Paylaş
RESMİN TAMAMI
ÖNCE Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Ve Körfez ülkeleri ile ilişkileri tazeledi.
Hemen akabinde Ankara, Yemen için kurulan Sünni koalisyonu desteklediğini açıkladı.
Ancak bu, resmin daha yarısıydı.
Geçtiğimiz hafta ise resim tamamlandı. Erdoğan’ın bu sefer mezhep çatışmasının diğer tarafına, İran’a yaptığı ziyaretle.
Beklenenin aksine, Tahran ziyaretinde iki ülke olabildiğince yakınlaştı.
Dahası bu gezide, AKP döneminde ilk kez mezhepçiliğe karşı bu kadar açık ve yükses perdeden bir duruş ortaya kondu. Ve Ankara arabuluculuk rolünü uzun bir aradan sonra yeniden gündeme taşıdı.
Peki bu yeni söylem nereden çıktı?
KÖRFEZ-İRAN DENGESİ
ARAP ayaklanmalarıyla birlikte bölgede dengeler yerinden oynadı. Şimdi sil baştan yeni bir denklem kuruluyor. Ankara da buna yönelik yeni bir siyaset üretiyor.
*
ÖNCE Körfez’le başlayalım.
Bölgede IŞİD’in ve İran’ın gücünün yükselmesi karşısında, Körfez ülkeleri birbirine iyice kenetlendi. Ankara da bu endişeleri paylaşıyor. Bu yüzden “Sünni cephe”nin dışında kalmak istemiyor.
Kaldı ki ABD’nin İran’la yakınlaşması Türkiye için fırsat yarattığı kadar, alarm da niteliğinde. Zira İran’ın zamanla 1979 öncesindeki gibi ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki olma ihtimali hiç de az değil. Bu ise Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını ciddi şekilde azaltır.
Bu nedenle Ankara Körfez’le arasını iyi tutarak, İran’ın yükselen gücünü dengelemeye çalışıyor.
Ancak diğer yandan da İran’la işbirliğini geliştiriyor. Böylelikle Körfez’le ilişkilerini de İran’la dengeliyor. Tarafsızlığını vurguluyor.
PARLAYAN MISIR
BİR diğer faktör de Mısır. Zira yıldızı gittikçe parlıyor. Bir yandan Suudi Arabistan ile birlikte Yemen operasyonunun baş aktörü.
Diğer yandan ABD ile aşk tazeliyor. Malum daha geçtiğimiz hafta ABD, Mısır’a karşı 2013 darbesinden beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı.
Bu da Ankara’yı daha aktif olmaya, ağırlığını arttırmaya iten sebeplerden bir diğeri.
ABD’NİN TÜRKİYE İHTİYACI
ABD de değişen dengeler karşısında yeni bir bölge politikası kurguluyor. Bu da elbette Türkiye’yi doğrudan etkiliyor.
Washington bir yandan geleneksel Arap müttefikleriyle ilişkilerini güçlendiriyor. Yemen operasyonunu destekliyor.
Diğer yandan İran’la yakınlaşıyor. Böylelikle o da Körfez’in gücünü İran’la, İran’ı da Körfez’le dengeliyor.
Bu dengeyi kurarken ise Türkiye’ye muhtaç. Zira Ankara her iki cepheye de ait olmayan bölgedeki tek Müslüman ülke.
TÜRKİYE’DEN BEKLENEN
KALDI ki ABD, bölgeden çekilme derdinde. Mümkün mertebe bölge ülkelerini öne çıkarıp, krizleri arkadan yönetmeye çalışıyor. Bu yüzden iş başa, yani bölge ülkelerine düşüyor.
Başkan Obama geçtiğimiz hafta New York Times’a verdiği mülakatta bu stratejisini ilk kez bu kadar açıkça ifşa etti. Körfez ülkelerinin daha etkili savunma kapasiteleri olması gerektiğini söyledi. Ve ekledi: “Neden Araplar bölgedeki insan hakkı ihlâllerine ve Esad’ın yaptıklarına karşı savaşmıyorlar?”
Zaten bunu gören bölge ülkeleri de gereğini yapıyor. Tarihte ilk kez geçtiğimiz ay bir “Arap ordusu” kurulmuş olması, tesadüf değil.
*
EZCÜMLE, ABD Türkiye’den de daha aktif olmasını bekliyor. Obama ve Erdoğan’ın 27 Mart’ta yaptıkları bir saatlik telefon görüşmesinin çerçevesini de, işte bu arka plan çiziyor.
Bununla birlikte ABD’nin bölgede açtığı boşluk, bölgesel liderlik ihtiyacı doğuruyor. Bu da birçok bölge ülkesine, öne çıkmak için fırsat sunuyor. Ankara da elbette bu fırsatı görüyor.
*
BÖLGEDE yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bu dönem Türkiye’ye fırsatlar kadar, zorluklar da çıkarıyor. Maksat ise sadece buradan en az hasarla çıkmak değil. En çok faydayı sağlamak.
Soma...
Soma davası başladı. Kaybettiğimiz 301 canın hesabının, artık maden facialarının önünü kesecek şekilde sorulmasını bekliyoruz.
Paylaş