Paylaş
Akşam yemeğini yemek için buranın bilinen lokantalarından birine girmeye çalışırken, büyük bir koruma ordusu çıkıyor karşıma. İçeride kimin olduğunu soruyorum. "Fuad Hüseyin" diyorlar. Yani geçtiğimiz hafta İstanbul’da söyleşi yaptığım ve bu köşede aktardığım, Mesut Barzani'nin özel kalemi.
İçeriye girince gözlerim Hüseyin'i arıyor. Sonunda buluyorum. Ancak büyük bir sürprizle. Özel bir bölmede bulunan uzun masada, hemen yanında PYD Eşbaşkanı Salih Müslim oturuyor. Diğer yanında ise, peşmergelerin en üst düzey komutanı. Masanın başka misafirleri de var. İngiltere ve ABD’den.
Salih Müslim’i karşımda görünce, sohbet etmek için ikna ediyorum. Ertesi güne sözleşiyoruz.
“HÜKÜMET-PKK ARASINDA ARABULUCU OLABİLİRİZ”
Müslim söze, en son 4 Ekim'de Türkiye'de, İstanbul’da bulunduğunu ve Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey yetkilileriyle görüştüğünü söyleyerek başlıyor. Daha doğrusu bunu "Feridun Bey (Sinirlioğlu) ve etrafı" diye tanımlıyor.
“Esad'ın gitmesini en fazla isteyen biziz. Bu konuda Ankara’yla anlaşıyoruz. Ancak Türkiye Selefileri destekleyerek bunu yapmaya çalışıyor. Biz ise bu gruplara karşıyız” diyor. Nusra ve Özgür Suriye Ordusu’nu da bunlara dâhil ediyor.
Peki, o zaman PYD neden Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) ile birlikte hareket etmiyor? "Biz SUK için çok çabaladık. Ama Türkiye SUK’a kimliksizleşerek, bizi var eden her şeyden vazgeçerek katılmamızı istiyor" diyor. Bunun sebebinin, Ankara’nın Suriye’deki Kürt realitesini tanımaması olduğunu söylüyor.
“Kobani, Rojava ile Diyarbakır’ı ayırt etmenin artık mümkün olmadığını gösterdi” diyor Müslim. O hâlde PYD çözüm sürecinde yapıcı bir rol oynayabilir mi? "Biz bunu Ankara’ya zaten çok söyledik” diyor. “Türkiye bizim varlığımızı, kimliğimizi tanısın, biz her şeye varız. Her şekilde hizmet ederiz. Hiçbir zaman Türkiye ile düşman olmak istemiyoruz.”
“Peki nasıl bir rol oynayabilirsiniz?” diye soruyorum. “Arabuluculuk yapabiliriz. PKK ile hükümet arasında."
“6-7 EKİM’DE KEŞKE YARDIM EDEBİLSEYDİK”
6-7 Ekim olayları sırasında Ankara’yla bir temasları oldu mu? "Hayır olmadı. Keşke olsaydı, yardım edebilseydik, 40 kişi yaşamını yitirmeseydi. Ölenler bizim de insanlarımızdır.” Ve ekliyor: "Elele olursak, yapabileceğimiz çok şey var. Yeter ki Türkiye bizi tanısın."
“ABD’YE SİLAHLARIN PKK’YA GİTMEYECEĞİ SÖZÜ VERDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ABD Kobani'ye Türkiye'ye rağmen silah verdi” sözünü hatırlatıyorum. "Ben 4 Ekim'de İstanbul'da bunu söyledim. Türkiye silah geçirmemiz için bize sınırını açsaydı, o zaman başkalarına ihtiyaç kalmazdı" diyor. (Afrin ve Cizre’deki YPG militanlarının Kobani’ye silah geçirmelerini kastediyor.)
Peki Türkiye'nin "Kobani’ye verilen silahlar PKK'nın eline geçer" korkusunu anlıyor mu? Ve ABD’ye, silahları PKK'ya vermeyecekleri garantisi verdi mi? "Evet, bunu söyledik, garanti verdik. Silahlar Türkiye'ye karşı kullanılmayacak ve PKK'nın eline geçmeyecek, dedik."
Peki ABD’nin yardımı hem Washington hem Ankara’nın söylediği gibi sadece bir kerelik miydi? "Hayır, istersek tekrar vereceklerini söylediler. Ama başka sorunlar olabilir" diyor. Nedir bu sorunlar? "Türkiye'den korkuyorlar."
Müslim, ABD ile ilişkilerini de "çok iyi ve çok daha iyi olacak" diye tanımlıyor.
“PEŞMERGEYE KARŞI DEĞİLİZ”
Peki peşmerge Kobani’de bir fark yarattı mı? "Tabii ki” diyor. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hem Fuat Hüseyin’in peşmergenin geçişini Türkiye’nin önerdiğini söylediğini hatırlatıyorum. Bunu doğruluyor. “Kürtlerden yoğun baskı vardı. Zaten sonradan Ankara izin vermese, Barzani'ye karşı çıkıyor gibi görünecekti” diye ekliyor.
Malûm, PYD'nin peşmergeyi başta istemediği, sonra da peşmerge sayısını 200’den 150'ye düşürdüğü söylendi. Yine hem Erdoğan, hem Hüseyin tarafından. "Biz hiçbir zaman peşmergeye ve Kürtlerin yardımlaşmasına karşı değiliz. Daha önce bazı hassasiyetler olmuş olsa bile, IŞİD Kürtleri birleşmeye itiyor. Bu da iyi bir şey" diyor.
Ve ekliyor: “Biz Kürtlerin Türkiye ile ilişkilerinin iyileşmesine de karşı değiliz. Keşke Türkiye de IŞİD'e karşı bizim yanımızda olsaydı. O zaman hem Türkiye, hem biz, hem Ortadoğu için her şey bambaşka olurdu."
“KÜRT HALKI BİRLEŞİRSE BİR DAHA KİMSE AYIRAMAZ”
Barzani ile ilişkilerini soruyorum. “Barzani çok değerli bir insandır. Kürt halkının bir değeridir. Suriye işlerine karışmak istemiyor" diyor. Erbil’le imzaladıkları Duhok Anlaşması’nın da çok yakında uygulanacağını söylüyor. Peki, IŞİD sonrasında da bu birlik devam edecek mi? Cevabı: "Kürt halkı birleşirse artık kimse ayıramaz."
“DOSTLUK DİLİMİZ HAVADA KALMASIN”
Son olarak: Türkiye-Rojava ilişkileri nasıl düzelecek? "İlişkilerin düzelmemesi için şu anda hiçbir neden yok. Türkiye bizi kabûllendiğini gösteren bir adım atarsa, biz her şeyi yaparız. Bize engel olmasın yeter. Başka bir şey istemiyoruz."
Ve Müslim’in son cümlesi: "Benim demek istediğim şudur: Dostluk, kardeşlik dilimiz havada kalmasın."
*
Sohbeti bitirirken, “keşke o akşam yemeğinde o masada Türkiye'den de biri olsaydı" diyorum. Müslim’in yanıtı tüm sohbeti özetler nitelikte oluyor: "Keşke olsaydı. Gerçekten isterdik. Hem masada olmalarını, hem de gelişmeleri olumlu yönde etkilemelerini istiyoruz."
Paylaş