğrafyamızda su kaynakları tükeniyor. Ne yazık ki bizde hiçbir önlem alınmıyor. "Suyu tasarruflu kullanın" diyen bir Allah'ın kulu bile çıkmıyor. Bürokratlar, "Biz yatırımlarımızı yaptık, İstanbul'un 2040'a kadar su önlemi alındı" diyorlar. Ama yağmur düşmezse ne yapılacağı sorusunu kimse bilmiyor.
CHP Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu, kuraklık ve su konusunda Başbakan Erdoğan'a sorular yöneltiyor:
- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün, kış mevsimindeki yağışlar konusundaki tespiti ve öngörüsü nedir? Bu konuda ne gibi hazırlıklar yapılmıştır? Hükümetinizin bir kriz senaryosu var mıdır?
- Kuraklık nedeniyle ülkemiz, kısa ve uzun vadede ne gibi tehlikelerle karşı karşıya kalabilecektir? Bölgelere göre bir analiz yapılmış mıdır? Tarım ve enerji gibi sektörler ile belediyeler olmak üzere, ilgili kurum ve kuruluşlara bu tespit ve öneriler iletilmiş midir?
- Bazı belediye başkanlarının, su kesintileri yaşanabileceği yönündeki açıklamaları karşısında, bu kesintiler başlamadan önce suyun verimli kullanımı konusunda başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere uygulamaya konulmuş ya da konulacak önlemler nelerdir?
- Kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik herhangi bir açıklama ya da suyun verimli kullanılması yönünde bir çağrı hâlâ yapılmadığına göre, hükümetiniz, su kaynaklarını yeterli mi görmektedir?
İki bakan ve iki tahsis
ACARLAR tartışılırken, iki soru aklıma geldi.
Ankara'da Başkent Üniversitesi'nin Kızılcahamam'daki yeri (Patalya Otel) hangi iktidar döneminde, hangi Orman Bakanı'nca tahsis edilmiştir? Bu bakan şimdi başkentin bir yan şirketinde yönetim kurulunda görev yapmakta mıdır?
İstanbul Kemer Country'deki kütük evler ve golf sahası yerlerini turizm amaçlı kullanıma açan hangi Orman Bakanı'dır?
Ayrıca Orman Bakanı Pepe, geçmişte ve kendi döneminde ormanlardan kaç taş ve kum ocağı tahsis edildiğini, bunların kimlere verildiğini açıklayabilir mi?
Bunları köşenizden öğrenmek istiyoruz.
L.K.K.
Elektriksiz turizm olmaz
ANTALYA'da belli bölgelerde 2-3 saat süren elektrik kesintileri oluyor. Başbakan Erdoğan her konuşmasında, biz laf değil iş üretiyoruz, diyor. Son 4 senede elektrikle ilgili bir yatırım yapılmış mı Antalya'ya? Yeterli elektrik enerjisi üretilmiyor Antalya'da. Milletin kuru laflara ihtiyacı yok; rakam oyunlarına da... Elektriksiz turizm olmaz.
Mustafa YILMAZ
Biliyor musunuz
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, Takvim'den Mehmet Çetingüçleç'e verdiği demeçte, görev süresini dolduktan sonra Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i CHP'de siyaset yapmaya davet ettiğini ve "Sayın Sezer'i saflarında görmekten büyük onur duyarız" dediğini...
Pirinçte vurgun... İktidar zorsorulara karşı suskun
İMTİYAZLI bir pirinç ithalinin öyküsünü baştan aktarmak gerekiyor:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal geçen salı günü grup toplantısında ekonomi ile ilgili çarpıcı değerlendirmeler yaparken, "Yolsuzluklar AKP'nin markası oldu" demişti.
Alt düzeydeki AKP'li kadroların yolsuzlukların yanında bir de aleni olarak yapılan yolsuzlukların artık 'çığrından' çıktığını anlatırken, şöyle bir iddiayı gündeme getirmişti:
"Bakınız Türkiye’de bir çeltik ithal düzeni var. Çeltik üretimimiz yeterli değil, bir miktar ithal edilmesi lazım, ama ithalatı kontrollü bir şekilde yapıp piyasayı da çökertmeden uygun bir şekilde gerçekleştirmek gerekiyor ve bu doğrultuda bir ihtiyaç var, bir çalışma var. Bu çalışma yapıldı ve Türkiye’nin çeltik ithalatında getirilen bütün çeltiklerden 570 dolar üzerinden vergi alınmasını öngören bir kararname çıkarıldı, yani ton başına bütün çeltiklerden 570 dolar vergi alınacak. Kaça alınırsa alınsın, ithalat kaça yapılmış olursa olsun bu yerli çeltik üretimini korumak için uygulanan bir fon, 570 dolarlık vergiyi öde, öyle çeltik getir diyor hükümet, bu böyle uygulanıyor. Derken, birdenbire bir karar alınıyor, belli bir süre için bu askıya alınıyor, o askıya alınma süresi içinde bir firma, bol çeltik ithalatı yapıyor ve ithalatı da 305 dolar üzerinden Gümrük Vergisini ödeyerek gerçekleştiriyor. 570 dolar, 305 dolar, arada milyonlarca dolarlık bir fark var.
Kim bu firma diye bakıyorsunuz, bu firma, hükümette pek çok bakanın hemşehrisi, en azından iki tanesinin benim bildiğim kadarıyla hemşehrisi, yakını bir firma. Şimdi, bu şaibeli bir ithalat. Belli bir firma ithalat yapıyor. Bu ithalattan dolayı çok haksız bir vergi kazancı elde ediyor ve getirdiği, ucuza getirdiği çeltiği yerli çeltikle karıştırarak çeltik piyasasını çökertiyor ve bizim çeltik üreticileri perişan hale düşüyor. Çeltik üreticisi perişan, haksız kazanç ve bütün buna fırsat veren bir uygulama. Hatırlar mısınız, daha önce bir terlik kararnamesi vardı, terlikle ilgili bir kararname alınmıştı ve orada ithalat yapılmıştı, aynı uygulama, aynı uygulama. Daha önce mısırda yapılmıştı, bu iktidar mısırda da yapmıştı. Yalnız günahını almayayım, bu mısır getirenle ilgili değil, bu başkasıyla ilgili. Mısır konusunda yine benzer uygulama yapılmıştı, şimdi çeltikte bu uygulama yapıldı. Bunu da bir AKP milletvekili 'ayıp olmuyor mu?' diye bir tepki içinde gündeme getiriyor ve takip ediyor. Bu konuda hükümetin ne yapacağını merakla bekliyorum. Şu ana kadar hiçbir ciddî tavır ortaya konulmadı, ama önümüzdeki günlerde bunu yakından takip edeceğiz."
Baykal'ın bu anlattıkları o gün gündemin yoğunluğu nedeniyle haber olamadı.
Ancak iddialar çok ilginç boyutlara kadar uzanıyor.
CHP'Lİ GENCAN'IN EKER'E SORUSU
ÇELTİK ithalini ilk gündeme getiren CHP Edirne Milletvekili Nejat Gencan...
6.11.2006 tarihinde Tarım Bakanı Mehdi Eker'e "Referans fiyatın altında bir ithalat yapıldığı doğru mudur? Yapıldıysa bunun nedeni nedir? Sorumluları kimlerdir? diye soruyor.
Gencan'ın soruları şöyle:
"Son yıllarda gerek ekim alanlarında, gerekse verimdeki artış sebebiyle çeltikte üretim artışı sağlanmıştır. Üretim artışı özellikle 2004 ve 2005 yıllarında gerçekleşmiştir. Üretim artışında ithalatı önlemek amacıyla bu iki yılda uygulanan tarife kontenjanı uygulaması da etkili olmuştur. Üretim artışına paralel olarak ithalat miktarları azalmış, artan üretimle birlikte her yıl çeltik için ödenen milyonlarca dolar dövizin önemli miktarı ülke içinde kalmaya başlamıştır. Bu bağlamda;
1- Tarife kontenjanı uygulamasından neden vazgeçilmiştir? Bu uygulamaya son vermekle amaçlanan nedir?
2- Çeltik ithalatında gümrüklerde uygulamaya sokulan referans fiyat ne kadardır?
3- Ekim 2006 ayında İskenderun limanından 42 bin ton çeltik ithal edildiği doğru mudur?
4- Ve de 42 bin ton çeltiğin 305 $ üzerinden ithal edildiği doğru mudur? İthalatı hangi firmalar yapmıştır?
5- Referans fiyatın altında bir ithalat yapıldığı doğru mudur? Yapıldıysa bunun nedeni nedir? Sorumluları kimlerdir?
6- Referans fiyatın altında ithalata izin verilmek suretiyle amaçlanan nedir?
7- 2006 yılı içerisinde referans fiyatın altında çeltik ithal eden başka firmalar varmıdır? Varsa fiyat ve miktar tutarları nedir?
AKP'li ÇÖMEZ'İN TÜZMEN'E SORUSU
30.11.2006 tarihinde AKP Balıkesir Milletvekili Dr. Turan Çömez, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen tarafından yanıtlanması istemiyle bir soru önergesi veriyor.
1- Türkiye'de yapılan çeltik ve pirinç ithalatı ile ilgili 2004 ve 2005 yılında uygulanan tarife kontenjanı 2006 da neden uygulanmamıştır.
2- 2005 yılında tarife kontenjanı yerine referans fiyat uygulamasına geçilerek ithal edilecek tüm pirinçin 570 dolar/ton bedel üzerinden vergilendirilerek millileştirilmesi uygulaması yapılmakta mıdır?
3- Pirinç için belirlenen 570 dolar/tonluk bedel hangi kriterler esas alınarak karara bağlanmıştır?
4- 570 dolar/ton bedel üzerinden vergilendirilerek ithal edilen pirinçin millileştirilmesi uygulaması ile yerli üreticinin korunmasını düşünüyor musunuz?
5- 2006 yılında şu ana kadar toplam ithal edilen çeltik ve pirinç miktarı ne kadardır?
6- 2006 yılı içerisinde bir firmanın İskenderun gümrüğünden 42.800 ton pirinç ithalatı gerçekleştirerek 3005/dolar ton bedelle millileştirdiği bilgisi doğru mudur?
7- Söz konusu firmanın 570 dolar/ton bedel üzerinden vergi vermeyerek bu ithalatı gerçekleştirdiği ve 5.250.000 dolar/ton vergi avantajı sağlayarak yerli çeltik ve pirinç piyasasını olumsuz yönde etkilediği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
8- Söz konusu firma teminat mektubu vererek vergi ödemeden millileştirdiği bu pirinç hangi yasa, yönetmelik, genelgelere göre Türkiye'ye getirmiştir?
9- Bu işlemin yasal olmadığını düşünüyor musunuz?
10- Pirinçi Türkiye'ye ithal eden firmadan yönetmelik uyarınca alınması gereken vergilerin tahsil edilmesi için bir süreç başlatacak mısınız?
11- İthal edilen 42.800 tonluk pirinçin Mısır'dan getirildiği ve yerli pirinçle paçal yapılarak piyasaya sürülmesi kaydı ile fiyatların kırıldığı iddialarının araştırılması gerektiğini düşünüyor musunuz?
12- İskenderun Gümrüğü'nden ithal işlemlerini gerçekleştirilen bürokratlarınız hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı? Yapmayı düşünüyor musunuz?
13- Yerli çeltik üreticilerinin korunması için hükümetin ne gibi politikaları olacaktır?
REFERANS NE YAZDI?
REFERANS gazetesinden Selma Şimşek Bektaş, "Pirinçte koruma sözde; üretici sahipsiz kaldı..." (5.12.2006) başlıklı haberinde özetle şunları yazıyor:
TÜRKİYE'de çeltik üretimi 600-650 bin, pirinç ise 380 bin ton. Üretimin tüketimi karşılamaması nedeniyle yıllık 150-200 bin ton pirinç ithal edilmesi gerekiyor. Belli dönemlerdhe ithalata izin veriliyor. Dünya fiyatlarının Türkiye'den düşük olması nedeniyle ithalatta yerli üreticiyi korumak isteyen hükümet, bazı koruyucu tedbirler alıyor. 2004 yılından itibaren Tarifeli Kontejan uygulamasına başlayan hükümet, ithalatı yapacak firmaya yerli üreticiden de belli oranda pirinç almasını zorunlu kılıyordu.
Bu uygulama 2006 sezonunda pirinç ithalatında önemli bir yere sahip olan ABD Pirinç İdaresi'nin Türkiye'yi Dünya Ticaret Örgütü'ne şikayeti üzerine yılın ilk aylarında değiştirildi. Bu değişikliğe göre Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in mart ayındaki ABD ziyaretinden sonra nisan ayında ithalata izin verildiği açıklandı. Ancak 1 Ağustos tarihine kadar hiçbir firmaya pirinç ithalatı yapması için izin verilmedi.
İthalatta son günlerde gündeme gelen tartışmanın özü de buna dayanıyor. AKP Balıkesir Milletvekili Turan Çömez de konuyu Kürşat Tüzmen'e yönelttiği bir soru ile meclise taşıdı.
Çömez'in iddialarına konu olan firma Helin markalı pirinç ticareti yapan Mehmetoğlu Dış Ticaret A.Ş.'nin Genel Müdürü Abbas Yaşar iddiaların gerçekçi olmadığını belirterek "Yasal olmayan hiçbir şey yapmadık" dedi. Usulsüz kazanç sağlamadıklarını aksine 570 dolar üzerinden ödeyecekleri vergi için 'teminat mektubu' verdiklerini dile getiren Yaşar, bu mektubu vermelerine karşın uygulamanın yasal olmadığını ve bu parayı geri alacaklarını savundu.
Yaşar'ın bu konuda dayandığı nokta ise 'mevzuat boşluğu'... Çömez ilgili gümrük müdürlüğüne bu firma bu fiyata ithalat yaptı mı diye sorsa evet cevabı alırdı?" diyen Yaşar, şöyle devam etti:
"Gümrük Kanunu ve Anayasa'nın 73. maddesi'ne göre vergiler kanunlarla konur ve kaldırılır. 570 dolar gibi referans fiyat dayatılamaz. Neye göre belirlendiği belli değil. Ortada sadece Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın yazısı var. Gümrük İdaresi'nin işlem yapması söz konusu değil. Ben 305 dolardan satın aldığımız açık. Malı alabilmek için 570 dolardan teminat mektubu verdik ama geri istiyoruz. İşlemler devam ediyor. Teminatı da geri alacağız. Bize özel bir uygulama olmadı. Diğer firmalar da alış ve satışta haklarını bilselerdi. Kanunları bilmemek mazeret değil. 570 dolar kanun diye biliyorlar oysa kanun değil ki..."
ÜRETİCİ ORTADA
Trakya Çeltik Üreticileri Derneği Başkanı Gürsel Şimşek ise hasat dönemine denk gelen ithalatla fiyatların gerilediğini ve üreticinin sıkıntılı günler yaşadığını söyleyerek, ithalatın haksız olduğunu açıkladı. Mısır'dan getirilen pirinç yüzünden yerli ürünün hasat döneminin de etkisiyle 1.1 YTL'den 90 Ykr'ye gerilediğini dile getiren Şimşek "Uygulamalar ve istismarlar yüzünden olan üreticiye oluyor. Koruyoruz diye getirilen referans fiyatın dayanağı yok. Bu sektördeki tüm kesimler hükümete güvenini tamamen yitirdi. Üretici yaşanan sıkıntılar yüzünden 60-70 milyon YTL zarar etti" diye konuştu. Mehmetoğlu AŞ'nin hükümete dava açsa kazanabileceğini dile getiren Şimşek "Bu konuda bir çözüm bulunmalı. Referans fiyat olmalı ancak sağlam temellerle. Tüm tarım ürünleri bu nedenle tehlikede" dedi. Pirinç ticaretiyle uğraşan Mehmet Reis ise referans fiyatının üreticiyi korumanın yanı sıra devleti de koruduğunu öne sürerek "Bu uygulama sürmek zorunda. Eskiden 400 dolardan alınan pirinç 200 dolardan gösteriliyordu. Buna göre vergi yatırıyordunuz. Bu da haksız rekabete neden oluyordu. Böyle bir karar alındıysa uygulanmak zorunda. Yasal çerçevede sorun yok" dedi."
SORULAR
Bu kadar ayrıntıdan ve elden ele dolaşan belgelerden sonra sonra hükümetten hiç ses çıkmazken, Ankara'da Meclis kulislerinde Eker ve Tüzmen'in bakanlıklarında, kulislerde 'imtiyaz'ın arkasından oluşan soruların ipuçları şöyle aktarılıyor:
- Mehmetoğlu firması Diyarbakır kökenli olduğuna göre, Baykal'ın konuşmasında ima ettiği iki bakan Abdülkadir Aksu ve Mehdi Eker mi?
- Tarım Bakanı Mehdi Eker, 2-3 Aralıkta Kahire'de düzenlenen 'Milletlerarası Akdeniz Yüksek Zirai Etüdler Merkezi' 6. Bakanlar Kurulu toplantısına katıldığı biliniyor. İddiaya göre, Mehmetoğlu firmasının sahipleri aynı tarihlerde Mısır'da oldular mı?
Büyükşehir Belediyesinin billboard hortumu
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi ile irtibatlı bir 'siyasetçi' bize ilginç şeyler anlatıyor. Bize söyledikleri özetle şu:
"İstanbul Büyükşehir Belediyesi açıkhava reklamcılığı yapan bazı şirketlerin bilbordlarını kanunları hiçe sayarak çeşitli oyunlarla ele geçirip kendilerine yandaş olan şirketlere veriyor. Büyükşehir Belediyesi Kadir Topbaş’ın başkan olmasından sonra açıkhava reklam sektöründe yıllarca hizmet vermiş birçok şirketi piyasadan silmek için belediyenin her türlü gücünü kullanıp önce Belediyenin şirketi olan Kültür A.Ş. ile kendi ellerine geçirdikleri sektörü Tayip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul’un billboardlarını işleten Mustafa ve Murat İlbak kardeşlere aktardılar."
İLBAK'LARA DİKKAT
Peki bu bu oyun nasıl yapıldı?
TCDD'nin mülkiyetindeki hatboyları ile istasyonlarda bulunan Belediyenin 'Kentsel Tasarım Müdürlüğü'nden izinli ve Mesut Pektaş'tan önceki
Genel Sekreter Prof. Ramazan Evren’in 'Belediye Başkanı' adına onayladığı billboardlar, Belediye tarafından "İzninizi iptal ettik" diyerek bir ay sonra kesildi. Bunun üzerine izin almış olan şirket yetkilileri, Belediyenin icraatının 'kanunsuz ve hukuksuz' olduğunu ve panoları pazarladıkları müşterilerine karşı ticari itibarlarının zedelendiğini ve maddi ve manevi olarak çok büyük kayıplara ve zararlara uğradıklarını belirterek İdare Mahkemesi'ne dava açtı.
İdare Mahkemesi kararıyla mağdur şirketi haklı bularak 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi. Ancak mahkemenin karar vermesine kadar geçen süre içinde Büyükşehir Belediyesi kendisinin izin verip bir ay sonra İdare Mahkemesi'nin kanunsuz olduğunu tescil ettiği bir kararla keserek gasp ettiği billboardları TCDD'den kendisi devraldı.
TCDD'den devir aldığı billboardları Büyükşehir Belediyesi’ne ait billboardlarla birlikte %43 ortaklık payı ile kendi şirketi olan Kültür A.Ş.'ye ihale ile verdi. Daha sonra ise Kültür A.Ş. tüm billboardları ihaleye girip teminatı yetersiz olduğu için ihale dışı bırakılan İlbak kardeşlere devretti. Böylece Büyükşehir ile TCDD'nin gelirleri ortalama %50 oranında kayba uğratılarak yandaş şirkete hortumlanmış olduğu savunuldu.
Yıllık 15 milyon dolar ortalama geliri olan Belediye ve TCDD billboardlarını beş yıl süre ile işletecek olan yandaş şirket ise 75 milyon dolarlık bir cironun sahibi oldu. Ancak hukuka ve kanunlara aykırı yapılan billboard ihalesinin iptali için açılan dava ise devam ediyor."
Araştırıp öğrendik; açıkhava reklamcılığının yıllık 100 milyon dolarlık piyasası varmış... Bu dosya biraz daha aralanırsa, daha başka AKP'li yandaş çıkacağı da muhakkaktır.
Uyan İstanbullu...
Zeytinburnu belediyesinde neler oluyor?
- Olivium firması o kadar cömert ki (!) yaptırdığı ek inşaatın karşılığında babasının hayrına Telsiz Mahallesi Prof. Muammer Aksoy Caddesi 1664 ada 9 parseldeki 2600 m2 yerini Zeytinburnu Belediyesi'ne 'kamuya terk' adı altında bağışlıyor. Belediye de 4.10.2006'da aldığı kararla söz konusu yeri Engelliler Eğitim Merkezi ve otopark yapma kararı alıyor. Ancak otopark Olivium'a bırakılmak şartıyla... Olivium'un, geçen sene belediyenin düzenlediği Çanakkale seyahatinin sponsorları arasında olduğunu da belirtelim...
- Zeytinburnu Belediyesi'nin sahil kısmındaki binasının hemen yanında bir deri firması var. Emelda Deri... Binlerce m2 inşaat yapıyor, hem de temellerinden tavanlarına kadar... Neyle dersiniz? 'Tadilat ruhsatı' ile. Üstelik inşaatı yapan müteahhit (Balcıoğlu İnşaat) de AKP Zeytinburnu Gökalp Mahallesi temsilcisi... Emelda Deri de Çanakkale seyahati sporsorlarından...
- Çırpıcı Mahallesi, Modabağ Sokak numara 55'te bir bina var. Projeye aykırı yapılmış... 'Ruhsatsız', 'kaçak' durumuna düşüyor. Zeytinburnu Belediyesi, 18.9.2006'da bir yazı yazıyor İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne...
"Bina, projesine uygun olarak yapılmıştır" diye... İmar mevzuatına göre böyle bir binaya çivi bile çakılmaması gerekirken, İmar Müdürlüğü mühendisleri ruhsatsız, projesiz, kaçak olarak çatı katı yapılmasına göz yumuyorlar.
- İmar'dan sorumlu başkan yardımcısı Zafer Alsaç'ın oturduğu Özlem Sitesi'ndeki bütün binaların teras kısımlarına kaçak çatı katları kondurulmuş.
Daha yazacaklarımız olacak...
A.T.
Namık Kemal Üniversitesi Rektörlük seçiminde heyecanlı bekleyiş
TEKİRDAĞ Namık Kemal Üniversitesi'nde rektörlük seçimi, kulisleri hareketlendirmeye devam ediyor. Bir grup öğretim üyesinin gönderdiği notta
bu bekleyişin ipuçları bulunuyor:
"Hürriyet'te yayınlanan '6.12.2006) yazınızı okudum. Ben de size bu konuda biraz detay aktarmak istiyoruz.
Bilindiği gibi YÖK, yeni kurulan 15 yeni üniversitenin rektörlerini
belirlemek amacı ile bu üniversitelerin dördünde seçim yapmıştır. Buna
yönelik olarak, 18.11.2006 tarihinde Namık Kemal Üniversitesi'nde de
kurucu rektör adayının belirlenmesi amacı ile seçim yapılmıştır. Bu seçim
sonucunda Prof. Dr. Murat Dayanç 9 oy alarak 7. sırada yer almış; diğer bir deyişle YÖK'e gönderilen 6 kişilik listeye girememiştir.
Seçim sonucunda 6. sırada yer alan Prof. Kayıhan Z. Korkut bu
listeden çıkmak istemiş ve bu amaçla YÖK'e dilekçe vermiştir.
Prof. Murat Dayanç lehine çekildiği anlaşılan Prof. Kayıhan Z.
Korkut'un, akademik çevrelerce alışık olmadığımız böyle bir yola hangi
nedenle başvurduğu anlaşılamıştır.
Buraya kadar herşey normal denebilir. Ancak, yüksek öğretim mevzuatında
rektör adaylarının seçimi konusunda 'yedek' mevfumu bulunmamasına rağmen,
Namık Kemal Üniversitesi kurucu rektör adayının belirlenmesi amacı ile
yapılan bu seçimden iki gün sonra Prof. Murat Dayanç, YÖK tarafından 6
kişilik listeye 'yedekten' dahil edilmiştir.
Bunu da normal karşılayabilir, hatta "Canım ne olmuş YÖK Üyeleri tüm
bunları dikkate alır ve Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderilecek üç kişilik
listede söz konusu adaya yer vermezler" diyebilirsiniz.
Ama resmi bir açıklama yapılmamış olmasına rağmen, Dayanç'ın kulislere yayılan "Bana söz verildi" biçimindeki ifadeleri bizleri rahatsız etmektedir.
Bu yönlendirici ifadelerle üniversite daha başlangıçta kargaşa ortamına sokulmak istenmektedir.
Bırakınız Cumhurbaşkanımız en doğru kararı verecektir."
Paylaş