Paylaş
Nereden başlayalım? ABD'de son başkanlık seçimlerinin yapılmasından bu yana bir yıl geçti. Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın görevdeki bir yılı henüz dolmadı ama dönemi öylesine tartışmalı ve karmaşık bir şekilde ilerliyor ki, kimse ABD'nin bugünden yarına nasıl bir yeni gelişmeyle karşılaşacağını kestiremiyor.
Kuşkusuz ABD başkanlık seçimlerinin Rusya'nın müdahalesine maruz kaldığı şeklindeki söylentiler ve buna ilişkin olarak başlayan soruşturmalar, ardı ardına gelen istifalar, ABD tarihinde bir ilk olarak kayıtlara geçiyor. Soğuk Savaş döneminde iki kamp arasında karşılıklı casusluk olaylarının yaşanması neredeyse alışılmış bir sıradanlık kazanmıştı. Ama seçim sürecini etkileme boyutuna varan bir müdahale pek görülmüş değildi. Bu bir kenara yazılmalı.
Birleşik Krallık Brexit ile ilgili tartışmaları gölgede bırakacak yeni bir gelişmeyle sarsılıp duruyor. Seçilmiş parlamenterleri de kapsayan bir dizi seks skandalı basının son günlerdeki manşetlerini meşgul ediyor. Theresa May hükümeti Brexit ile ilgili tartışmaların etkisiyle günden güne zayıflamakta iken ve Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması yolunda alınacak bir kararın ülkenin ekonomisini ne denli olumsuz etkileyeceği tartışılırken, bu tür skandalların ortaya çıkması hükümetin etkinliğini ve güvenilirliğini ciddi biçimde etkiliyor.
Suudi Arabistan ise Ortadoğu coğrafyasının pek alışkın olmadığı bir gelişme ile karşı karşıya. Genç veliaht prens bin Salman'ın ülkenin geleceği ile ilgili olarak ortaya koyduğu vizyon ve 2030 yılına yönelik yol haritası tüm dünyanın ilgisini çektiği bir sırada, ülkede büyük bir yolsuzluk soruşturması patladı. İçlerinde bakanların da bulunduğu onbir prensin yolsuzluk suçlamalarıyla gözaltına alınmalarının kraliyet ailesini etkilememesi mümkün değil.
Suudi Arabistan'da böyle bir gelişme yaşanması belki ülkenin köklü bir dönüşüm içine girdiğine işaret ediyor. Veliaht Prens'in ülkesinin radikal İslami akımlara karşı mesafeli duracağını açıklaması ve Suudi Arabistan'ın "ılımlı islam"a ev sahipliği yapacağını vurgulaması yolsuzluk soruşturmalarıyla birleşince bu köklü dönüşüm neredeyse bir tür devrim olarak nitelenebilecek bir boyut kazanıyor.
Bunlar dünyanın bugünkü hali...Yüz yıl önce bugün dünya çok daha farklı bir gelişmeyi yaşıyordu. Evet, 6 Kasım 1917 sabahı Rusya'da Kerensky Hükümeti Bolşevik Parti'nin yayın organı olan "İşçi Yolu" gazetesinin kapatılması talimatını veriyor, ancak Bolşevikler gazetenin yazı işleri merkezini ve matbaayı kuşatarak koruma altına alıyor ve güvenlik güçlerinin eline geçmesini engelliyorlardı. Bir saat sonra gazete Kerensky hükümetinin devrilmesi çağrısıyla çıktı. Artık 20. Yüzyıla damgasını vuran ve tarihe "Büyük Ekim Devrimi" olarak geçen ayaklanma başlamıştı.
6 Kasım gecesi Vladimir İlyiç Lenin Petrograd'da bolşeviklerin toplandıkları Smolny bölgesine gelerek ayaklanmanın yönetimini bizzat üstlendi. Ertesi gün, 7 Kasım'da Kışlık Saray'a doğru yürüyen bolşevikler akşam olduğunda hükümetin düştüğünü ve devrimin başarıya ulaştığını, artık Rusya Sovyet Kongresi'nin yönetimi ele geçirdiğini açıklıyordu. Yüz yıl önce bugün tarihin seyrini değiştiren önemli bir dönüşüm yaşanıyordu. İşte bugün o olayın yüzüncü yıl dönümü.
Rusya'da 1917 yılında gerçekleştirilen sosyalist devrimin ardından kurulan Sovyetler Birliği, her ne kadar bugün ortadan kalkmış olsa da, yetmiş yılın üzerinde bir süre dünya tarihine, siyasetine, uluslararası ilişkilerine damga vurmuş bir devlet oldu. Zaman içinde sosyalizm ve komünizm başka ülkelerin de örnek olarak benimsedikleri yönetim modellerine dönüştü, Afrika'da bağımsızlığını kazanan birçok ülkede Sovyetler Birliği'nden ilham alan yönetimler işbaşına geldiler. Bugün dahi birçok ülkede varlıklarını sürdüren sosyalist ve komünist partiler 1917 Sosyalist Ekim Devrimi'nin izdüşümü olarak kabul ediliyorlar.
Bugünün dünya haline hakim olan güncel olayların yarattığı karmaşık ortamda Rus tarihinin önemli bir kesitinin yüzüncü yıldönümünü hatırlamadan geçmeyelim dedik.
Paylaş