Paylaş
Önce iklim değişikliğinin ne anlama geldiğini irdelemekte yarar var. İklim değişikliği ile, özetle, karbon dioksit, metan ve bütan gibi "sera gazları"nın atmosferdeki ısının değişimine engel olması nedeniyle meydana gelebilecek ısınma kastediliyor. Sera gazları ısının atmosferi terk etmesini engelledikleri için küresel ısınma olgusuyla karşılaşıyoruz. Isı atmosferi terk edemediği için, yazlar daha sıcak, kışlar ise sıcak geçmeye başlıyor.
Sera gazları salınımını en çok tetikleyen olgu sanayileşme. Teknolojik ilerlemeyle birlikte enerji üretimine daha çok ihtiyaç duyuluyor. Enerji üretimi de sera gazı salınımını artırıyor. Enerji üretiminde de en çok elektrik enerjisi üretimi sera gazı salınımını tetikliyor.
Paris İklim Değişikliği Anlaşması'na imza koyan ülkeler 2030 yılına kadar dünya üzerindeki sıcaklık artışının iki derece santigratın üzerine çıkmaması için önlemler almayı taahhüt ediyorlar. Hatta, mümkünse bu artışı bir buçuk derece ile dahi sınırlamayı öngörüyorlar.
Peki bu nasıl olacak? Enerji ve özellikle elektrik üretiminde sera gazı salınımını azaltmak, böylece küresel ısınmayı dizginlemek nasıl mümkün olacak? Sera gazı salınımını artıran ve atık olarak bu gazları atmosferde bırakan enerji üretim kaynakları fosil kaynaklar. Fosil kaynaklar demek hidrokarbon kaynaklar, yani kömür, doğalgaz ve petrol anlamına geliyor. Bunların kullanımının azaltılması gerekiyor ki küresel ısınmanın, dolayısıyla iklim değişikliğinin önü alınabilsin.
İşte burada da işin içine alternatif enerji kaynakları giriyor. Sözün özü, tüm dünyada kömür, petrol ve doğalgaz kullanılarak elektrik enerjisi üretimine kısıtlama getirilmesi için çaba harcanması gerekiyor. Paris İklim Değişikliği Anlaşması'na imza atan ülkeler de bu taahhüde girmiş bulunuyorlar.
Türkiye Paris İklim Değişikliği Anlaşması'nı imzaladı. Ancak Türkiye'de bu anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması gerekiyor ki anlaşma bizim açımızdan da yürürlüğe girebilsin. Herhangi bir bağlayıcılığı olmasa dahi, imza koyduğunuz bir anlaşmayı yürürlüğe sokmak için gerekli hukuki süreci tamamlamanız, yani o anlaşmayı yasama organınız tarafından da onaylamanız beklenir. Türkiye'de Paris Anlaşması ile ilgili olarak bu hevesin bulunmadığı söyleniyor.
Bu hevesin bulunmadığını ileri sürenlerin bu görüşünü destekleyen en önemli unsur da Türkiye'nin 2023 hedeflerinde ifadesini buluyor. Türkiye'nin enerji arz güvenliği ve enerji verimliliğine yönelik hedeflerinin başında Türkiye'de elektrik üretimi için bilinen tüm linyit ve taşkömürü kaynaklarının tamamının kullanılması geliyor.
Türkiye'de 2015 yılının başındaki duruma bakıldığında, elektrik üretimi için lisans alan projelerde üretimin yaklaşık %48'i doğalgaz, %24'ü de kömür kaynaklarını kullanarak elektrik üretmeyi öngörüyor. Açıkçası, Türkiye Paris Anlaşması ile öngörülen taahhütlerini yerine getirmek yerine, elektrik üretimine fosil kaynakların kullanımı üzerinden devam etmeyi planlıyor.
Türkiye coğrafyasına bakıldığında, tüm dünya üzerinde ısı artışının ortalama iki dereceyi geçmemesi için çaba gösterilirken, Türkiye'nin kuzeyinde önümüzdeki on yıllarda ısı artışının 2,5-3 derece; iç Anadolu, güney ve batıda 3-3,5 derece, doğuda ise 3,5-4 derece olacağı hesaplanıyor. Yağışların, kuzeyde %10'a varan oranlarda, güneyde ise %20'ye varan oranlarda azalacağı da hesaplanıyor.
Bu hesaplamalardan hareket edildiğinde Türkiye'nin tarım üretiminde önde gelen mısır ve buğday üretiminin düşeceği, susuzluğun özellikle güney bölgelerimizde önemli bir sorun haline geleceği de yapılan tahminler arasında yer alıyor.
İklim değişikliği Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Burada sözü edilen enerji üretiminden kaynaklanan iklim değişikliği. Bir de Türkiye'nin fiziki coğrafyasını etkileyebilecek ve onun sonucunda ortaya çıkabilecek bir doğa değişikliği var ki ondan henüz pek söz edilmiyor.
"Kanal İstanbul projesi"yle Türkiye'nin denizlerinde, Karadeniz'de ve Marmara'da, Trakya'da, Istanbul'da önemli değişikliklerin olması bekleniyor. Marmara Denizi'nin tuz oranının düşmesinin Türkiye'nin deniz ürünleri bakımından ileride sıkıntılarla karşılaşmasına yol açabileceği belirtiliyor. Bu konuda yayımlanmış çok kapsamlı bilimsel raporlar var (Ayrıntılı bilgi için Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı ile Tema Vakfı'nın raporları incelenebilir).
Türkiye'nin küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği sonucunda karşılaşabileceği sorunlar ile doğasını değiştirerek kendisinin meydana getireceği iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar birleştiğinde ülkemizin gelecek nesillerinin ne gibi sıkıntılarla karşılaşacağını düşünmek ürkütücü.
Çevre sorunlarını dikkate almak geleceği düşünmek demektir. Türkiye'nin geleceğini düşünmek siyasetin tüm kurumlarının ve sivil toplumun ortak yükümlülük ve sorumluluğudur.
Olası sıkıntıların önüne geçmenin yolu bilime inanmaktan ve bilimsel araştırmalar yoluyla bütün bu gelişmelerin yaratabileceği etki değerlendirmesini sağlıklı ve güvenilir biçimde yapmaktan geçiyor. Öyle yapıldığını umalım. Ama ummak rahatlatmıyor. Daha fazla araştırma, inceleme, şeffaflık ve daha fazla hesap verilebilirlik gerekiyor.
Paylaş