Paylaş
Kosigin, İstanbul’daki son gününde Topkapı Sarayı’nı gezmiş, Bağdat Köşkü’nün önündeki havuz başında İhsan Sabri Çağlayangil’le birlikte dinleniyordu.
Hürriyet Gazetesi adına Kosigin’in İstanbul turunu izleyen Ayşegül Dora, Çağlayangil’in yanına yaklaştı:
- Efendim havuza para atıp, dilekte bulunursanız, dileğiniz yerine gelir.
Çağlayangil, cebinden çıkardığı bozuk parayı havuza atarken, Dora aynı öneriyi Kosigin’e yaptı:
- Dilek havuzuna uğur parası atar mısınız?
3 gündür gördüğü gazeteciye aşina olan Kosigin, bu isteği kırmak istemedi, elini cebine attı. Ancak, cebinde hep kağıt rubleler vardı. Dora, o sırada hazırladığı
150 kuruşu uzattı, Kosigin de alıp havuza attı.
Hürriyet Gazetesi Ayşegül Dora’nın haberini manşete taşıdı:
- Kosigin’e 150 kuruş borç verdim.
Haberin spotunda şu ifadeler yer aldı:
- Türk Hükümeti Sovyetler Birliği Başbakanı’ndan yardım ve kredi talep ederken, ben Kosigin’e 150 kuruş borç verdim, dilek havuzuna attı.
Dora, ertesi gün Sovyetler Birliği’nin İstanbul’daki konsolosluğundan davet aldı. Haberin tercümesini okuyan Kosigin, Dora’ya üzerinde Kremlin Sarayı’nın resminin bulunduğu ipek şal ile Matruşka (iç içe geçmiş tahta Rus bebekleri) hediye etti, yanında özel kartını verdi:
- Hayatımda hiç kimseden borç almamıştım. Türkiye’de en güzel jesti senden gördüm. Borcumu ödemek isterim. Sovyetler Birliği’ne ne zaman gelirsen benim misafirim olacaksın.
Aradan 10 yıl geçti. O günlerde ANKA Ajansı’nın İstanbul Temsilciliği’ni yürüten Ayşegül Dora’yı Ankara’daki çalışma arkadaşı Örsan Öymen aradı:
- Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Moskova’da SSCB ile Türkiye arasındaki ilk ticaret anlaşmasını imzalamaya gidiyor. Kimse vize alamıyor. Kosigin’in sana verdiği kart belki işe yarar.
Ayşegül Dora, bavulunu kaptı, SSCB’nin İstanbul’daki konsolosluğuna gitti. Kosigin’in kartını gören konsolos, anında vizeyi verdi. O da ilk uçakla Moskova’ya uçtu, kendisini havaalanında bekleyen özel araç doğrudan Kremlin Sarayı’na götürdü.
İmzalar atıldıktan sonra İhsan Sabri Çağlayangil, Dora’yı Kosigin’e anımsattı:
- Size borç veren gazeteci hanımı hatırladınız mı?
Kosigin, hemen teklifini yaptı:
- Burada misafirim olarak kalacaksın, sana borcumu ödeyeceğim.
Dora, teklife çok sevindi, Çağlayangil’e döndü:
- Komünizm Türkiye’de öcü gibi görülüyor. Kalmam sıkıntı yaratır mı?
- Merak etme, ben sana kefilim...
Ayşegül Dora, Leningrad’dan Bakü’ye uzanan 15 günlük bir tur yaptı, dönerken veda etmek üzere evine uğradığı Kosigin, daha uzun kalması için ısrar etti:
- Daha o 150 kuruşun faizi var. Seni bırakmam.
- Nikah günü almıştık, dönmem gerek.
- Balayına buraya geleceksen izin veririm.
Ayşegül Dora, nikah sonrası eşiyle birlikte 3 ay Sovyetler Birliği’ni Kosigin’in konuğu olarak karış karış gezme fırsatını da değerlendirdi.
Dora, o günleri Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin dayanışma buluşmasında kendisine plaket sunarken anlattı:
- Kosigin’in verdiği matruşka, beni bebek koleksiyoneri yaptı. Gittiğim her ülkeden simge bebekler aldım. 1000 bebeği TGC’nin Basın Müzesi’ne bağışladım. Çünkü, o koleksiyonun gazeteciliğimle yakın bağı vardı.
O bebekler artık Çemberlitaş’taki Basın Müzesi’nde yerini aldı...
TGC parasıyla taksiye binmedi motosiklet kazasında vefat etti
ÇARŞAMBA sabahı IC Holding’in Bomonti’de inşa ettiği Türkiye’nin en büyük otelinin işletmesi için Hilton Grubu’yla anlaşma törenine giderken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden (TGC) mail aldım:
- 43 yıllık emektarımız Fikret Gülbahçe trafik kazası geçirdi. Şu an yoğun bakımda.
Haberi alır almaz hastaneye koşan TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, hastanenin başhekimi ve doktorlardan aldığı bilgiyi bizimle sık sık paylaştı:
- Fikret Bey’in durumu kritik. Doktorlar çaba gösteriyor.
Öğlenden sonra bir başka toplantıdan gazeteye dönerken Hürriyet Ulaştırma’dan Ferhat Metin’in telefonu çaldı:
- Fikret Abi’yi kaybettik...
Ferhat Metin, yönetim kurulu toplantıları için beni Cağaloğlu’na götürdükçe Fikret Gülbahçe’yi yakından tanımış, onun TGC’ye bağlılığını gözlemlemişti:
- Fikret Abi, TGC’ye ömrünü vermiş bir insandı. TGC onun evi gibiydi. Sabahları saat 06.00’da kapıyı ilk o açar, en son çıkan da yine o olurdu. Etrafta zerre kadar toz bırakmaz, sürekli temizlik yapardı.
Sonra Sibel Güneş’i aradım, ağlamaklıydı:
- Cemiyet’te akşam saatlerinde toplantı varsa Fikret Bey’e her seferinde, “Evine taksiyle git, parasını Cemiyet’ten alırsın” derdim. Dün akşam da aynı şeyi söyledim. Bana, “Tamam” dedi ama taksiye binmemiş. Kabataş’ta karşıdan karşıya geçerken motosiklet çarpmış.
Belli ki Fikret Gülbahçe, “O para 3 bin 500’ü aşkın üyenin hakkı, taksiye binip ziyan etmeyeyim” diye düşünüyordu.
Acaba salı akşamı taksiye binse, bugün aramızda olur muydu?
Mekanın cennet olsun Fikret Bey...
Paylaş