Paylaş
Finansal, kentsel ve çevresel etkileri dolayısıyla halkı yakından ilgilendiren projenin bütün süreçleri ne kadar şeffaf oldu? İddia edildiği gibi projeye ilişkin ihale şartnamesi, ÇED raporu, sözleşme gibi temel belgeler kamuoyundan neden gizlendi?
Eski Hazine başkontrolörü olan ve Amerika’da uluslararası muhasebe ve denetim standartları konusunda çalışmalar yapan Aykut Erdoğdu, üyesi olduğu KİT komisyonunda ve genel kurulunda konuşmalarında AKP’nin ‘hedefindeki’ bir vekil... Erdoğdu dün bu konuyu gündeme getirerek “3. havalimanı ihalesiyle ilgili olarak hükümetin yaptığı açıklamaların eksik ve yanıltıcı” olduğunu öne sürdü. Projeye ilişkin ulaşabildiğimiz belgelerin incelemesinden ihale aşamasında birçok hukuka aykırılıklar tespit ettiğini söyleyen Erdoğdu’nun tespitleri şöyle:
“ÇED Yönetmeliğinin 6. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, idari işleme konu havalimanı için ‘ÇED Olumlu’ kararı alınmadıkça proje ihale edilemez. Halbuki aksi olmuştur. Çevresel etki değerlendirmesi süreci mevzuata uygun şekilde uygulanmamış ve halkın katılımı süreci ile ilgili zorunluluklar usulüne uygun surette yerine getirilmemiştir. İdari işlem anayasanın 56’ncı maddesine, proje alanının 6.172,7 hektarlık bölümü ormandır; ormanlık alanın yok edilmesi, zarar görmesi, amaç dışı tahsis edilmesi anayasanın 169. maddesine, proje alanı içinde 236 hektar meranın yok edilmesi, zarar görmesi, amaç dışı tahsis edilmesi anayasanın 45. maddesine aykırıdır. Ayrıca, proje alanı içindeki tarım arazilerinin yok edilmesi, zarar görmesi, amaç dışı tahsis edilmesi anayasanın 44. ve 45. maddeleri ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na aykırıdır. Çevre düzeni planında havalimanı yapımı düzenlenmeyen alanda havalimanı yapımı için ihale açılması yasaya aykırıdır”.
Erdoğdu ihalenin yasa ve ilgili mevzuata aykırılığına daha başka örnekler de veriyor ve sözlerini şöyle noktalıyor:
“Tespit ettiğimiz hukuka aykırılıklar ve projenin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak telafisi mümkün olmayan çevre katliamını engellemek amacıyla proje konusu ihalenin iptali için Danıştay’a başvuruyoruz.
Danıştay’ın hiçbir gücün talimatına göre değil salt hukuka uygun karar vermesini bekliyoruz. Başta 3. köprü, 3. havalimanı ve Kanal projeleri olmak üzere halkımızı ilgilendiren projeleri yakından izlemeye devam edeceğiz.”
Haliç’e de AVM yapılabilir mi
HALİÇ’e AVM, otel, yat limanı ve cami yapımını öngören Başbakan Erdoğan’ın ‘muhteşem proje’si, bugün ihaleye çıkarılacak. Ancak Milli Savunma Bakanlığı’na tahsisli bölgedeki arazi ve binaların İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devrini öngören 2005 tarihli ‘Kasımpaşa Takas Protokolü’ne göre bu projenin uygulanması mümkün değil. Balyoz davasından 20 yıl hapse mahkûm edilen dönemin DKK Oramiral Özden Örnek ile Kadir Topbaş’ın imzalarını taşıyan protokole göre Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen alanda yalnızca sosyal amaçlı ve toplumsal kullanıma yönelik tesislerin yapımı taahhüt altına alınırken, Bakanlık yetkililerinin verdiği rakamlar da protokoldeki rakamlarla çelişiyor.
Bu ihale ile ilgili olarak daha başka iddialar da var.
Hani burası bir deprem durumunda ‘merkez’ olarak kullanılacaktı?
Madımak’ın arkasında ne vardı
MADIMAK’ın 20. yılında Sivas’ta yitirdiğimiz aydınlarımızı anıyoruz.
Birçok kişi ve kurum 20. yılda açıklamalar yaptılar.
? CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk:
“20 yıl önce gerçekleştirilen eylemle, 35 yurtsever, yazar, şair, sanatçı aydınımız diri diri yakılarak katledildi. Aziz Nesin’in de aralarında bulunduğu 51 kişi de kurtulabildi. Ne yazık ki olayı planlayanlar, organize edenler, sanıkların bir kısmını kaçıranlar, kollayanlar ve koruyanlar ortaya çıkarılamamış, bu nedenle tam olarak olay aydınlatılamamıştır. Böyle bir eylemin arkasında, laik demokratik çağdaş Cumhuriyetimize, Atatürk devrimlerine, Cumhuriyet aydınlanmasına kastedilmesi amacı yatmaktadır. Ancak bu çağdışı kafa ve anlayış sahipleri hiçbir zaman Cumhuriyetimizin geleceğinin karartılması noktasındaki hedeflerini gerçekleştiremeyeceklerdir.”
Biliyormusunuz?
CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi’nin, Meclis’te milletvekillerinin birbirlerine hakaret etmelerini hatta ana avrat sövmelerini önlemek için İngiliz, Avustralya, İrlanda, Yeni Zelanda, Norveç ve Kanada’da olduğu gibi ‘Parlamento diline aykırı kelime ve deyimler’ listesinin hazırlanmasını istediğini; daha önce 171 maddelik yeni bir İçtüzük ve ‘seçkin bir parlamenter’ olarak anılmaya değer olan ve vefatı üzerinden en az 25 yıl geçmiş bulunan siyasetçilerin heykel/büst yahut resimlerininin TBMM kampusunda uygun yerlere konulmasını önerdiğini ve bu önerilerin AKP çoğunluğu tarafından gündeme alınmayı beklediğini...
MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, TBMM’nin son iki yıl içinde 31 kanun teklifi, 20 Meclis Araştırma Komisyonu önergesi, 670 soru önergesi verdiğini, Genel Kurul’da 114 defa konuştuğunu açıkladığını...
Neden şimdi Alevi açılımı
SON günlerde ülkenin Alevi gündemi yine depreşti. Önce Gezi direnişine katılan Alevileri ötekileştiren röportajlarla başladı süreç; sosyalistlerle Alevileri uzaklaştıran, Alevileri sosyalistlerin kullandığına yönelik yazılar, Gezi direnişine Alevilerin kitlesel katılımı için provokasyonlar yapıldığına yönelik haberlerle devam etti.
En sonunda Başbakan, Alevi açılımını kaldığı yerden devam ettireceğini söyleyerek ülkenin Alevi gündemi tavan yaptı. Alevilerin haklarının teslim edilmesine itiraz edecek değiliz. Niye böyle bir şey yapıyorsunuz diye itiraz edecek de değiliz. İtiraz edeceğimiz hususlar da şüphesiz ki var. Henüz hükümet kanadından açılımın içeriği ile ilgili bir detay gelmedi. Alevi kurumları olarak da basına yansıyanlar üzerinden değerlendirme yapmanın doğru olacağını düşünmüyoruz.
Hükümet kanadından bir açıklama gelmeden konunun detayına girmesek de genel bakış açımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Öncelikle bu açılım nereden icap etti bir onu irdelemek gerekir. Amaç Gezi direnişi etrafında oluşan muhalif birlikteliği ayrıştırmaya yönelik. Gezi direnişi etrafında birleşen muhalif güç hükümetin korkulu rüyası haline gelmiştir. Alevi açılımının bu ortamda tekrardan gündeme gelmesinin nedeni budur.
Bu bir devlet aklıdır. Bu devlet aklı 1993 Madımak Katliamı’ndan sonra oluşan Alevi muhalefeti ile zaten yüksek olan Kürt muhalefetinin bir araya gelmesinden korkup, o süreçte kendine göre nasıl tedbirler alıp el altından ve örtülü ödeneklerden kendi yarattığı Alevi kurumlarını destekleyip cemevlerinin yapılmasına göz yumduysa bugün de aynı akıl başka bir açıdan devreye girmiştir.
O günkü devlet aklı çok hazırlıklı değildi ve kendine yakın gördüğü kişiler üzerinden yürütmüştü bu çalışmayı. Şimdiki devlet aklı bir hayli hazırlıklı bu işi nasıl yapacağını iyi biliyor. Peki bu işten Alevilerin hayrına bir şey çıkar mı? Tabii ki çıkabilir. Alevilerin esas sorunu cemevlerine arsa tahsisi ile başlamaktadır. Bu sorunun aşılması Aleviler için önemli bir adım olacaktır. Ama Aleviliği devletin kontrol mekanizması içine sokmadan. Aksi takdirde ‘Biber gazı haktır’ diyen dedelere rastlamaya başlarız. Hatta bizimkiler öyle bir abartırlar ki bu işi Hz. Ali’nin Hayber Kalesi’ne biber gazı ile girdiğini bile anlatmaya başlarlar. Tıpkı Diyanet’in Avrupa’ya gönderdiği dedelerin; “Biz Avrupa’ya İslam’ı öğretmeye, yaymaya geldik” demeleri gibi.
Alevilerin inançsal ve demokratik hakları böyle palyatif çözümler ve sıkışınca gündeme getirilecek konular değildir. Alevilik de, Aleviler de hükümetlerin sıkışınca gündeme getireceği kadar hafife alınacak konular değildir. Alevilerin, Kürtlerin ve diğer tüm etnik, inançsal kesimlerin sorununun çözümü demokratik bir Türkiye’nin inşası ile mümkündür. Bu da yeni bir anayasa ile mümkün olacaktır. Anlaşılamaz olan madem yeni bir anayasa yapılacak, bunun için bizden de görüşler alınıp, birçok hazırlık çalışması yapılmışken bu tür lokal çözümlerle yürümeye neden ihtiyaç duyuluyor ki... Yapın yeni bir anayasa, alın tüm demokratik hakları güvence altına, o zaman ayriyeten bir Alevi açılımı, Kürt açılımı, Roman açılımı, Laz, Çerkes, Süryani açılımı yapmaya gerek kalmaz.
Demek ki sizin niyetiniz ülkeyi demokratikleştirmek ve demokratik bir anayasa yapmak değil, Gezi direnişi sizi sıkıştırınca Alevi açılımına, Kürtler sıkıştırınca Kürt açılımına sarılıp oyalanıp duracaksınız. Vaziyeti kurtarma projeleri ile bu ülkeyi yönetemezsiniz.
Alevilerin hakları Anayasal haklardır. Alevilerin sorunları öyle açılıma saçılıma gerek duymadan köklü ve kalıcı bir şekilde çözülmesi gereken bir sorundur. Bunun adresi de anayasadır.
Ali KENANOĞLU
Halk Eğitim Merkezi’nin usta yöneticileri “Bize kıymayın” diyorlar
“BİZLER şu anda sayıları 37 bine yakın olan Halk Eğitim Merkezi (HEM) usta öğreticileri 2010 yılında 4-C’nin geçici ücretli usta öğretici statüsünden çıkarıldık. Şu anda belirli bir statümüz bulunmamaktadır.
Kadrosuz olarak çalışan usta öğreticiler mağduriyetlerinin giderilmesi için hükümet tarafından kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesini bekliyor.
Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinde kamu kurumlarında personelin 4 şekilde istihdam edilebileceği belirtilmektedir. Bizler, usta öğreticiler olarak bu kapsam dışında kalmaktayız. Usta öğreticiler 2010 yılında 4-c’nin geçici ücretli usta öğretici statüsünden çıkarılmışlardır ve belirli bir statüleri bulunmamaktadır.
Ayrıca resmi tatillerde ücretlerimiz kesilmektedir. Sigorta primlerimiz 30 iş günü üzerinden yatırılmasına rağmen ücretlerimiz 20 ila 23 iş günü üzerinden yatırılmaktadır. Usta öğretici arkadaşlarımız bu kurumlara 20-25 sene hizmet verdikten sonra kıdem tazminatı alamamakta, ayrıca yıllarca bu kurumlara hizmet veren arkadaşlarımız kurs onayları yenilenmezse işsiz kaldıkları gibi işsizlik sigortasından da yararlanamamaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı usta öğreticileri memur veya sözleşmeli olarak kabul etmemekte, fakat bizim kurumsal olarak personellerimizin 20 yıllık sözleşmeleri mevcuttur.
Bunun yanında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bizi işçi saymamaktadır. Usta öğreticilerin büyük bir kısmı makine başında veya el emekleri ile çalışmaktadırlar. 23 yıldır mevcut çalışanlarına kadro verilmeyen tek bakanlık Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Halbuki Halk Eğitimi Merkezlerinde çalışan usta öğreticiler büyük fedakarlıklarla ve özveri ile çalışmaktadırlar. Türkiye’nin en büyük sıkıntılarından biri olan kalifiye eleman sıkıntısını büyük bir düzeyde gidermekte ve ekonomiye katkıda bulunmaktadırlar. Başbakanımızın ve değerli devlet büyüklerimizin bizlerin bu sorunlarına artık bir çözüm getirmesini istiyor, meclisten geçen torba yasalara bizlerin de dahil edilip kadro hakkımızın verilmesini saygılarımızla arz ediyoruz.”
Paylaş