Paylaş
Akın’ın “Tevhit Mesajı”nı neden gönderdiğini içeren mektubunu yazımda yansıtınca Prof. Elik, araştırma görevlisi Muhammed Coşkun’la birlikte hazırladığı tefsiri anlatmak üzere gazeteye uğradı. Sonra da bazı notlar gönderdi. Prof. Elik, önce tefsirlerle ilgili görüşünü ortaya koydu:
- Sözlük manası esas alınarak çeviri yapılmış 250’nin üzerinde Kur’an meali mevcut. Ancak Kur’ân bu şekilde çeviri ile anlaşılabilecek kitap değildir. İndiği ortamı yansıtan malumata sahip olmadan, sadece kelimelerinin çevirisi ile anlaşılmaz. Motamot çeviri, anlamının büyük oranda kaybolması demektir. En başarılı meallerde bile sorun budur.
Ardından Kur’an’ın ana konularına eğildi:
- Kur’an’ın ana konusu Tevhit (Allah’ın birliği) ve Vahdet ( insanlığın birliği ve kardeşliğidir). Tüm peygamberlere; Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsa, Hz. Musa vs. ve kitaplara; Tevrat, İncil’e inanmayı emretmesinin ve tüm insanlara Adem’in çocukları ifadesiyle seslenmesinin anlamı budur. Bu kavranmadığı ve buna inanılmadığı müddetçe insanlığın temel sorunları çözülemez.
“Allah’ın birliği nitelikseldir” uyarısı yapıp, sürdürdü:
- Allah’ın birliğinin insan hayatına yansıması, onun kaderinde etkili olduklarına inanılan kutsal kişi ve objelerin baskısından kurtarılarak özgürleştirilmesi (bkz. A’raf 7/157) ve sadece yaratıcısıyla başbaşa kalmasıdır. Bu sağlanmadıkça Allah’ın birliği gerçekleşmez, insandan beklenenin gerçekleşmesi söz konusu olmaz. “La ilahe illallah= Allah’tan başka ilah yoktur”un anlamı budur.
Kur’an’ın hükümler, fetvalar, helaller, haramlar listesi olmadığını vurguladı:
- Kur’an; insanı inşa edecek, vicdanını canlı tutacak, iyilikler yolunda ona sabır, güç ve moral aşılayacak kitaptır. Böyle bir insan, hiç kimseye sormadan, hiçbir kitaba başvurmadan doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü ve nasıl davranacağını bilir.
Kur’an’ın insanı özne kabul ettiğine değindi:
- Halbuki son zamanlarda Müslüman toplumların genelinde insan; hiçbir şey bilmeyen, güdülecek zavallı bir varlık haline getirilmiştir.
Dinin birleştirici yönüne dikkat çekti:
- Kur’an, dini; birleştirici ve yardımlaşmayı sağlayan fonksiyon icra ederse anlamlı bulur; aksi halde onu mahkum eder. Dolayısıyla insanlığı ayrılığa, bölünmeye sevkeden, tüm insanlığı ana-baba bir öz kardeş kabul etmeyen ve bütün insanların derdini kendi derdi kabul etmeyen düşünce ve davranışlar, Kur’an’ın kurtuluş yolu olarak nitelendirdiği dinden uzaktır.
Kur’an’ın aklın alternatifi olmadığının altını çizdi:
- Kur’an, aklı bloke etmez, bilakis insandan akla uygun davranış bekler. O bakımdan, yeryüzü ve gökyüzünün yaratılışından, ontolojik olay ve olgulardan bahsederek, bunların anlamlandırılması için aklın devreye sokulmasını ister. Ne yazık ki bugün, din adına akıl büyük ölçüde baskı altındadır.
Bu saptamalardan çıkarılacak çok ders var.
Allah’a inandığını söyleyip hakka, hukuka aykırı davranan ‘kâfir’ olur
PROF. Hasan Elik, “Mümin ve kafir” kavramlarını irdeledi:
- Kur’an’ın beyanına göre bu kavramlar, sadece Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dinin mensupları için değil, tüm peygamberlerin tebliğ ettiği dinin mensupları için söz konusudur. Her dinin mümini ve kâfiri vardır. İnsanı kurtaracak olan, samimi dindarlığıdır. Peygamberler döneminde kâfirlik, Allah’ı inkar etmekle ilgili olmayıp daha çok Allah’a inandıklarını söyledikleri halde hakka, hukuka, adalete aykırı davrananlar için kullanılan bir niteliktir.
Din adına kimse kimseye hükmedemez
PROF. Hasan Elik, Kur’an’ın bireye hitap ettiğini anısatıp, şunları dile getirdi:
- Kur’an, bireye hitap eder. Her birey, Allah’ın muhatabıdır. Bireyler adına temsilciler, yardımcılar, kurtarıcılar, şefaatçiler mevzu bahis değildir. Mesuliyet de bireyseldir, günah da. Nitekim Kur’an-ı Kerim; babaları, (Meryem 19/42-48) evlatları, (Hûd 11/42,45-46) eşleri (Tahrim 66/10-11) kendilerine karşı çıkan bazı peygamberlerin, onlardan mesul olmadığını ve kendileri istemediği müddetçe onları doğru yola iletemeyeceklerinden bahseder. Din adına kimse kimseye hükmedemez; bir şeyi yapmaya zorlayamaz, kendisini Hakkın temsilcisi sayamaz.
Paylaş