Türkiye hastaneden yönetiliyor, Koç parmak ısırtıyor

11 EYLÜL 2001... Dünya New York'taki ikiz kulelere uçakların çarpışını, kulelerin çöküşünü izliyor.

Arçelik Genel Müdürü Nedim Esgin de herkes gibi ikiz kulelerin çöküş dehşetini ekran karşısında yaşıyor. Ancak Esgin, bir başka şey daha yapıyor. Aynı anda başka çöküşe, Fransız dayanıklı tüketim malı devi Brandt'ın konkordato ilanına kilitleniyor.

Arçelik'in Fransa'daki 7 fabrikasına talip olup, son dakikada İsrailli Elco'ya kaptırdığı Brandt meğer 11 Eylül 2001 günü konkordato ilan etmiş.

İkiz kulelerin çöküşüyle herkes uçuş korkusuna kapılırken, Nedim Esgin, konkordato ilanını duyar duymaz, 12 Eylül 2001 günü Paris'e uçuyor.

Arçelik'in Brandt macerası böyle başlıyor. Nedim Esgin ve ekibi örgütleniyor, sendikacılarla, avukatlarla, yerel yöneticilerle görüşüyor.

Maraton uzun sürüyor... Arçelik işin peşini bırakmıyor. Hesapta 7 fabrika, 1 milyar Euro ciroya 150 milyon Euro ödeyerek ulaşma olanağı var.

PATRONLAR NEREDE?

Sonuçta son üç-dört talipli arasına kalıyor Arçelik. O andan itibaren yarış daha da kızışıyor. Rakiplerin patronları Paris'i komşu kapısı yapıyor. Arçelik'ten ise sadece profesyonel yöneticiler masaya oturuyor.

Arçelik ekibi elbette gelişmeleri yönetim kurulu toplantılarında Koç Ailesi'ne iletiyor. Çevreden zaman zaman şu fısıltıları duyuyorlar:

‘‘Bütün rakipleri patronlarıyla birlikte pazarlığa giriyor. Arçelik'ten sadece profesyonel yöneticiler burada. Adamlar çok profesyonel.’’

Ancak, Elco'nun Brandt'in eski ekibinden birilerini kadrosuna alıp pazarlıklara katılması, Arçelik'i ekarte etmesinde etken oluyor.

Arçelik pes etmiyor, daha önce kafaya koyduğu Brandt'in Almanya ve Avusturya'daki iki yavrusunu 15 milyon Euro'ya bünyesine katıyor.

Amiral gemisi yurt dışına tarihi bir açılım yapıyor, Koç Ailesi profesyonel yöneticilere güvenme yolunu seçiyor.

Türkiye'nin siyasette ‘‘hastalık krizi’’ yaşadığı şu günlerde profesyonel ekiplere güvenmenin önemi daha fazla anlaşılıyor.

Düşünsenize liderler arkadan gelenlere, bürokrata, bağımsız kurullara güvense, Türkiye hastaneden yönetilmek zorunda kalır mıydı?


Seçime kadar Derviş olur mu?


BAŞBAKAN Bülent Ecevit'in hastanede olması, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ‘‘Seçim ekonomiyi etkilemez’’ sözü senaryolar türetiyor.

Daha önce ‘‘Bırakalım Sayın Başbakan dinlensin’’ diyen TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan artık ‘‘vekalet mekanizması çalışsın’’ çağrısı yapıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF), ‘‘Endişeyle izliyoruz, ama Ecevit'in sağlığı programı etkilemez’’ mesajı veriyor. İş dünyasından bazıları gönüllerindeki senaryoyu şöyle anlatıyor: ‘‘Kemal Derviş'in başkanlığında, iktidardaki üç partinin katılımıyla bir seçim hükümeti kurulabilse. 2003 ilkbaharında Derviş Hükümeti'yle seçime gidilse. Hem ekonomik programı seçime kadar asıl patronu uygulamış olur, hem de IMF ve Dünya Bankası'nın desteği sürer.’’

Bu senaryonun hayata geçmesi mümkün değil. Çünkü, Anayasa'nın 109'uncu maddesine göre Başbakan'ın Meclis'ten atanması gerekiyor.


Çizdüşüm


SEVGİLİ dostum Feyza Zeybek, ‘‘Canlı gösterim var, izlemeye gelirsen sevinirim’’ dediğinde pek birşey anlamadım. Çünkü ben onu İstanbul Şehir Tiyatroları'nda ‘‘sahne ve kostüm tasarımcısı’’ olarak tanıyordum.

Meğer o Türkiye'de ilk kez bir deneysel uygulamayı, ‘‘Çizdüşüm’’ü geliştirmiş. Beni çağırdığı gösteri de bu serinin üçüncüsüymüş.

Feyza Zeybek, bu gösteride kapalı devre yaratım alanını seyirciye açıyor. Işıklı masada yaptığı çizimler perdeye yansıyor. Onun beyninden eline uzanan yaratıcılığı canlı olarak izlenebiliyor. Feyza Zeybek'in Ülker'in sponsorluğunda düzenlenen Kukla Festivali çerçevesinde hazırladığı ‘‘Ana Tanrıça Tolia’’ adlı Çizdüşüm gösterisi gerçekten etkileyiciydi.
Yazarın Tüm Yazıları