Paylaş
Peki bundan sonra bizi ne bekliyor? Şimdi üyelik müzakereleri bitecek mi? Ya da askıya mı alınacak?
Avrupa Konseyi zaman verecek
DÜN başlayan, bugün de devam eden önemli bir Avrupa Birliği (AB) zirvesi var. AB Dışişleri Bakanları Malta’da toplandılar. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bugün o toplantıda. İşte bu zirvede, Türkiye ile müzakereleri askıya alma kararı alabilirler.
Ancak böyle bir adım, tüm üyelerin onayını (unanimity) gerektiriyor. Bu ise şu anda çok düşük bir ihtimal. Çünkü hem şu anda tüm üyeler böyle bir hamle üzerinde mutabık değiller. Hem de önce Fransa’daki 2 ayaklı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlanması gerekiyor.
*
Daha yüksek ihtimalle olacak olan ise şu: AB Dışişleri Bakanları, topu Avrupa Komisyonu’na atabilirler. Komisyon’a, “Türkiye Kopenhag Kriterleri’ni ne kadar yerine getiriyor, bir rapor hazırlayın” diyebilirler. Kaynaklarıma göre, haziran ayında böyle bir adım bekleniyor. Komisyon ise bu raporu eylül ayındaki Almanya seçimleri sonrasına bırakacaktır.
Eğer Komisyon’un değerlendirmesi “Türkiye demokratik şartları yerine getirmiyor” şeklinde olursa, işte o zaman Avrupa Konseyi müzakereleri askıya alabilir. Ki bu sefer -devreye Komisyon girdiği için- oybirliğine de ihtiyaç olmayacak. Nitelikli çoğunluğun oyu yeterli olacak.
İşte şu andaki tabloya göre, gerçekleşmesi en yüksek olan olasılık bu. Ancak! Bu tabloyu değiştirmek hâlâ elimizde. Çünkü önümüzde daha 5 aylık bir süreç var.
Kritik dönemece giriyoruz
İŞTE bu süre, Ankara için çok kritik. Eğer Avrupa Konseyi’nin kararına hararetle karşılık verirsek... Yani AB üyelik sürecini referanduma götürürsek ya da idam cezası tartışmasını alevlendirirsek, en çok da Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının ekmeğine yağ süreriz. Ve olumsuz bir kararı daha da hızlandırırız.
Oysaki ivedilikle bir demokrasi hamlesine girişirsek, rüzgârı hâlâ tersine çevirebiliriz. OHAL’in kaldırılması, kamu vicdanını rahatsız eden tutuklamalara son verip tutuksuz yargılama yoluna gidilmesi ve acilen bir reform paketi başlatılması, en başta atılması gereken adımlar.
*
Bu demokratik adımları ise AB ile tam üyelik perspektifini sürdürerek atmamız çok önemli. Çünkü üyelik süreci her şeyden önce yapmamız gereken reformları bir takvime bağlıyor. Yani hızlandırıyor. Bununla birlikte sürecin devamı, dışarıya güven veriyor. Bu da Türkiye’ye yönelik daha çok turizm, yatırım ve ticaret demek. Aksine üyelik sürecini dondurmak ise, demokrasimize ve hukukun üstünlüğüne dair büyük kuşku yaratır. Bu da yatırımı ve ticareti geri çevirir.
Kaldı ki, müzakereler durdurulursa, AB isterse Gümrük Birliği’ni de dondurabilir. Bu da –herşeyden önce- bizim AB’nin ekonomi politikalarının belirlendiği karar mekanizmasından çıkmamız anlamına gelir.
Vize serbestisi anlaşması da ipin ucundaki bir diğer kazanım. Eğer bahsettiğim adımlar atılırsa, “18 Mart mutabakatı” diye adlandırılan mülteci anlaşmasının da önü açılır. Bu da hem AB ülkelerine vizesiz girişimizi sağlar. Hem de mülteci yükümüzü hafifletir.
KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK
“KRİZİ fırsata çevirin” denilip durulur hep. Özellikle de iş hayatında. İşte bu sözün en iyi örneğini şu anda herhalde Türk Hava Yolları (THY) veriyor.
Malum; İngiltere ve ABD şubat ayında, Türkiye’yi de kapsayacak şekilde 8 ülkeye karşı “laptop yasağı” getirdi. Buna göre bu 8 Müslüman-çoğunluklu ülkeden uçan yolcular, kabine laptop ve iPad sokamayacaklar.
*
İşte THY şimdi alıyor bu denklemi, tersine çeviriyor. Yolcular yasaktan bu yana laptop’larını uçağa tam binmeden kapısında teslim ediyorlardı. Ve inince de bagajlarıyla birlikte geri alıyorlardı. Geçtiğimiz hafta THY ile Londra’ya uçtuğumda, bu sistemin ne kadar hızlı ve rahat işlediğine bizzat şahit oldum. Çok yakında ise THY, yolculara uçağın içinde kullanmaları için ücretsiz laptop dağıtmaya başlayacak.
Dolayısıyla THY bu yasağı koyanları şimdi ters köşeye yatırıyor. Hem yasağın üstesinden geliyor, hem de uçak içinde kullanım için laptop üretmeye yönelik Türk firmalara yeni bir alan açıyor. Bu da ekonomimize katma değer demek. Şimdi sıra yerli bilgisayar üreticilerinde...
Paylaş