Paylaş
Bu ilginç davet basında ve sosyal medyada tartışılırken, çok farklı bir gerçek ortaya çıktı.
Törene Abdülmecid’in torununun torunu olan Osman Mayatepek çağrılmamıştı.
Radyo Kuzey’de (101.4) Atilla Güner’in önceki akşam 18.00’deki canlı yayınında, Abdülmecid’in torununun torunu olan Osman Mayatepek’i konuk etti.
Mayatepek, Güner’e çarpıcı bir yanıt verdi.
“Çok olumlu bir tören. Ben de olmak isterdim orada. Ama bana bir davetiye ulaşmadı. Bizim aileden kimseye de gelmemiş. Belki aksilik olmuştur.”
Törenin Abdülmecid’in ölüm tarihi olan 26 Haziran’da yapılmamasına da dikkat çeken Mayatepek, “Herhalde Meclis tatilde olduğu için böyle bir tarih seçilmiştir. Dedem çok aydın ve Batı’ya dönük birisiydi. Anılması iyi oldu” ifadesini kullandı.
Osman Mayatepek’in kökleri, Abdülmecid’in çok sayıda çocuğundan biri olan
Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan’a dayanıyor.
Naciye Sultan’ın kızı Türkan Hanım’ın oğlu (Enver Paşa’nın torunu) olan Osman Mayatepek, Peru Fahri Konsolosluğu yapıyor. Tarihçi ve yazar Murat Bardakçı, Habertürk’te dünkü “17 Kasım’da padişah sempozyumu yapmak bilgi ve zarafet noksanıdır” başlıklı yazısında, sempozyumun gününün seçiminde büyük hata edildiğini belirterek şöyle diyor:
“Etkinliğin tarihine (17 Kasım) baktığınızda ne düşünürsünüz? Padişah’ın 17 Kasım 1861’de vefat ettiğini değil mi? Ama Abdülmecid’in ölüm günü 25 Haziran 1861’dir, yani vefatının 17 Kasım ile bir alakası yoktur. Doğum tarihi 25 Nisan 1823 Cuma günü olan hükümdar tahta 1 Temmuz 1839 Pazartesi günü çıkmıştır, dolayısıyla 17 Kasım günü Abdülmecid’in hayatında önemli bir yere sahip değildir!”
Sultan Abdülmecid’in oğullarından olan son hükümdar Sultan Vahideddin, 89 sene önce, 17 Kasım 1922’de bir İngiliz savaş gemisi ile Malta’ya sürgüne gönderilmişti. Bardakçı, “Oğlunun gittiği gün babasını anmamız iyi olur” gibisinden bir tuhaflık olamayacağını söylerken, bakın ne diyor:
“Dolayısıyla ortada tek bir ihtimal var; ciddiyetsizlik!”
Diktatörlük algısı
TARİHİ olayları değerlendirmek için üç boyutu göz önüne almak gerekir:
Zaman, şartlar ve nitelik...
Atatürk’ün zamanını ve şartlarını düşünemeyen beyinlere nitelik açısından da ‘diktatör’ün sözlük anlamını hatırlatalım:
- Bütün siyasi yetkileri elinde tutan ve onları denetlenmeksizin kullanan devlet başkanı...
- Kendi düşüncelerini başkalarına zorla benimsetmeye çalışan kişi...
- Despot, zorba...
Bu tanımlamalara hiç uymadığını 73 yıldır Anıtkabir’e koşan milyonlarca temiz vicdan çok iyi biliyor.
Bu olumsuz ve kötü tanımlamalara ne kadar uyduğunu da ancak kötü insanlar iddia edebilir.
Bunları kamuoyuna sorumsuzca aktaran kişiler de onlara ortak olurlar.
Zaman üç boyutlu olmayan izleri silip süpürür ve tarihi kötü ve sorumsuz kişiler değil, aklı ve bilimi rehber edinenler yazar.
Zafer FORTACI
Ilgaz’daki manzara midemi bulandırdı
KURBAN Bayramı’nda Ilgaz Dağı’na gittik. Her ne kadar kar yok idiyse de bayram dolayısıyla telesiyejler faaliyette idi. Kişi başına 5 TL ödeyerek bu hizmetten istifade ettik. Telesiyejin başlangıç noktasındaki gişe kapalıydı ve biniş biletlerimizi nakit ödeyerek Kayak Federasyonu binasının resepsiyondaki görevlisinden aldık. Aldığımız kâğıt parçalarının hiçbir resmi kaydı olduğunu zannetmiyorum. Çünkü üzerlerinde numara yoktu. Aynı zamanda resmi bir belge olduğuna dair de herhangi bir kayıt da yoktu.
Kayak Federasyonu’nun bu durumdan haberi var mı?
Herhangi bir resmi belge verilmediği için ister istemez insanın midesi bulanıyor. Kötüye yorduğum için özür dilerim.
Doğan VOLKAN
BİLİYOR MUSUNUZ
- TEMA Vakfı Genel Müdürlüğü’ne Mehmet Serdar Sarıgül’ün (1961, İstanbul, İstanbul Erkek, ODTÜ Biyolojik Bilimler, Filiz Gıda, Evyap) getirildiğini...
- HAS Parti İstanbul İl Başkanı Av. Abdullah Demirhan’ın yerine Genel Başkan Yardımcısı Prof. Mehmet Bekaroğlu’nun atandığını...
Örneği yok dünyada!
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, feribot kaçıran teröristin yine terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla ile aranan kardeşi Şeyma Güzel’i havaalanına getirdiği sırada yaşanan gelişmeleri okuduk, gördük. Hele bir fotoğraf vardı ki... Bu fotoğrafın esas işaret ettiği husus; örgüt üyesi olarak tutuklu olarak yargılanan bu hanımın milletvekili seçildikten sonra tahliye edilerek (Seçilip Silivri’de yatmaya devam eden vekilleri hatırlamak lazım!) Meclis’e girmesi, sürekli örgüt propagandasını yapması sokak eylemcilerinin yanında yer alması... Terör ile bu kadar organik ilişki içinde olan kişilerin parlamentoda siyaset yapabilmesi beğenmedikleri demokrasimizin kalibresini gösteriyor. Dünyada bir başka örneği var mı?
S.Ö.
Aygün neyin milletvekilidir
CHP Tunceli Milletvekili olan Hüseyin Aygün, 1938 döneminde Dersim isyanını bastırma konusunda yaptığı açıklamalarla gerçekten milletin vekili mi veya gerçekten CHP milletvekili mi olduğu konusunda soruyu gündeme getirmiştir.
Aynı ilin ve partinin milletvekili Kamer Genç, geçen hafta Meclis’te tartaklanmıştır. CHP milletvekilleri bu tabloda adeta seyirci olmuşlardır. 1938’leri araştırma konusunda gösterdiğiniz bu hassasiyeti gözünüzün önünde aynı ilin milletvekili tartaklanırken yapılan ihlale karşı neden ortaya koymadınız? Sizin Tunceli vatandaşlarına duyduğunuz sorumluluk bu mudur?
Tabii burada en önemli soru Sayın Kılıçdaroğlu’na sorulmalıdır: Sayın Hüseyin Aygün’ü CHP’nin değerli seçmenlerinin değerli oylarıyla milletvekili yapmaktaki amacınız ne idi? Amacınıza ulaştınız mı?
Ayşe UYGUR
Paylaş