Sokakta bu kadar türbanlı varken Fransa sizi istemez
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Brüksel’de Friends of Europe’la birlikte düzenlediği Avrupa Birliği (AB) panelinin öğlen yemeğindeyiz.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in de olduğu masadayım. Yanıma yemek öncesindeki konuşmacı Nicolas-Jean Brehon oturuyor.
Haber geçmekten izleyemediğim konuşmasında Brehon’un Türkiye’nin AB yolculuğu konusunda olumsuz konuştuğu bilgisini alıyorum.
Nicolas-Jean Brehon, Fransa Senatosu’na danışmanlığının yanısıra Sorbonne Üniversitesi’nde ders veriyor, Le Monde’da makaleler yazıyor.
Nicolas-Jean Brehon’a olumsuz konuşmasının nedenini soruyorum, yanıtlıyor:
‘Herkes Türkiye’yi başarılı bulduğunu anlattı. Ben bazı gerçekleri söylemek istedim. Yolunuzun tümüyle parlak olmadığını görmeniz gerekir.’
Nedir sorun? Fransızlar Türkiye’ye neden bu kadar karşı çıkıyor?
Brehon, anlatıyor: ‘Fransız vatandaşları, ‘Bizim içimizde yeteri kadar müslüman var. Üstüne bir de nüfusunun yüzde 99’u müslüman olan 70 milyonluk Türkiye’yi istemeyiz’ diye düşünüyor.’
‘Yapmayın, biz Paris sokaklarında dolaşan Tunus, Ceyayir, Fas vatandaşlarına benzemeyiz’ diye itiraz edecek oluyorum, sözlerini sürdürüyor:
‘Fransız vatandaşlarına bunu anlatmak çok zor. Aranızdaki farkı anlayamaz.’
Ben üsteliyorum: ‘Bakın şu masalarda oturanlara. Hiç Fransız vatandaşlarının olumsuz bakabileceği bir halimiz var mı?’
Nicolas-Jean Brehon, itirazım üzerine daha ileri gidiyor: ‘Evet, fark yok, bunu görüyorum. Ancak, bundan 15-20 yıl öncesine oranla İstanbul sokaklarında dolaşan türbanlı sayısı artmış durumda.’
Brehon’u ikna etme çabasından vazgeçmiyorum: ‘Haklısınız. Türkiye’de türbanı simge olarak kullananların sayısı arttı. Ama, AB için gerekenler de yapıldı.’
Brehon, sözünü şöyle bağlıyor:
‘Ben size Fransız vatandaşlarının düşüncesini aktardım. Şahsen Türkiye’nin AB yolunda çok ilerlediğini, geri dönüşü olmayan yola girdiğini düşünüyorum...’
Fas, Cezayir, Tunus, Fransız sömürgesiyken iyiydi... Onlar Paris sokaklarına dini, geleneksel giysi ve alışkanlıklarıyla hakim olunca Fransa ürktü...
Ancak onlara bakıp, Türkiye’nin önünü kesmeye hakları var mı?
Biz AB’ye yaklaştıkça önümüze Fransa gibi engeller çıkacak.
Bugün Fransa, yarın başkası sinir bozmak için elinden geleni yapacak... Bizim ‘Alın AB’yi başınıza çalın’ dememizi bekleyecek...
Ne AB’ye teslim olalım, ne o yoldan vazgeçelim...
Doğrusu bu değil mi?
Çukurova’ya inanmış, ‘eylülde öder’ demiş
GEÇEN cuma Yapı Kredi Bankası Genel Müdürlüğü’nden alınan Naci Sığın, koltuğunda hep ‘şok’lar yaşadı. 1999’da onu 17 Ağustos Depremi karşıladı.
Sonra arkası geldi: Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizi... 2002’de Çukurova Grubu’nun Pamukbank’ına el konulması, Yapı Kredi’ye Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) atama yapması...
Yapı Kredi’de ilk aşamada ‘dengede’ gibi yürüyen yönetim, bu yıl toptan değişti. Eskilerden sadece Naci Sığın kaldı. Mehmet Çekinmez başkanlığındaki yönetim, Çukurova’nın ilk taksit krizi alevlenince ona ‘istifa et’ dedi. Sığın,‘Siz alın’ tavrı koyup personele, ‘Bakın onlar aldı’ mesajı verdi.
Sığın cephesine bakılırsa, görevden almada, ‘Çukurova taksidinin 11 Ekim’e kayması’ değil, yönetimin onu ‘istememesi’ etkili oldu.
Yapı Kredi’de baştan beri ilk taksit için 11 Ekim tarihi hesaplanırken, Naci Sığın’ın kamuoyuna daha önce ‘Eylül sonuna kadar öderler’ havası vermesi de Çukurova’nın estirdiği havadan kaynaklandı.
Sığın gitti, vekaleten Reha Yolalan geldi...
Çukurova Grubu 11 Ekim’de paranın ucunu gösterecek mi, yoksa Uzanlar’ın, Erol Aksoy’un mallarına el konulması operasyonu onlara da dönecek mi?