Çağımızın hastalığı: Otoriter rejimler

Dünya Savaşı'na doğru mu gidiyoruz? Bu soruyu son zamanlarda tüm dünya üzerinde soran ve net bir yanıt bulamayan o kadar çok insan var ki...

Haberin Devamı


Her şeyden önce, adaletsizlik, haksızlık, ayırımcılık, yabancı düşmanlığı ve her türlü anti-demokratik uygulamalar sonucu dünya üzerinde bugün ortaya çıkan göçmen, mülteci ve yerlerinden edilmiş insan sayısı  225 milyonun üzerinde.


Kendi komşumuz olan Suriye'nin sadece bizim üzerimizde yaratmış olduğu ve Türkiye'yi ileride ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacak olan mülteci sayısı 3 milyon.


Türkiye'de sadece Suriye'li mülteciler yok. Bunun dışında "vizesiz Türkiye" uygulamasıyla gelip de burada kalan, yasal veya yasal olmayan yollarla bir kazanç yolu bularak yaşamını sürdüren diğer uluslardan gelenlerin sayısının ne olduğu bilinmiyor.


Türkiye'nin mazlumlara kucak açtığı ve "ne yani almasa mıydık?"  söylemiyle yaratılan bu her türlü sosyal patlamaya hazır demografik bombanın iş piyasasında ve sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda yaratabileceği tehlikeler düşünüldüğünde pek gururlanılacak bir durumumuz olmadığı kolayca anlaşılır.


Bu tablo Türkiye için olduğu kadar dünyanın birçok ülkesi için geçerli. Öyle ki, ikinci dünya savaşından bu yana Avrupa'nın ve tüm dünyanın şimdiye dek görülmemiş oranda bir mülteci sorunuyla karşı karşıya olduğu biliniyor.


Türkiye "mülteci sorunu" denen meseleyle akut olarak Suriye krizi sonrasında tanıştı. Avrupa da aynı sorunun boyutlarının ne kadar büyüdüğünü Türkiye üzerinden Avrupa'ya kaçan Suriye'li mülteciler nedeniyle anladı. Oysa Suriye krizi bu genel krizin sadece en son safhası olarak düşünülmeli.


Avrupa yıllardır Afrika'dan mülteci akınıyla karşı karşıya. Bu akınla zamanında yeterince ilgilenilmemesi ve Suriye kriziyle birlikte sorunun geometrik bir hızla büyümesi çözümün de köklü bir arayış yerine günü kurtarmak üzerine kurgulanmasına yol açtı.

 

Haberin Devamı

Tüm dünya üzerinde görülen bu topluca yer değiştirme eğiliminin nedeni olarak otoriter veya totaliter rejimler, onların sebep oldukları iç savaş, sınır çatışmaları, bölgesel savaş gibi sorunlar öne çıkıyor. Ancak bu toplu yer değiştirmenin sebebi kadar sonucu da buna benzer bir gelişmeye yol açıyor.

Haberin Devamı

Avrupa mülteci sorunuyla karşı karşıya kalınca insani değerlerle güvenlik meseleleri arasında sıkıştı kaldı. Kendi içinde serbest dolaşım hakkı için yıllarca süren uğraş verdikten sonra Avrupa Birliği ülkeleri arasında sınırların kaldırılması ve insanların bir ülkeden diğerine vizesiz pasaportsuz gidebiliyor hale gelmesi büyük bir övünç kaynağı olmuştu.

Ancak şimdi birçok Avrupa ülkesinde daha sıkı göç politikalarının, Avrupa Birliği'ne dışarıdan gelenlerin giriş, oralarda kalış ve yerleşerek iş olanağı arayışlarıyla ilgili kısıtlamaların yürürlüğe konması ciddi olarak tartışılıyor. Bu mesele artık ciddi bir güvenlik sorunu olarak algılanıyor.

Birleşik Krallık'ta yapılan referandum sonucu Brexit adıyla bilinen AB'den ayrılma kararının müzakereleri 2017 yılının Mart ayında başlayacak. Bu tarihten itibaren de iki yıl içinde ayrılma gerçekleşecek. Bazı dosyaların ve politikaların, örneğin ortak tarım politikası gibi konuların iki yıllık teknik süre sona erdikten sonra da biraz daha uzayan bir zaman diliminde çözümlenmesi gerektiği, Brexit'in kolay olmayacağı şimdiden biliniyor.

Haberin Devamı

Brexit Avrupa'daki mülteci krizinin ve bunun yarattığı endişenin en belirgin sonucu oldu. Birleşik Krallık'ta ayrılma kararının alınmasında en önemli rolü de mülteciler ve göçmenlerle ilgili politikaların daha kısıtlayıcı olması görüşünde olanlar oynadı. O kadar ki, Birleşik Krallık sadece AB dışından değil, artık AB içinden gelenlerin de serbest dolaşımının kısıtlanmasını artan bir ihtiyaç olarak gördüğü için Brexit sonucu doğdu.

Birleşik Krallık AB'den ayrıldıktan sonra serbest dolaşım ve göçmenlerin ülkeye gelişine ilişkin düzenlemeler konusunda katı bir politika izleyeceğini çekinmeden dile getiriyor. Bununla beraber, AB'nin "ortak pazar" özelliğinin avantajlarından yararlanmayı da sürdürmek istiyor. Almanya ve birçok diğer AB üyesi de "serbest dolaşım yoksa ortak pazar da yok" diyerek daha şimdiden ayrılmanın kolay olmayacağının ve karşılıklı olarak tarafları kırıcı olması muhtemel bir siyasi tırmanışın da işaretlerini verdiler.

Haberin Devamı

Önümüzdeki yıl Fransa'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri  sırasında da göçmenler konusu kampanyada önemli bir yer tutacak.

Avrupa'da bu konu artan biçimde yabancı düşmanlığına, yabancı korkusuna ve daha fazla içine kapanan siyasi eğilimleri yansıtan partilerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Otoriter eğilimleri destekleyen siyasi partiler giderek daha çok oy alıyorlar. Tüm Avrupa'da bu eğilim çağın yükselen hastalığı olmaya aday. Balkanlar'ın doğusunda ise bu eğilim zaten hiç kaybolmadı.

Sadece Avrupa'da mı? ABD'de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasını izliyoruz ve benzer otoriter eğilim ve söylemlerin ürkütücü biçimde sıklaştığını görerek ürperiyoruz. Liberalizmin ve demokratik hak ve özgürlüklerin en güçlü biçimde hayata geçirildiği söylenen Batı dünyası giderek bu otoriterleşme eğiliminin pençesinde kıvranıyor.

Haberin Devamı

Bu bir yükselen savaş eğrisi midir? Himayeci ve içine kapanan rejimlerin uyguladıkları dış politikanın da benzer tırmanışları getirmesi dünyanın yeni bir felakete doğru adım adım gittiğine mi işaret etmektedir?

Belki o kadar değil. Ama çağın en önemli hastalığı otoriter rejimlerin sayısının artmasıdır. Bu çağ maalesef sorunlara çözüm bulmayı beceremeyen, uzlaşmacı ve barışçı yöntemlerle  yönetemeyen liderlerin çağı. Bu liderler kolayı tercih ediyorlar. Bölerek, kutuplaştırarak ve ayırımcılık yaratarak yönetme yoluna gidiyorlar. Bu durum artan biçimde otoriterleşmeye, otoriterleşmeyle birlikte onun sonuçları olan haksızlığa, adaletsizliğe ve demokrasiden uzaklaşmaya yol açıyor.

Bu rejimlerin pençesinde kıvranan tüm ülkeler çözüm üretebilen, barış, adalet, demokrasi ve insan haklarını temel hedef olarak belirleyen yeni nesil liderlerini arıyor. 

 

Yazarın Tüm Yazıları