Paylaş
“Bormes-les-Mimosas yanıyormuş” diyor eşim. Yazık! Bir ay öncesine gidiyor aklım. Saint-Tropez’de üç gün kaldık, sonra da Marsilya’ya giderken Bormes-les-Mimosas’ya uğradık. Olağanüstü güzel bir dağ kasabası. Sahilinin adı; Le Lavandou. İçimden “Keşke Saint-Tropez yerine burada kalsaydık” diye geçirmiştim. Şimdi iyice hayıflanıyorum.
Şarap içeni cezalandırıyorlar!
Aslında Saint-Tropez’de kalmadık. Hemen berisindeki Ramatuelle’de kaldık çünkü Saint-Tropez’de otel fiyatları astronomik. Airbnb’den bulduğumuz kır evi, aynı aileye ait şarap bağlarının içinde, müstakil, sevimli bir kulübeydi. Kulübenin önündeki terasta ev sahibi hanımın ikram ettiği (kendi yaptığı) kayısı ve portakal marmelatları, tereyağı, Fransız bageti ve filtre kahveden oluşan sabah kahvaltımız unutulmazdı. Bu kahvaltıdan aldığımız zevkin benzerini, akşamüzeri terasta ailenin kendi üretimi olan, doğal yöntemlerle, pestisit kullanmadan ürettikleri roze şarapları yudumlarken de yaşadık. İyi ki o keyfi yaşadık çünkü gittiğimiz üç lokantanın ikisinde şarap içmedik. Birinde de bir kadeh şampanyayı ikiye böldürerek içmekle yetindik. Bunun nedeni fiyatlar ve şarap listeleri. Kendimi ülkemizin lüks otel lokantalarında sandım. Şarap listeleri Fransa standartlarına göre felaket! Fiyatlar ülkemizdeki lokantalarda perakende fiyatları genelde ikiye katlar. Saint-Tropez’deyse çarpanlar dört ile altı arasında. Kısacası şarap içeni cezalandırıyorlar!
Bize benzeyen kısmı sadece bu kadar değil. Saint-Tropez biraz Bodrum’un şaşaalı günlerini hatırlatıyor. Marina dünyanın dört köşesinden gelen ve bazıları üç-dört katlı teknelerle dolu. Kıyının her köşesini, yemek kalitesinden çok, görmek ve görülmek için gidilen lokantalar kaplamış. Genel kanaatim şu: Burada her şey insana kendini kötü hissettirip gereksiz para harcatmak üzerine kurulu. Bir nevi psikolojik baskı uyguluyorlar. Örneğin eşimin gittiği kuaförde, salonun sahibesi bana nerede kaldığımızı sordu. Tabii cevabı beğenmedi ve hemen bizi ‘layık olduğumuz’ gibi özel bir villaya yerleştirecek bir arkadaşını aramaya kalktı. Bizi eşime modern plaj giysileri alabileceğim bir butiğe götürmeye niyetlendi. Villa teklifini geri çevirip eşime demode giysilerin daha çok yakıştığını söyleyerek elinden kurtuldum!
Herhalde bu tip muhitlere alışık değiller
Genel olarak üç tip insan kategorisi var Saint-Tropez’de: Küçük bir azınlık gerçekten zengin ve ünlü. Çoğunluk, bu kesimle aynı havayı solumak için gelen ve aşırı para harcayarak kendini -kısa zaman için bile olsa- kral gibi hissedenler. Bir de zengin erkek peşinde olan bir hatun kitlesi var. Bazılarının oturup kalkmalarından, konuşmalarından, pek bu tip muhitlere alışık olmadıkları anlaşılıyor. Genç, yakışıklı ve zengin erkek bulmak kolay değil. Sanırım sonunda bıçkın ve kültürel olarak kendileriyle benzer kesimden olan tekne personeliyle yetiniyorlar!
Lokantalara gelince... İşte benim denediklerim:
1) L’Auberge des Maures
Servis ve ilgi aksamıyor
Antre olarak aldıklarımız son derece sıradan yemekler. Patlıcan, reyhan ve keçi peynirli milföy dedikleri bir nevi musakka. Yağını çekmemiş ve mikrodalgada ısıtılmış. Ama balla karamelize edilmiş dana incik, Allah için, harika... Listede bulduğum tek iyi ve fiyatı makul şarap ellerinde kalmamış. Önerdikleri diğer şarapları reddediyorum. Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim; tamam, çok para harcanıyor ama servis ve ilgi aksamıyor.
2) Au Caprice des Deux
Yemekler vasat üstü
Konumu muhteşem çünkü trafiğe kapalı bir sokakta. Ve ambiyans süper. Belli bir saatten sonra lokantanın önünde canlı müzik de var ama müzisyenler ellerini açıp para istemiyor. Lokantanın epey müdavimi var. Başlıca nedeni, servisin samimi olması. Fiyatlar da Saint-Tropez skalasına göre makul. Gastronomi iddiası olan bir mutfak ama bu iddia havada kalıyor. Yemekler endüstriyel değil, hepsi vasat üstü ama çok özel de değil.
3) La Vague d’Or
Kabiliyetli ve iyi niyetli bir şef
Bu lokantanın gastronomik değeri gerçekten yüksek. Genç şef epey çalışıp çok boyutlu tabaklar gönderiyor masaya. Ben özellikle tadım hoşluklarını, deniz suyu ve yosunla buharda pişirdiği kalkanı çok sevdim. Şef kabiliyetli ve iyi niyetli. Ancak bazı yemekleri fazla karmaşık buldum. Eski Michelin buna iki yıldız verirdi, şimdi standartları düşürdüler, üç vermişler. Diğer yandan, servisin ve genel ambiyansın üç yıldızlık olduğunu belirtmeliyim.
Paylaş