Paylaş
Bu toz bulutu içinde neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
*
ÖNCE, Ankara iddialara ne diyor?
Hükümetin ve Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkilileri, iddiaların hiç birini kabul etmiyor. Ve daha önceleri olduğu gibi, savaşın bu noktaya gelmesinden askeri operasyon yapılmamış olmasını, yani ABD’yi sorumlu tutuyor.
Ankara’nın Washington’ı eleştirdiği bir nokta daha var. Bugüne kadar Suriyeli muhaliflerin yeterince ve düzenli olarak desteklenmemiş olması. En azından bundan sonra, muhaliflere yardımın arttırılmasından yana. Silah ve mühimmat da buna dâhil. Ama anlaşılan o ki, ABD silahların el Kaide bağlantılı grupların eline geçmesinden korktuğu için, bu konudaki işbirliği bir türlü istenilen noktaya gelemiyor.
Anlaşamadıkları 3. konu ise, El Nusra. ABD, Nusra’yı Aralık 2012’de terör listesine eklemişti. O zamandan beri Türkiye bu konudaki rahatsızlığını saklamadı. Gerekçesi ise, örgüt üyelerini ayırt etmenin imkânsız olduğu ve yasaklanmanın örgüte daha fazla görünürlük ve destek sağlayacağı.
*
PEKİ ya Hersh’ün bahsettiği, geçen yıl Mayıs’ta Adana’da sarin gazıyla yakalanan Nusra üyeleri? Bu konuda devletin cevabı net: İnterpol tarafından aranmıyorsa, ait olduğu ülke tarafından geri istenmiyorsa ve ülke sınırları içinde bir suç işlemediyse, bir örgütün üyelerinin sınır dışı edilmesi hukuki olarak mümkün değil.
Ayrıca bazı çevreler, el Kaide menşeli olduğu iddia edilen Nusra’nın IŞİD kadar tehlikeli olmadığına inanıyor. Örgütün bugün ılımlı İslam Cephesi’ne daha yakın olması ve şu anda ABD’nin bir numaralı düşmanı olan IŞİD’e karşı savaşıyor olması da bunda etkili. Bununla birlikte, Nusra’nın El Kaide ile bağını yalanladığının da altı çiziliyor.
*
PEKİ, Başbakan Erdoğan’ın Washington’daki yemekte Başkan Obama’ya parmak salladığı iddiası? Bu, Ankara’da en kesin dille yalanlanan iddia. Görüş ayrılıklarına rağmen iki ülkenin ilişkilerinde bir sorun olmadığı, her seviyede özellikle vurgulanıyor.
Hersh, sızdırılan Dışişleri toplantısının ses kaydından da bahsediyor yazısında. Öyleyse iddialarının, bu sızıntıyla bir bağlantısı olabilir mi? Resmi makamlar iki vakayı ayrı tutuyor.
*
SIRA ABD’de... İddiaları Beyaz Saray adına yalanlayan Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Caitlin Hayden ile görüşüyorum. Yine yalanlamakla yetiniyor. Ulaşmaya çalıştığım ABD yönetiminden ve Dışişleri’nden yetkililer ise kapı duvar.
İngiliz Savunma Bakanlığı’nın üst düzey bir yetkilisi ise konuşmayı kabûl ediyor. Hersh’ün iddiası, Bakanlık’ın laboratuarının Rusya’dan aldığı sarin örneğine dayanarak, saldırıyı Esad’ın yapmadığına karar verdiği.
Yetkili şunu söylüyor: “İddialar tek İngiliz kaynağına, o da Rusya’ya dayanıyor. Rusya, Esad’ın baş koruyucusu. Öyleyse Rusya’ya dayanan bir veri ne kadar objektif ve güvenilir olabilir?”
*
ŞEYTANIN avukatlığını da yapalım. Hersh saldırıyı muhaliflerin yaptığına dair bir kanıt sunmuyor. Katıldığı bir TV programında da bunu teslim etti: “Suriye’de ne olduğunu bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, saldırıda kullanılan sarinin Suriye rejiminde olan mühimmatla örtüşmediği”.
Zaten operasyon fikrini ABD’de en hararetli savunan Dışişleri Bakanı John Kerry de, yeterli kanıt gösteremediği için Kongre’yi buna ikna edememişti.
*
O zaman asıl sorumuza gelelim: İddiaların hedefi kim?
İddiaların Esad rejimini akladığı ve operasyon ihtimâlini dik yokuşa sürdüğü kesin. Bununla birlikte, Hersh 60’lardan bu yana Amerikan yönetimlerinin kâbusu. O kadar ki, Cumhuriyetçi Parti, onu “Amerikan gazeteciliğinin teröristi” diye tanımlıyor. Öyleyse neden şimdi Türkiye hükümetini ya da istihbarat kurumunu hedef alsın?
Bu olaya hava durumu izler gibi bakmazsak, yani sadece yaşadığımız yere odaklanmazsak, iddiaların asıl Obama yönetimini zayıf duruma düşürdüğünü görmek hiç de zor değil.
Gerçeği ise bütünüyle görmemiz mümkün değil. Yapabileceğimiz tek şey, ona olabildiğince yaklaşmaya çalışmak. Başarabildiysek ne mutlu.
Paylaş