Paylaş
Andalusya demek daha hoşuma gidiyor Endülüs’e göre. Hatta bazı harfleri uzatarak ‘Anndalussyaa’. Yaptığı çağrışım daha erotik ve romantik. Kedersiz, tasasız, yarını düşünmeden bir yaşama biçimi... Biraz da vurdumduymazlık. Michael Jacobs, 2001’de çıkan ‘Andalucia’ adlı kitabında yakın arkadaşı Esperanza Flores adlı kadınla ilgili şöyle diyor: “Esperanza, flamenko elbiseleri dizayn ediyordu ve bir portakal ihracatçısının kızıydı. O ve arkadaşları her fırsatta şarkı söyleyip dans ediyorlar, her gece bir bardan diğerine gidiyorlardı. Arkadaşlarının hiçbiri konvansiyonel anlamda dindar değildi ama hepsinin favori bir azizesi vardı ve Sevilya’daki dini törenleri kaçırmıyorlardı. Ama her şeyden önce davranış biçimleri anarşist olarak nitelendirilebilirdi yani uzun süreli ihtiyaçların ve uzun erimli planlamanın gündelik eğlenceli hayatlarına gölge düşürmesine izin vermiyorlardı. Esperanza’nın bankada hesabı bile yoktu ve parasını kazanır kazanmaz harcıyordu. Öğle yemeği sonrası hafif bir dijestif içelim teklifi bütün gün ve geceye uzanıyordu. Uzun süren sohbetler, bitmez tükenmez espriler, fıkralar ve başkalarıyla dalga geçmek gırla gidiyordu. Bendeniz de hiçbir akşam güneşin doğuşundan önce yatmıyordum.”
Son derece mülayim insanlar
Bu satırlar kaleme alınalı 30 sene olmuş ama pek bir şey değişmemiş. ‘Vur patlasın, çal oynasın yaşam’ devam ediyor Andalusya’da. Bu durum, turist için hem iyi hem kötü. Planlamasız yaşamın kötü tarafı Malaga Havaalanı’nda araba kiralarken ortaya çıkıyor. Kiralık araba bölümü, bagajları aldığımız ve gümrükten geçtiğimiz katın bir altındaki kata taşınmış. Yani bir kere gümrükten geçtikten sonra önceden ayırtıp parasını verdiğin arabanı alamazsın. Kiralama ofisinin nerede olduğunu belirten ve sizi doğru yönlendiren işaret de yok. Valizlerimizi aldıktan sonra gümrükten geçip, dışarı çıkıyoruz. Dışarıda arabaların bulunduğu yeri gösteren işaretler var. İşaretleri izliyoruz. Elimizde valizler bir kilometre yol yürüdükten sonra orada arabaların olduğunu ama kiralama için ofis falan olmadığını görüyoruz.
Üç gün geçirdiğimiz Sanlúcar de Barrameda’da bayram. ‘İçki ve nefis tapas’lar bedava. Müzik. Dans. Flamenko. Gece 3’te bile sokaklar dolu.
Kıllarını bile kıpırdatmıyorlar
Yetkili size tekrar uçaktan indiğiniz yere geri gitmenizi söylüyor. Önce geldiğimiz yere geri gidecek, sonra arabayı almak için tekrar buraya geleceğiz. Valizlerle ikinci kez güvenlikten geçmemiz lazım araba kiralamak için. Yol bayağı uzun. Hem bir saat kaybet hem de sefilleri oyna. Üstüne bir de polise dert anlat ve 27 kiloluk valizleri tekrar kontrolden geçir. İşin komiği dert anlatma kısmı kolay çünkü herkes aynı ‘hatayı’ yaptığı için bir gümrük polisi bizim gibi garibanların valizlerini kontrol için görevlendirilmiş. Acente yetkilisinden anahtarı alırken başımıza gelenleri anlatıyoruz. “Herkes aynı hatayı yapıyor” diyor. Durumu biliyor ama düzeltmek için kıllarını kıpırdatmıyorlar.
Ama ‘az çalış, iyi yaşa’ yaşam felsefelerinin çok cazip tarafları da var. Her şeyden önce stres sanki yaşadığımız dünyaya ait, kronik bir durum değil. Herkes rahat, herkes neşeli. Özellikle bela arayan bir tip olsanız bile bu insanları kızdırmak, çileden çıkarmak sanki mümkün değil. Son derece mülayimler.
En güzeli de eğlenmeyi bilmeleri ve eğlencenin bedava ya da sudan ucuz olması. Üç gün geçirdiğimiz Sanlúcar de Barrameda’da iki gün ‘feria’ yani bayram. ‘Casetas’ denen çadırlar her yerde. İçki ve nefis tapas’lar çoğunda bedava. Müzik. Dans. Flamenko. 7’den 90’a herkes dışarda. Gece 3’te bile sokaklar dolu (Devamı haftaya).
Paylaş