O adama banka yok araya hiç girmeyin

T.C. Merkez Bankası'nın üst düzey yöneticisi, bir toplantı için Londra'daydı.

Eskiden tanıdığı İngiltere Merkez Bankası tepe yöneticisi, bu fırsatı değerlendirip, kendisini ‘‘çay içmeye’’ davet etmişti.

İngiltere Merkez Bankası tepe yöneticisi hemen konuya girdi: ‘‘T.C. Merkez Bankası'ndan bir mektup aldık. Mektup, İngiltere'de banka kurmayı planlayan bir Türk bankacısıyla ilgiliydi. Siz o mektubu yok sayın.’’

T.C. Merkez Bankası yöneticisi uyarıya anlam veremedi. İngiltere Merkez Bankası yöneticisi söylediklerinin gerekçesini şöyle açıkladı: ‘‘Bakın biz o Türk bankacısına İngiltere'de banka kurma veya banka satın alma izni asla vermeyiz. Bu durumda, T.C. Merkez Bankası'nın da itibarını zedelemiş oluruz. Yani, sizin mektubunuzu yok saymazsak, ‘T.C. Merkez Bankası'nın verdiği referansa güvenmemiş' görüntüsü veririz. Bunu yapmak istemeyiz.’’

Bizim Merkez Bankası yöneticisi, duruma şaşırmıştı, ister istemez savunmaya geçti: ‘‘Sözünü ettiğiniz kişinin Türkiye'de bir bankası var. Bizden talepte bulununca, yurtdışında iş yapmaya çalışan Türk işadamını desteklemek adına kendisine böyle mektup desteği verdik.’’

İngiltere Merkez Bankası yöneticisi tavrını daha net koydu: ‘‘O işadamı Türkiye'de ya da dünyanın başka yerinde banka sahibi olsa da biz izin vermeyiz. Kendisini ‘gözümüz' tutmadı. Biz sizden gelen mektubu yok sayıp, T.C. Merkez Bankası'nı refüze etmemeye özen göstereceğiz.’’

T.C. Merkez Bankası yöneticisi İngiliz meslektaşına teşekkür edip, ayrıldı. Şu söz kafasına takıldı: ‘‘O bankacıyı gözümüz tutmadı.’’

Bir sermayedar yasalar, mevzuat, sermaye yapısı gibi kriterleri yerine getirse de banka izni için İngiltere Merkez Bankası, ‘‘gözüm tutmadı’’ diyebiliyordu. ‘‘Parayı bastır, bankayı götür’’ demek yoktu.

Aradan yıllar geçti, ABD de banka sahibi olmayı başaran Türk bankacı, el konulan-batan 21 banka arasındaki yerini aldı.

İngiltere Merkez Bankası, ‘‘gözüm tutmadı’’ demiş, haklı çıkmıştı.

Bırakın yeni banka kuracakları, bizde banka batırmış olanlara bile, ‘‘Çaldığın parayı getir, bankanı al götür’’ diyenler var.

‘‘Hortumcuyla Mücadele Yasa Tasarısı’’ diye bilinen Bankalar Kanunu'nda değişiklik öngören tasarı gündemdeyken, bankacılıkta ‘‘güven’’ kavramı üzerinde tekrar tekrar duralım, düşünelim.

Sırtımızdaki 47.2 milyar dolarlık batık banka faturasını unutmayalım.

Her ne kadar ‘‘Türkiye'ye gitmeyin’’ çağrısı yapıyor diye kızsak da, bankacılıkta İngiltere gibi örneklerden ders almasını bilelim.

Bankalar Tasarısı'na 28 önerge neden verildi

BANKALAR
Kanunu'nda değişiklik öngören tasarı Adalet Komisyonu'ndan geçti. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) eski Başkanı Ali İhsan Karacan'ın tasarıyla ilgili ilginç bir tespiti var. Karacan, dün Barolar Birliği'nin düzenlediği panelde, ‘‘1933'ten 1984'e kadar Bankalar Kanunu'yla ilgili düzenlemeleri Maliye Bakanlığı, sonra da ilgili Devlet Bakanlığı yaptı. Şimdi ilk kez Adalet Bakanlığı devrede’’ dedi.

Hazine'den sorumlu Devlet Bakanlığı dururken, neden Adalet Bakanlığı devreye girdi? Bunda ‘‘hortumlanan paraları nasıl geri alabiliriz’’ arayışının etkisi var. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, bu konuya kafa yorunca, Devlet Bakanı Ali Babacan itiraz etmedi. Onlara ‘‘Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) istediği iki maddeyi tasarıya ekleyin’’ önerisi götürdü.

Ardından Babacan, yurtdışına gitti. Döndüğünde tartışmalar dikkatini çekti. Ayrıca Türkiye Bankalar Birliği de kapısını aşındırdı.

Oturup konuştular, çözümü 28 maddelik tasarıyı 28 önergeyle değiştirmekte buldular. Bunun için Babacan Adalet Bakanlığı'nda sabahladı.

Elbette tüm bunlar Cemil Çiçek'in bilgisi dahilinde yapıldı. Çiçek, Babacan'a, ‘‘Hortumcudan tahsilatı hızlandırmaya dikkat edin yeter’’ dedi.

Tasarı 28 önergeyle değişti, ama tartışma bitecek gibi değil.


Yazarın Tüm Yazıları