AB’ye neden evet, neden hayır

TÜRK-Alman Dostluk Federasyonu (DTF) tarafından İçişleri Bakanı Otto Schily, Berlin Büyükelçimiz Osman Korutürk ve Münih Anakent Belediye Başkanı Christian Ude'nin himayelerinde gerçekleştirilen Türk Alman Kültür Haftaları'nda ilginç tartışmalar yaşanıyor ve görüşler ortaya çıkıyor.

Ankara'da 24 Ocak'ta Konstantin Wecker konseri ile başlayan etkinlikler Nurnberg, Dortmund, Köln, Stuttgart, Berlin, Halburg ve Münih'te 12 Mayıs tarihine kadar sürecek...

DTF Başkanı Ali Kılıç'a göre; üç ay sürecek etkinliklerin tek amacı iki kültürü, iki toplumu birbirine biraz daha yakınlaştırmak... Almanya'da yaşamakta olan Türk toplumu artık sadece işçi statüsünde değil; işveren, akademisyen, düşünce adamları, müzik ve güldürü ustası sanatçılarıyla Alman toplumunun -şimdilik kabul görmeseler de uzun vadede- olmazsa olmaz parçası oluyorlar.

Federasyon çalışmalarını Almanya'daki tüm siyasi partilerin aynı mesafede durarak yürüttüklerini söylüyor Ali Kılıç... Geçen yılki etkinlikleri izleyenlerin sayısı 10.500 kişi olmuş. Bu yılki konferans ve panellere devlet adamı, siyasetçi, gazeteci ve bilim adamı gibi Alman konukların katılma oranı %20'lerden bugünlerde %35'lere ulaşmış. Etkinlikleri Almanya'da doğup yaşayan, çoğu da Alman pasaportlu Türk gençleri daha ağırlıklı izliyormuş. Kendilerine ‘yabancı, misafir işçi’ gibi tanımlamalar yapılmasına karşı çıkıyorlarmış. Bu nedenle ‘göçmen’ ya da ‘yeni Alman vatandaşları’ denmesini istiyorlarmış kendilerine... Bu konudaki tepkilere pek alışık olmayan Almanlar da şaşırıyormuş.

ALMANYA BENİM VATANIM

Geçenlerde Münih'te gerçekleşen ‘Almanya Benim Vatanım’ konulu panelde bu olay bir kez daha yaşandı. Bavyera İçişleri Bakanı Dr. Günther Beckstein önce Türklerin uyum sağlamakta sorun yaşadıklarını vurguladı, ardından gelen tepkiler sonunda ‘‘Ben sizi anlıyorum. Ben bir ülkede göçmen olsaydım sizin gibi haklarımı sonuna kadar almak isterdim. Ama siz de beni anlayın. Ben de bazı seçmenleri temsil ediyorum. Onlar adına politika yapıyorum’’ diyerek adeta geri adım attı.

Resmi verilere göre, Almanya'da yarım milyon kadar Türk kökenli Alman seçmen bulunuyor. Almanlar bu gerçeği görerek daha adil davranmak zorunda kalıyorlar.

‘‘AB ve Türk-Alman İlişkileri’’ konulu bir başka panelde ise Claudia Roth (Yeşiller Partisi), Ozan Ceyhun (Avrupa Parlamentosu Milletvekili), Johannes Sınghammer (CSU Milletvekili), Prof. Faruk Şen (TAM Direktörü) ve Kemal Şahin (işadamı) çarpıcı konuşmalar yapmışlar.

BU NASIL DOSTLUK!

CSU'lu Johannes Sınghammer
en sonunda baklayı ağzından çıkararak neden Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı çıktıklarını şöyle anlatmış:

‘‘Türkiye bizim dostumuz... Dostlar birbirine açık olmalı. Türkiye çok genç nüfusa sahip bir ülkedir. Almanya ise oldukça yaşlı bir nüfusa sahip. Bizim genç nüfusu kaldırmamız mümkün değildir. Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmamızın ana nedenlerinden bir tanesi de budur.

Bunun üzerine söz alan Claudia Roth ‘‘Türkiye'nin genç nüfusa sahip olması dezavantajı değil tam tersine hareketli pazar ekonomisi için büyük bir kazançtır. CSU ve CDU hem Türkiye dost ülke diyorlar hem de AB üyeliğine karşı çıkıyorlar. Bu nasıl bir dostluk anlayamadım’’ demiş.

Türkiye'yi yurtdışında temsil etmek hem çok zor hem de çok onurlu bir görev değil mi? Bunu da Türk Alman Dostluk Federasyonu (DTF) ve buna benzer çok sayıda kuruluş, kendi olanakları ve yarattıkları dostluklarla yapıyor. Hele bu çalışmalar Irak savaşı arifesinde yapılıyorsa... Dernek Başkanı Ali Kılıç İstanbul'da bugün 2003 yılının Türk-Alman Dostluk ödüllerini açıklayacak.

Bu gençlere yazık etmeyin


Onlar, tam 3 bin aday arasından özel seçilmiş 90 genç. Biri ÖSYM, diğer ikisi de özel yetenek olmak üzere, tam üç sınavı kazanmış sanatçı adayları.

Ve onlar, hayallerini süsleyen İTÜ'nün çatısı altında ses, saz, dans ve enstrüman yapımı dallarında eğitim görerek, hayat kariyerlerini ‘sanatçı' sıfatı ile tamamlamaya kararlı insanlar. Kimi, üniversite eğitimini yarım bırakmış yeniden sınavlara girmiş, kimi de ailesinin ‘‘Çalgıcı mı olacaksın?’’ serzenişine gülüp geçmiş.

Şimdi onlar, hayatlarının 'sırat köprüsü' üzerinde ter döküyorlar.

İşte kábusun hikáyesi.

Bu gençler bu yıl İTÜ'de ilk kez bu bölüm için de uygulanan İngilizce hazırlık sınıfına alınmış. Sınıfta, mimarlık, mühendislik bölümü öğrencileri de var. Çoğu, Anadolu ve Fen Lisesi çıkışlı. İngilizceleri hayli iyi. Haftada ileri derecede 30 saat ders var ve 16 ara sınavda da 60 puan almak gerekiyor.

Bizim ‘özel yetenekli' sanatçı adayı arkadaşlarımızın İngilizce puanları hayli düşük. Öğretmenler de, yöneticiler de durumdan şikáyetçi. Ancak, kimse bir şey yapmıyor, yapamıyor.

Bu gençler, İngilizce hazırlığı geçemezse, ki ‘‘Geçemeyiz’’ diyorlar, o zaman kapının önüne konulacaklar. Yani bölümlerinde okuyamayacaklar, sanatçı olamayacaklar.

Ne hazin değil mi?

Cami duvarı


GÜNEYDOĞU'ya yerleşen Amerikalılara genelev açılacakmış. Yiyeceklerini, içeceklerini beraberlerinde getirdikleri halde Amerikalı kadınları neden unutmuşlar; anlaşılır gibi değil!

Demirel'in ‘‘Dediğini dinlemezseniz ABD her türlü kötülüğü yapar’’ sözünü hatırladım.

İşte şimdi cami duvarına i... Yanki.

Dr. Hüseyin PEKİN/ZÜRİH

Biliyor musunuz?


CUMHURBAŞKANI Ahmet Sezer'in, A. Gül hükümeti döneminde önüne gelen 490 atama kararnamesinden 103'ünü geri gönderdiğini, 33'ünün işlemlerinin sürdüğünü, bunlar arasında bulunan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne daha ataması onaylanmadan İstanbul 'Büyükşehir ekibi'nden Mehmet Atalay'ın koltuğa oturduğunu, yasadışı şekilde 'vekalet' atamalarına başladığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Bu hükümetin vurguncudan, soyguncudan, hortumcudan ne zaman hesap soracağını bekliyoruz.’’

(DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar)
Yazarın Tüm Yazıları