Tek Çıkış Yolu

“Dayak düzeni al!” Komutuyla birlikte ellerini uzatarak bekliyorlardı.

Haberin Devamı

“Falaka düzeni al !” diye bağrılınca da yere yatıp ayaklarını demir parmaklıkların arasından dışarı uzatıyorlardı.

Coplar acımasızca iniyordu.

Günde 14 saat marş söyletiyorlardı mahkumlara.

Sabah kalk sesiyle topluca İstiklal Marşı okunuyor, ardından “Türk’üm doğruyum çalışkanım” diye bağırılıp marşlara geçiliyordu.

LEYLA ZANA’NIN ÇIKIŞI

Bu satırlar Faruk Bildirici’nin 2008’de çıkardığı, Leyla Zana’nın hayatını anlatan “Yemin Gecesi” kitabından.

Ve bu cümleler Zana’nın, namı Türkiye sınırlarını aşıp Avrupa’ya kadar ulaşmış olan Diyarbakır Cezaevi’nde geçirdiği yılları anlatıyor.

Haberin Devamı

Yani Türkiye’nin o en karanlık 90’lı yıllarını.

*

Zana o yıllarda HEP (Halkların Emek Partisi-o zamanın HDP’si) milletvekiliydi.

Bugün ise HDP’nin Ağrı milletvekili. Ve evvelsi gün, uzun yıllardır süren “sessizlik orucu”nu bozdu.

"Gençler öleceğine biz ölelim. Ölümleri durduramazsak, ben ölüm orucuna yatacağım” diyerek.

Zana aynı Zana. Bahsi geçen de Zana’nın başlayacağı kimbilir kaçıncı açlık grevi.

Ortalıkta yine terör var. Ve yine galeyana gelen kitleler.

Ancak tüm bu karanlığa rağmen, bugün 90’ların çok uzağındayız.

90’LARDAN BUGÜNE

90’lar denilince aklımıza ardarda düşen sözcükler malum: Fail-i meçhuller, beyaz Toroslar, korucular, JİTEM, infaz timleri, köy boşaltmalar, gözaltında ölümler, işkence, olağanüstü hal…

Haberin Devamı

O günlerden bugüne çok mesafe aldık.

Herşeyden önce, bu kelimeleri artık duymuyoruz.

Zira bugün devlet güvenlikçi siyaset uygulasa bile, hukuk çerçevesinde hareket ediyor.

Devletin kodları da değişti. 90’lardaki gibi askeri vesayet hüküm sürmüyor.

Onun yerini demokratik rejimlerdeki gibi sivil vesayet aldı.

Özal 1992’de MGK (Milli Güvenlik Kurulu) gündemine GAP televizyonundan Kürtçe yayın yapılması, Kürtçe eğitimin serbest bırakılması gibi yeni adımlar getirmişti.

Ancak askerden onay çıkmayınca bu adımları atamadı.

Bugün iktidar, istediği tüm adımları atabilir.

*

Dahası, bugün Türkiye devleti herşeye rağmen çözüm sürecinden vazgeçmiyor.

Haberin Devamı

Bununla birlikte çözüm süreci boyunca bu millet çatışmasızlığı tattı. O yüzden artık silahın, şiddetin, savaşın çok daha karşısında. Ve en önemlisi: Barışın yıllarca sürebileceğini gördü.

*

Süreçte tarihi ve kalıcı kazanımlar da elde edildi.

Öncelikle, Kürt hareketinin aktörleri dönüştü. Kürt siyasi hareketi tarihte ilk kez tek başına siyasi parti olarak Meclis’e girdi. Girmekle kalmadı, başlıca muhalefet partilerinden biri haline geldi.

*

Türkiye’nin Kürt meselesine bakış açısı da değişti. Türkiye’nin Başbakanı, Cumhurbaşkanı “Kürdistan” dediler. Kürtçe konuştular. Öcalan’ı sürecin baş aktörü yaptılar.

Ve tüm bunları bu millet özümsediğini gösterdi.

Haberin Devamı

ALPARSLAN TÜRKEŞ-ZANA GÖRÜŞMESİ

Dolayısıyla filmi geriye sarmak artık mümkün değil.

Ancak önümüzde bir de hiç değişmeyen bir gerçeklik var.

Bugün de kitleler galeyana geliyor. HDP binalarına, Kürt vatandaşlara, basına saldırıyor. Karşılıklı öfke birikiyor. Ve birliğimiz yine sınanıyor.

*

“Yemin Gecesi”, 92’de terörün ve linç girişimlerinin zirve yaptığı günlerden bir olay aktarıyor:

“HEP milletvekilleri, liderleri ziyaret ederek Türk-Kürt çatışması tehlikesine dikkat çekmeye ve ortak tavır almayı sağlamaya karar verdiler.

En şaşırtıcı olanı MHP lideri Türkeş’le yaptıkları görüşmeydi.

Türkeş sohbet boyunca daha çok “kızım” dediği Zana’yı muhatap aldı. “Size telefon numaramı veriyorum. Bir olay çıkarsa öncelikle beni arayın. Bize düşen, Türkiye’yi dış güçlerin müdahale edecekleri bir iç savaş alanı olmaktan çıkarmaktır” dedi.

Haberin Devamı

Dahası sokaktaki olaylar, Türkeş’le görüşmelerinin ardından bıçakla kesilir gibi bir anda sona erdi.”

*

O en karanlık yıllarda bile MHP ve HEP bir araya gelebilmiş ve kötü gidişatı durdurabilmiş.

Alınan onca yoldan sonra, bugün çok daha fazlasını yapabilmemiz gerekmez mi? Sadece MHP ve HDP’nin değil, Meclis’teki tüm partilerin acilen kendi siyasi kimliklerinden sıyrılıp Türkiye için bir araya gelmeleri gerekiyor.

Aynen rahmetli Türkeş’in dediği gibi: “Bize düşen, Türkiye’yi dış güçlerin müdahale edecekleri bir iç savaş alanı olmaktan çıkarmaktır.”

Yazarın Tüm Yazıları