Paylaş
Dokuz gazeteden sadece ‘Hedef Halk’ gazetesi bu ‘anlaşmaya’ karşı çıkıyor. Bunun öncesi de var. Gazetenin imtiyaz sahibi Sebahattin Poyrazoğlu, belki de ‘Basın İlan Kurumu ilanları keser’ endişesiyle anlaşmaya önce katılıyor. Patronunun bu kararını duyan çoğu sol görüşlü olan 33 çalışanı ‘Sansüre hayır’ diyerek topluca istifa etme kararı alıyorlar. Gazete geçen perşembe günü bu nedenle yayınlanmıyor. Patron, zorda kalınca imzasını geri çekmek zorunda kalıyor. Çalışanlar da işbaşı yapıp gazetenin cuma günkü sayısında, gelişmeleri anlatarak, bu uygulamanın açıkça ‘sansür’ olduğunu vurguluyorlar.
Basın İlan Kurumu ne yapmak istiyor?
Bu ‘baskı’ yarın Türkiye genelinde yayılır mı? Ulusal basını da kapsar mı?
Bu ince tertipler kimin aklına geldi? BİK Bölge Müdürü, önerinin gazetelerden geldiğini savunuyor, ancak aksini söyleyenler de var ama lafını ‘ortalama’ söylemek zorunda kalıyor. Hissettirilen ‘ince ve zekice bir korku’... Basın özgürlüğüne karşı tehlikeli bir gidiş!
Peki ‘sansür’den sonra ne mi oldu?
‘Muhafazakârlığı’ ile bilinen ‘Denge’, BİK’in duyurusuna katılan gazetelerden. Ulusal basında da yer alan ‘Mezarlıkta karısına tecavüz eden adam’la ilgili haberi fotoğraflarıyla birlikte manşet üstüne çıkarıp 1. sayfadan kullanıyor. Prensip itibariyle 3. sayfada kullanılmayacak ya... Haberin devamı da 5. sayfada geniş şekilde yer alıyor. (Belki de, BİK’e ders vermek istiyor.)
Diğer 7 gazete, 3. sayfa algısını ‘değiştirmek’ için haberi değişik sayfalarda kullanıyorlar.
3. sayfalarda da BİK’in hazırladığı ilanları yayınlıyorlar. Hedef Halk ise yayımlamıyor ve “Dün nerede isek bugün de oradayız” başlığını atıyor. Birçok kurum ve kuruluş ile okurları, gazete çalışanlarını kutluyor. Samsunlu bir gazeteci bize dedi ki: “Ayakta alkışlıyoruz”.
GÜNÜN SÖZÜ
Parasını kaybeden adam, bir şeyini kaybetmiştir.
Namusunu kaybeden adam çok şeyini kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden adam her şeyini kaybetmiştir. (Goethe)
‘Canı yananlar’ vicdan nöbetinde
DAVUTPAŞA’da, Ostim’de, Van Bayram Otel’de, Bedaş’ta, Esenyurt’da, Sultanbeyli’de, Marmaray’da, Bursa’da, Erzurum’da, Karadon’da ve daha nice iş cinayetinde hayatını kaybetmiş işçilerin yakınlarıyız. Her gün 5 ile 8 arasında işçi hayatını kaybediyor... Nedeni, işverenlerin kar hırsı nedeniyle işçi hayatını önemsememesi.
“İş cinayetlerine dur diyebilmek için vicdan nöbetine” başladık. Ve biz en çok canı yananlar, başka canlar yanmasın diye; Taksim/Galatasaray Meydanı’nda bugün 13.00’da bir saatlik vicdan nöbeti tutacağız. (İrtibat:0541-660 16 67-0532-254 08 66)
Turnusol kâğıdı
İZMİR’den gazeteci Ahmet Kadıbeşgil yazıyor:
CHP’de yenilenmenin yolu ilçe başkanlarının kararına bağlıdır. Bu gelişmeler sırasında ilke ve sosyal demokrasiye söylemlerinde yer vermeyenlerin (kanatçı!) görüntüsü ile sürece müdahil olması da ayrıca düşündürücüdür. Geçmişte ellerini ‘ateşe sokmaktan kaçınarak maşa kullananların’ karşı oldukları kişilerin arkasında saf tutmaları (Acaba bir kurultay delegeliği pazarlığı mı var?) sorusunu akla getiriyor.
Unutmayalım ki eski CHP’de, sol kanadın ileri uç unsurları olanların ve benzerlerinin şu andaki siyasi çizgileri göz önüne alındığında, bu davranışlar bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu;
- Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılması konusunda ne düşünüyor?
- Sayın Kılıçdaroğlu’nun halefi Metin Feyzioğlu mudur?
Bunları açıklığa kavuşturmalıdır. Çünkü İzmir il kongresinin temelinde bu soruların yanıtları yatmaktadır. Böylece kendi adı kullanılarak yapılan spekülasyonlara da son vermiş olacaktır. İzmir İl Kongresi CHP’nin geleceği için bir turnusol kâğıdı olacaktır.
(CHP’nin İzmir ve Antalya kongrelerine dikkati çekerken, bir de AKP’nin ‘gövde gösteri’ şeklinde geçecek İstanbul kongresini izleyiniz.)
Sezaryen
SEZARYEN endikasyonu çocuk ve anne için gerekli olduğunda uygulanır. Anne için normal doğumun bazı hallerde çeşitli sakıncaları olduğu gibi, bebek için de, sakatlık, ölüm riski gibi bazı durumlar olduğunda, bu operasyon yapılır. Bunun kararını da kesinlikle kadın-doğum uzmanı verir. Bu operasyonun gereği hakkında 52 yıllık tecrübeli bir hekim (İç hastalıklar ve kardoyoloji) olduğum halde, ben yorum yapamam, çünkü bu benim uzmanlık alanımın dışındadır ve bilimsel olmaz.
Prof. Dr. Siber GÖKSEL
27 Mayıs’ın doğru anlamı
TOPLUMBİLİMCİ Prof. Özer Ozankaya’nın ‘Ulusal Egemenlik ve 27 Mayıs’ı anlamak’ yazısından özetlenmiştir:
27 Mayıs devriminin ulusumuza kazandırdığı 1961 Anayasası’nın başlangıç bölümünde şu yazılıdır: “Anayasa ve hukukdışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk Milleti...” Yurdumuzda insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı devlet ve toplum düzenini engellemek isteyen, özgürlük düşmanı, sağlı-sollu gerici ve baskıcılar, gözleri kestiğinde ‘ulusal egemenlik’ ilkesini küfür ve/ya da aldatmaca olarak niteleyip açıkça demokrasi düşmanlığı yapmışlar, gözleri kesmediğinde ise ulusal egemenliği basit bir ‘oyçokluğu’ anlayışına indirgeyerek, ‘seçimlerde çoğunluk oyunu alan bir siyasal kadronun istediği her şeyi yapabilmesi’ diye tanımlayıp içini boşaltmaya kalkışmışlardır. Bu yüzden 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini de eleştirirlerken, ne ‘baskıcı yönetime karşı yurttaşın başkaldırma’ hakkına, ne de 27 Mayıs’ın demokrasi devrimi niteliğinin göstergesi olan 1961 Anayasası’nın başlangıç bölümündeki “Anayasa ve hukukdışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkının kullanıldığını” belirten cümleye tek sözcükle bile değinmeğe yürekleri yetmemektedir.
Paylaş