Paylaş
Bu çerçevede çeşitli sorular soruluyor, bazılarına yanıt alınıyor, bazılarının yanıtları ise havada kalıyor.
Harekatın başlatılmasındaki en önemli etken Suriye konusunda Türkiye'nin kendi tutumunda bir uyarlama yapmış olmasıdır. Bu uyarlamanın kolaylaştırılmasını da Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde yaşanan sıkıntının giderilmesi sağlamıştır.
Türkiye ile Rusya 2015 yılının Kasım ayında Suriye konusunda bir mutabakata varabilmiş olsalardı belki bu kadar zaman kaybedilmeyecekti. O zamanki koşullar farklıydı. Rusya kendi tanımladığı "terörist unsurlar"a karşı Esad rejimiyle el ele mücadelesini sürdürüyordu. Bu terörist unsurların arasında IŞİD olduğu gibi Türkiye'nin "ılımlı muhalefet" olarak nitelendirdiği Esad'a karşı olan güçler de vardı.
Türkiye'nin ise Suriye'de üç temel hedefi vardı: Esad rejiminin devrilmesi; PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde kesintisiz bir alan bütünlüğüne sahip olmasının engellenmesi; ve Türkiye'nin desteklediği, esas itibariyle de Suriye rejimine karşı mücadele sürdüren muhalefetin Türkiye'nin Suriye ile olan sınırında belli noktaları kontrol altına alabilmesinin sağlanması.
Bugünkü tabloya bakıldığında Türkiye'nin önceliğini PYD ile ilgili durum oluşturuyor. Esad rejimi ise yukarıdaki sıralamada en sona düşmüş durumda. Zaten bu yeni sıralamanın işaretlerini Hükümet yetkilileri olabildiğince açık ifadelerle vermeye çalışıyorlar.
Muhalefet unsurlarının Türkiye-Suriye sınırı boyunca Cerablus-Azez hattının Batı'sında mı yoksa Doğu'sunda mı Türkiye destekli olarak muhkem pozisyon kazanmaları "Rusya için daha kabul edilebilir olur" sorusu parametreleri belirledi.
Bu sorunun yanıtı "Batı" olsaydı, Rusya'nın desteklediği rejim güçleriyle Türkiye'nin desteklediği muhalefet güçleri Halep yakınlarında birbirlerine çok yakın bir cepheleşme içinde olacaklardı. Anlaşılan o ki, geçen yıl Antalya'da yapılan G-20 zirvesi sırasında Türkiye ile Rusya arasındaki en üst düzey görüşme bu stratejik sorunun yanıtı konusunda tam bir mutabakat sağlanmasıyla sonuçlanamadı. Sağlansaydı gelişmeler Türkiye'nin bir Rus uçağını düşürmesine doğru evrilmezdi. Belki de bugün Cerablus yönünde başlayan operasyon o günlerde Azez-Mare-Halep doğrultusunda başlardı. Olmadı.
Cerablus operasyonunun şimdi başlatılmasının başlıca iki önemli sebebi var. Birincisi, Türkiye'nin böyle bir operasyonunun önünde Rusya'nın engelleyici
bir tutum izlemesini gerektiren bir sebep kalmamış olması. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi süreci başladı. Öte yandan, Cerablus'a yapılan harekat sonunda Özgür Suriye Ordusu, bir takım diğer muhalif unsurlar ve Türkmen birlikleri bu bölgeye yerleşip kontrol altına alınca Şam rejimini tehdit edecek bir konumda olmayacaklar. Aksine, aynı Azez civarında olduğu gibi, PYD unsurlarıyla komşu olacaklar.
İkinci sebep, ABD ile Türkiye arasında bir türlü aynı frekans yakalanamadığı için ABD'nin desteğiyle nihayet Membiç'i alan PYD'nin kuzeye Cerablus'a doğru oluşturduğu tehdit. Türkiye bunun engellenmesini istiyor. Buna Rusya'nın bir itirazı yok. ABD'nin de yok, zira Cerablus'a Türkiye'nin başlattığı harekat IŞİD'i de püskürtüyor. Sonuç olarak, her ne kadar Türkiye IŞİD'i temizleme operasyonu yapıyor dense de, aslında PYD'yi engelleme operasyonu yapıyor.
Maksat ne olursa olsun, alan memnun veren memnun. Memnun olmayan sadece Suriye Demokratik Güçleri, yani PYD ağırlıklı Suriye'li Kürt unsurlar. Salih Müslim'in serzenişleri de bundan kaynaklanıyor zaten.
Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise Türkiye'nin başlatmış olduğu harekatın askeri ve siyasi hedeflerinin bütünlüğünü koruyabilmek. Her askeri harekatın bir siyasi hedefi vardır. Türkiye'nin Cerablus harekatındaki siyasi hedef PYD'nin Membiç'ten Cerablus'a ilerlemesini engellemek, bunu engellemek için de kendi desteklediği Suriye muhalif güçlerinin Cerablus'ta sıkı tutunmalarının lojistiğini sağlamaktır. Böylelikle, Türkiye-Suriye sınırı boyunca kesintisiz bir Kürt bölgesi oluşmasının önünde Azez'de ve Cerablus'ta Türkiye destekli Suriye'li muhalif gruplar pozisyon almış olacaklardır.
PYD'nin Fırat'ın doğusuna geri dönmesi Türkiye'nin beklentileri arasında yer alıyor olabilir. Türkiye'nin bunu askeri yöntemlerle sağlamayı denemesi ise felaket senaryosuna hazırlık demektir. Bu gelişme Türkiye'yi, şu anda sınırlı olduğunu varsaydığımız askeri operasyonun aksine, tam manasıyla Suriye bataklığının içine çeker, TSK ile PYD'yi karşı karşıya getirir. Bunu istemek ya da hedeflemek pek akılcı gözükmüyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin askeri hedeflerini ve bunun sınırlarını iyi belirlemesi, siyasi hedeflerine de askeri değil siyasi yöntemlerle ulaşmaktan şaşmaması Cerablus harekatının Türkiye bakımından başarıyla sonuçlanmasını sağlayacaktır.
Cerablus harekatında Rusya, İran, Suriye rejimi, ABD ve Türkiye'nin birlikte ortak bir payda yakalamış olduklarını varsaymak gerekiyor. Bu ortak paydayı "IŞİD'e karşı mücadele" olarak tanımlamaktan da kimsenin şikayeti yok. Türkiye Şam'daki Esad rejimini değiştirme takıntısından kurtulup bunun Suriye halkının vereceği bir karar olduğu anlayışına gelince bu ortak payda oluşabildi.
Suriye'li Kürtleri ikna etmek ve geleceğin Suriyesindeki konumlarının ne olacağını belirlemek ise, aynı Esad rejiminin geleceğinin belirlenmesinde olduğu gibi, Türkiye'nin değil Suriye halkının vereceği bir karar. Bu konuların ele alınması için de Cenevre görüşmeleri denen bir mekanizma var. Umalım ki, Türkiye Cerablus'a yönelik olarak gerçekleştirdiği akıllı ve sınırlı bir askeri harekatla Cenevre görüşmelerinde de başarılı bir siyasi kazanım sağlayabilmenin akıllı adımlarını atıyor olsun.
Paylaş