Paylaş
Dünya'nın korkuları bir yana, Türkiye için en önemli konuyu yeni ABD yönetiminin Ortadoğu'da nasıl bir politika izleyeceği sorusu oluşturuyor. Görevi devralmasından bu yana geçen iki günlük süre içinde Trump bu politikanın temel parametrelerinin ipuçlarını verdi bile.
Tören konuşmasından başlayalım. Trump'ın konuşmasında dikkat çeken unsurlardan biri "radikal islamcı terör" ifadesiydi. Bu vurguyla dünyayı bu beladan kurtarmak için "eski ittifakları güçlendireceğinden ve yeni ittifaklar kuracağından" söz etti.
Bu sözlerin Ortadoğu'da IŞİD'e karşı mücadelenin sürdürüleceği anlamına geldiği muhakkak. Ancak Trump'ın olaya bakışında "islamcı terör" vurgusunu yapması, müslümanlar hakkında daha önce kullandığı ifadelerle bir arada okunduğunda, ABD'de müslümanları oldukça zor bir dönemin beklediğine işaret ediyor. Obama bu tür duyarlılıklar konusunda çok daha özenli bir söylem kullanırdı.
Göreve başlayan Trump'ın ilk resmi misafiri İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu. Bu ziyaret sırasında Trump'ın Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınacağını açıklamasını bekleyenler var. Trump daha önce zaten böyle bir vaatte bulunmuştu.
Obama yönetiminin İsrail ile olan ilişkilere nispeten mesafeli bir duruş sergilediği konusunda kuşku yok. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in Filistin'de yeni yerleşim bölgeleri kurmayı durdurması kararına ABD'nin veto yerine çekimser oy kullanması Obama yönetiminin İsrail ile ilişkileri hakkında yeterince fikir veriyor. Trump bu kararı ABD'nin veto etmesi gerektiğini savunmuştu.
Trump, bir yandan İsrail ile ilgili politikalarda daha gözetici olacağının sinyallerini verirken, bir yandan da İran karşıtı söylemlerle bir bakıma Obama döneminde İsrail'i hayal kırıklığına uğratan politikaları da değiştireceğini gösteriyor.
Son olarak göreve başlamasının ilk gününde merkezi haber alma teşkilatını (CIA) ziyaret eden Trump'ın burada yaptığı konuşmada da Irak konusundaki ifadeleri oldukça çarpıcıydı. Trump Irak'ta petrolü ABD'nin yönetmediğini, IŞİD'in bu sayede ele geçirdiği petrol gelirleriyle palazlandığını, bu hatanın düzeltilmesi ve ABD'nin Irak'ta petrolün yönetimi konusunda söz sahibi olması gerektiğini belirtti.
Ana hatlarıyla özetlenecek olursa, Trump'ın Ortadoğu'ya bakışını IŞİD ile mücadele, Irak petrolleri, İran karşıtlığı ve İsrail'e destek olarak açıklamak mümkün. Böyle bakınca, Suriye'nin gündemde ön sıralarda yer almadığı sonucu çıkıyor. Esasen Astana'da yapılacak toplantıyı ABD'nin sadece oradaki Büyükelçisi aracılığı ile gözlemci olarak izlemesi de başka bir sonucu akla getirmiyor.
Konuya küresel düzeyde ABD-Rusya ilişkileri açısından bakmak da mümkün. Suriye'de Rusya'nın bu denli ileri bir düzeyde sahada bulunması ve barış görüşmelerinde ön alması ABD'nin dikkatini daha çok Rusya'nın bulunmadığı Irak'a yönlendirmesine yol açıyor. İsterseniz "yeni Sykes-Picot budur" da denebilir.
Türkiye'de ABD'nin PYD/YPG politikasını değiştirmesi bekleniyor. Hatta, Türkiye'nin son zamanlarda Esad'a yönelik ısrarlı itirazlarını oldukça yumuşatmasının politika değişikliği anlamına geldiğini, şimdi sıranın ABD'de olduğunu, ABD'nin PYD politikasının da bu nedenle değişmesi gerektiğini düşünenler var.
Türkiye Suriye konusundaki politikasını yeni koşullara göre ayarlamışsa, bu ulusal çıkarları gözeten realpolitik uygulamasının bir gereği olarak görülmelidir. ABD'nin Suriye'deki ulusal çıkarlarının ve o bölgedeki realpolitik anlayışının nasıl tanımlanacağını ise zaman gösterecek.
Türkiye'nin "PYD/YPG'ye verilen desteğin kesilmesi" beklentisine nasıl bir yanıt verileceğini de zaman gösterecek. "Eski ittifakların güçlendirilmesi" ifadesini bu desteğin sürdürülmesi, hatta daha da kuvvetlendirilmesi şeklinde okuyacak olursak bu konuda ciddi bir sıkıntıyla karşılaşacağımız anlaşılıyor. ABD'de bazı çevrelerde PYD'ye doğrudan silah yardımı yapılmasını savunanlar dahi var.
Türkiye ile ABD arasındaki geleneksel müttefiklik ilişkileri son on beş yıldır ciddi bir sınavdan geçiyor. Bu sınavın verildiği bölge Ortadoğu. Sınavın temel denklemi konusunda iki görüş var. Birinci görüş, ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi" olarak adlandırılan hesaplarında Türkiye'nin "kendine biçilen rolü" oynamak istememesi sonucu ilişkilerin olumsuz etkilendiği yönünde.
Diğer görüşe göre, Türkiye'nin Ortadoğu'da izlediği geleneksel laik, tarafsız, uluslararası hukuk temelli, ulusal çıkarlarını gözeten realpolitik uygulamalarının yerini mezhepçi, taraf tutan ve Ortadoğu'daki sorunlara ideolojik bakan uygulamaların aldığı belirtiliyor.
Her hal ve karda, önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ilişkilerini belli koşullara, taleplere ve beklentilere bağlı bir denklem içinde görmeye devam ettiğimiz takdirde önemli bir ilerleme sağlamamızın güç olacağı anlaşılıyor. Bu sıkıntının çaresinin Rusya ile yakınlaşmak olduğunu düşünmek ise dış politika denklemini daha da karmaşık bir hale getiriyor.
Paylaş