Paylaş
Yaşlandıkça güzelleşmek ne demek? Bazı hanımlar olgunlaştıkça özgüvenleri artar ve kendilerine özgü bir şahsiyet kazanırlar. Modanın ve trendlerin esiri olmazlar, kendilerine ne yakışacağını iyi bilirler. Bu özellikler dışgörünüşe de artan çekicilik olarak yansır. Küçük kırışıklar ve bir tutam beyaz saç bile bazı hanımları daha cazip hale getirir. Ama bunun farkına varmak için ona bakan gözlerin de bakmanın ötesine geçip bu özellikleri görmesi ve zarif olanı takdir etmesi gerekir.
Şarapta da aynen öyle ama iyiyi takdir etmek için sadece göz değil, tecrübe ve damak da gerekir. Aşırı güçlü, tanenli ve meşe aromalı kırmızı şaraplar genç ve daha yontulmamış şaraplardır. Keyif verebilirler ama zarafet açısından genelde eksiktirler ve insanı üzerlerinde düşünmeye pek zorlamazlar. Buna karşılık iyi yıllanan kırmızı şarapların rengi yakut kırmızıdan açık kırmızıya döner, kenarlar hafif kahverengimsi olur. Aroma gelişir ve topraksı, tütünümsü, baharatımsı nüanslar öne çıkar. Tanenler yumuşayıp adeta eridiği için şarabın dokusu ipeksi olur. Kaliteli bir kırmızının meyvemsi niteliği değişir, damakta yaştan çok kuru ve adeta tatlımsı meyve hissedilir. Buna paralel olarak genç şarapta olmayan aromaya paralel, yaban mantarı, ıslak toprak, bazen truf mantarı, baharatlar ve mineral özellikler öne çıkar. Kısacası şarap daha zarif, kompleks ve çok katmanlı, derinlikli olur. Aynı yıllar geçtikçe zerafeti ve cazibesi artan hanımlar gibi.
Bir de yıllanmış şarapların felsefi boyutu var. Bu boyutu da şarap uzmanı ve felsefe profesörü Alexis John Papazoğlu bir yazısında şiirsel bir dille çok iyi ifade ediyor. ‘Geçmişi İçmek’ başlıklı makalesini, www.gastromondiale.com adresinden veya Instagram ile Twitter’da @gastromondiale hesabından okuyabilirsiniz.
19. yüzyılın önde gelen filozoflarından Hegel’in çok güzel bir deyişi var: “Minerva’nın baykuşu ancak alacakaranlık olduğunda kanatlarını açar”. Minerva’nın baykuşu burada bizim bilge ve arif insan dediğimiz özelliklerin simgesi. Kanatları açmak ise geçmişe retrospektif, yani bugünün ve yıllar boyunca kazandığımız bilgeliğin süzgecinden bakıp eskiyi hem yeniden yaşamak hem de daha iyi kavramak. Geçmişte kalan projelerimizi, ilişkilerimizi, hırs, başarı ve hayal kırıklıklarını, aşklarımızı daha berrak ve açık seçik görüp, üst bir bilinç düzeyine erişmek. Yıllanmış şaraplarda, başka nesnelerde olmayan ve bu tip retrospektif değerlendirmeyi mümkün kılan bir özellik var.
Nesneler genelde statik, değişim genelde yıpranma ve aşınma olarak kendini ortaya koyuyor. İyi şarap ise devamlı değişim, dönüşüm halinde ve geçmişle bugün arasında bir köprü kurduğu için basit bir nesne veya içecek olmanın çok ötesinde. Son iki-üç ay içinde içtiğim iyi yıllanmış şarapları, hem hülyalara dalıp hem düşünerek içiyorum:
Çeşme’de üretilmiş 2005 bir Cabernet Sauvignon... Hâlâ meyvemsilik önde, canlı ve diri.
Nefis bir 2002 Fransız beyaz Burgonya... Kızım o sene doğdu, annem o sene öldü. Annem yaşayıp torununun büyüdüğünü niye göremedi?
2000 karma üzümlerden çok iyi bir Türk şarabı... Ne kadar mutsuzdum o sene! Silikon Vadisi’nden Georgia Tech’e geldiğim için eşime haksız yere çok çektirdim.
1990 kırmızı Burgonya... Dünya Bankası’nda çalışmaya başlamam ve o zaman bulunmaz nimet olarak gördüğüm bu işin şimdi bana uymadığını ve mutsuz bir yaşamın köşesinden döndüğümü geç de olsa anlamam.
1982 Bordo... O kız beni şutladığı zaman yaşamım bitti sanmıştım; halbuki şimdi düşünüyorum, birbirimize hiç uygun değildik. Şükür Tanrı’ya, çok daha iyisini buldum.
Peki ya 1870 bir Bordo şarabını 15 sene önce yudumlarken ne hissettim?
Bizlerin bu olağanüstü iksire kıyasla varlık sürelerinin çok kısa olduğunu; boş işlerle ve öfke dolu olarak harcamaya değmeyeceğini...
Paylaş