Paylaş
Kitapta tarifi olan lezzetlerden (sol üstten saat yönünde) çilekli pasta, armutlu tart, Sicilya’ya özgü bir sosu olan makarna ve tereyağlı kek.
Hafızayla ilgili ilginç bir haber okumuştum. Kaza ya da hastalık nedeniyle hafızası zedelenmiş insanların gelecekle ilgili düşünme yetenekleri de kayboluyormuş. Gelecekle ilgili renkli fantezilere sahip kişilerinse geniş bir hafızası oluyormuş. Kısacası hafıza dediğimiz şey sadece geçmişle ilgili değil. Hafıza geleceğin inşası için gerekli yapıtaşlarının da deposu. Hafızamız ne kadar zenginse geçmişi daha iyi kavrayıp geleceği daha sağlam temellere oturtuyoruz. Hafızası zayıf olanlarsa hata üstüne hata yapıyor. Kolektif hafıza zayıf olunca da toplumlar dalgalı denizdeki çöp parçası gibi savruluyor.
O zaman vücudu beslemek ne kadar önemliyse hafızayı beslemek de hayati önemde. Biliyoruz ki vücudu beslemek için besin şart. Hafızayı beslemek için de bilgi ve yaşam deneyimi... Eskilerin “Çok gezen iyi bilir” deyişinde doğruluk payı var. Gezmek; gidip görmek, tanımak, dünyaya başkalarının gözünden bakmak demek. Okumak ve sanatsal duyarlılığımızı geliştirmek gibi bu da hafızamızı derinleştirmenin bir yolu.
Kültüre ayna tutuyor
Bu bağlam içinde mutfak önemli. Vücut gelişimiyle ruhsal gelişmenin kesişme noktası. Yemek, yaşamak için gerekli ama aynı zamanda ‘neyi, nasıl ve kimlerle’ yediğimiz hem kişiliğimize hem de kültürümüze ayna tutuyor. “Ne yediğini söyle, kim olduğunu söyleyeyim!” yanlış değil. Ama ben olsam şöyle derim: “Senden farklı yiyip içenleri nasıl gördüğünü söyle, sana insan olarak not vereyim!” Farklı mutfak kültürlerini küçük görenler hafızalarını zenginleştirmeyi reddeden, sert ve katı bireylerdir. Gelecekle ilgili düşünceleri de sığdır.
Ulusal mutfak konusuna bu pencereden bakalım. Mutfak geçmişle gelecek arasında bir köprü. Kuşaktan kuşağa farklı şekillerde aktarılıyor. Ama her yeni kuşak ona damgasını vurup biraz değiştiriyor. Duruma göre bazen zenginleşiyor, bazen fakirleşiyor. Önemli olan geçmişle bağın kopmaması. Bu bağ devam ettikçe mutfağın zenginleşmesinin tek yolu yeni bilgi ve etkileşim. Aynı farklı kitaplar okumak gibi...
Kuşaktan kuşağa...
Bunlar nereden aklıma geldi? Elvan Uysal’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Emma Teyze’nin Kitabı’nı okurken... Emma, Elvan’ın değil, kayınvalidesinin teyzesi. Yeğenine, yani Elvan’ın eşi Paolo’nun annesine evlilik hediyesi olarak pişirdiği veya sevdiği yemek tariflerinden oluşan bir defter hediye etmiş. Nereden nereye! Herhalde biri Emma Hanım’a “Senin yeğen Giulia’nın bir oğlu olacak, o Türk bir kızla evlenecek ve 50 sene sonra o kız senin tariflerini Derya Turgut’un harika fotoğraflarıyla bir kitap haline getirecek” dese Emma Teyze “Masal mı anlatıyorsun” derdi.
Emma Teyze bu tarifler yoluyla sadece aile fertleri arasında değil, bu yemeklerden ilham alan herkes için bir anlamda yaşıyor. Aynı zamanda kuşaklar arası bu etkileşim yoluyla sadece yemekler değil, onu oluşturan kokular, gelenek ve görenekler yani koskoca bir kültür yaşıyor. Kolektif hafıza denen geçmişle günümüz ve gelecek arasındaki köprünün yapıtaşlarını sadece sanatçılar, biliminsanları, yazarlar değil, benim ya da sizin de teyzeniz olabilecek isimsiz kahramanların yemek tarifleri gibi bizlere bıraktığı yazılı belgeler oluşturuyor.
Ama kolektif hafıza bazen ciddi kesintilere uğruyor. Nedenleri çeşitli. Savaş. Büyük felaketler. Sosyal ve ekonomik depremler. O zaman kuşaklar arası bilgi aktarımı zedeleniyor. Ulusal kültür aşırı politize olup darmadağın oluyor. Bakalım bizde de Türk mutfağına âşık bir İtalyan gelin çıkıp kocasının büyük teyzesinin tariflerini İtalyanca bir kitap haline getirecek mi?
Paylaş