Paylaş
Bu sözler, Ankara’dan “üst düzey bir yetkili”nin ağzından çıkıyor. Hem de hiç beklemediğimiz bir anda.
AB SÜRPRİZİ
Geçtiğimiz hafta bir grup gazeteci oturmuş, görüştüğümüz yetkilinin Suriye ve sınırdaki hareketlilik üzerine açıklamalarını heyecanla beklerken, yetkili konuşmasına hiç beklemediğimiz bir yerden, Avrupa’dan başlıyor.
Ve toplantının ciddi bir bölümünü Türkiye’nin AB üyeliğine ayırıyor.
Peki ama neden şimdi? Tam da “Suriye’ye girdik giriyoruz” nedaları havada uçuşurken ve bunca seneden sonra, nereden çıktı yeniden bu AB perspektifi?
Avrupa’nın Krizi
Herşeyden önce, Avrupa derin bir kriz içinde.
Bu hem bir kimlik krizi. Zira AB’nin kurumsal yapıları ve temel aldığı değerler, bugün ciddi şekilde sorgulanıyor. En güçlü üyelerinden İngiltere bile Birlik’ten ayrılmayı tartışıyor.
Hem de elbette ekonomik bir kriz. Yunanistan’ın malûm durumu da, Avrupa’nın uzun zamandır içinde bulunduğu bu darboğazı iyice derinleştiriyor.
Ankara da hem ekonomik hareketlilik, hem de genç nüfus açısından AB’nin kendisine ihtiyaç duyduğunu biliyor.
Keza görüştüğümüz yetkili, Avrupa’nın yapısal sorunlarını çözmek için yararlanacağı en büyük potansiyelin Türkiye olduğunu vurguluyor.
*
Kıtada yükselen yabancı düşmanlığı da bir diğer faktör. Yetkili, Avrupa’da gittikçe yayılan dışlayıcılığın panzehirinin Türkiye’nin üyeliği olduğunu, bunun Avrupa için bir turnusol kağıdı görevi gördüğünü söylüyor.
SOLANA’DAN ÇAĞRI
Bununla birlikte, Türkiye’nin üyeliğinin bölge ülkelerine vereceği mesajın da altını çiziyor. Bölgede “bizim kültürümüzden bir ülke de dünyanın en gelişmiş entegrasyonuna girebiliyor” algısının, rahatlama yaratacağını öngörüyor.
*
Eski NATO Genel Sekreteri ve AB'nin eski Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana da, birkaç gün önce yazdığı makalede bunu savundu.
Uluslararası alanda tanınan Project Syndicate sitesinde, Türkiye’nin üyeliğinin bölgedeki istikrarı arttıracağını ve bölge sorunları için AB’nin acilen Türkiye ile birlikte çalışması gerektiğini yazdı.
“Bugün AB-Türkiye ilişkileri için fırsat zamanı ve bu acilen değerlendirilmeli. Avrupa bu trenin geçmesine izin vermemeli” diye de uyardı.
*
Toplantıda gündeme gelmese de, Türkiye de elbette AB’ye ihtiyaç duyuyor. Herşeyden önce Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyayla başedebilmesinin tek yolu, Avrupa ile ilişkileri kuvvetlendirmekten geçiyor.
Bununla birlikte, Ortadoğu’da kaybettiğimiz siyasi ve ekonomik ilişkileri tazmin etmenin tek yolu da bu.
KIBRIS’TA 2. BAHAR
İşte tüm bu saiklerle, Ankara AB perspektifini yeniden öne çıkarıyor. Ve üyeliğin önünü tıkayan Kıbrıs meselesinin çözümüne tekrar dört elle sarılıyor.
Yetkili, Kıbrıs konusunda son dönemde ciddi bir çaba içinde olduklarını anlatıyor.
Herşeyden önce, sorunun taraflarından olan Yunanistan’la Ege sorunlarının çözümü için bir taslak metin üzerinde mutabık kaldıklarını aktarıyor. Atina’daki siyasi istikrarsızlık nedeniyle bu sürecin dondurulduğunu, ancak metnin “hemen harekete geçebileceğini” ekliyor.
Yine, Kıbrıs’ta Mayıs’tan beri BM gözetiminde süren müzakereleri en geç 2016 başına kadar sonuçlandırmanın hedeflendiğini söylüyor. Ve 2016’nın ilk aylarında da bir referandum olacağı sinyalini veriyor.
*
Yetkiliye göre bu sefer Ada’da çözüm umudunu arttıran asıl faktör ise, Kıbrıs Rum tarafının lideri Nicos Anastasiadis’in seleflerinden farklı yaklaşımı. Rum liderin, iki toplumun eşitliği temelinde müzakerelere başladığının altını çiziyor.
Peki Ankara’nın Kıbrıs için çözüm arayışının tek sebebi AB üyeliğinin önünü açmak mı? Elbette değil. Yetkilinin verdiği bilgilerle devam edeceğiz.
NOT: Bir önceki yazımda, "Kobani direnişi sırasında ABD’nin PYD’ye silah vermesine tepki gösteren Ankara, bu desteğe artık itiraz etmiyor" diye yazmıştım. Bu görüştüğüm yetkilinin değil, kendi yorumumdu. Oysaki Ankara ABD'nin PYD'’ye silah vermesine hâlâ şiddetle itiraz ediyor.
Paylaş