Eker: Süne emgisi yüzde 1’in altına indi 700 bin ton buğdayımız kurtuldu
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
TARIM ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, söze Diyarbakır’dan girdi:
- Diyarbakır’da, yani o bölgede 12 bin yıldır buğday üretilir. Burası buğdayın genetik merkezidir. Bunu ben söylemiyorum. Literatürde var. Ardından sözü Karacadağ ve “süne”ye taşıdı: - Karacadağ, bölgenin “süne kışlağı”dır. Rakım 1919 metredir. Buğdayın özünü emip, kalitesini düşüren “süne”, kışın Karacadağ’a çekilir. Eker’in hedefi, “süne”yle doğal mücadele yöntemini anlatmaktı: - 2 bin keklik aldık, yetiştirdik. Onları Karacadağ’a saldık. Keklikler süneyi yiyecek, böylece doğal seleksiyon olacak. - Geçen gün bir haber vardı. Saldığınız keklikleri köylüler toplamış... - Yok canım... Gazeteci arkadaşlarınızın abartması... Birkaç tanesi uçamamış, onları toplamışlar. Eker, göreve ilk başladığı günlerdeki kararını anımsattı: - Biz havadan ilaçlamayı bitirdik. Çünkü, bu yöntem hem buğdayın kalitesini düşürüyordu, hem de toprağa zarar veriyordu. Onun yerine yerden ilaçlama ve doğal mücadele yöntemini benimsedik. Bir örnek de Konya’dan verdi: - Konya’da da mücadeleyi parazitoitlerle sürdürüyoruz. Parazitoitler, sünenin yumurtasını yiyor. - Havadan ilaçlama döneminde süne emgili buğday tanesi oranı ne kadardı? - Yüzde 4’ün altına düşmüyordu. - Yani? - Türkiye’nin ortalama 20 milyon ton olan yıllık buğday üretiminin 800 bin tonu süne emgili oluyordu. - Şimdi durum nedir? - Bugün süne emgili buğday oranı yüzde 1’in altına indi. Yani, 700 bin ton buğdayı süneden kurtarmış olduk. - Ya ilaçlama uçakları ne oldu? - Uçak sahipleri o günlerde bize çok yüklendiler. Ben de onlara, “Gidin o uçakları turizmde kullanın” yanıtı verdim. Ne yaptılar bilmiyorum. Eker, süne konusunu tarım ilaçlarıyla ilgili şu sözle bağladı: - Kimyasal madde zamanında ve zemininde kullanılırsa, ilaçtır... Dozu aşarsanız “zehir” olur. Bakan Eker’in yanından ayrılırken, mesleğe ilk başladığım dönemden beri duyduğum “süne zararlısı”nın etkisinin en aza indiğine sevindim... Ama... Piyasadan gelen bilgi hiç de öyle değildi... Onu da yazının diğer parçasında, Yüksel Un’un patronu Kenan Malatyalı’dan izleyelim...
Ekmeklik un için buğday bulamıyoruz
ÇORUM Ticaret ve Sanayi Odası ile Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) eski Başkanı, Yüksel Un’un patronlarından Kenan Malatyalı aradı: - Tarım Bakanı Mehdi Eker’in saptamalarını köşende okudum. Çok doğru saptamaları var. Cuma günkü yazımda Tarım Bakanı’yla sohbetimizden bazı bölümler aktarmış, “süne” konusuna hiç girmemiştim. O bölümü daha sonra değerlendirmeyi düşünüyordum. Kenan Malatyalı, önce Çorum’da yaptığı işleri özetledi: - Çorum’da kiremit, tuğla, mermer işlerimizin yanısıra un üretimi de yapıyoruz. Yüksel Un’la 7-8 ülkeye un satışımız var. Sonra asıl konuya girdi: - Çorum ve yakın bölgemizde istediğimiz kalitede buğday bulamıyoruz. Buğdayın yüzde 80’ini ithal ediyoruz. - Neden? - Çorum’da bu yılki rekolte 650-700 bin ton dolayında. Büyük bölümü “süne emgili” ya da “pas”lı. - Nasıl olur? Tarım Bakanı, “süne emgisi” oranının yüzde 1’in altına kadar indiğini söylüyor. - Keşke öyle olsa. - Buğdayı nereden alıyorsunuz? - Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’dan. Üstelik bizim aradığımız birinci sınıf değil, ikinci sınıf buğday. Onu bile ithal etmek zorunda kalıyoruz. - Çözüm nedir? - Keşke doğal mücadele başarılı olsa. Ancak, yetmiyor. İlaçlama da gerekiyor. - Havadan ilaçlamaya yeniden mi dönülsün? Tarım Bakanı o yöntemin zararlı olduğunu düşünüyor. - Yerden ilaçlama olsun ama iki kişinin bir tarlayı ilaçlamasıyla çözülmez bu iş. - Ne yapmak gerekiyor? - Daha organize mücadele yürütmek gerek. Kenan Malatyalı, oda ve TSE’deki başkanlık görevleri sonrasında Çorum’daki işlerine yükleniyor... Ancak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesindeki Türk-Filistin İş Konseyi Başkanlığı görevini Malatyalı’yı yükletmiş... Tarım Bakanı Eker’i dinledikten sonra sevinmiştim... Belki Kenan Malatyalı’nın Çorum’dan aktardığı tablo fazla “karamsar” bulunabilir... Ama tümden de yabana atmamak gerekir...