Paylaş
Londra'nın önünde şimdi zorlu bir süreç var. Mesele sadece Birleşik Krallık'ın AB'den çıkması değil. Bu süreç, AB hukuki düzenlemelerine göre iki yıl kadar sürecek ve 2019 yılında muhtemelen ayrılık gerçekleşecek. Ancak üzerinden gidilmesi ve bu ayrılıktan sonraki koşulların hazırlanmasını gerektiren bir dizi yasal düzenleme var. Bu düzenlemelerin tamamının sonuçlanması büyük olasılıkla 2019'un da ötesine sarkacak.
Birleşik Krallık Dünya Ticaret Örgütü üyeleriyle AB'den ayrılmasından sonraki yeni ticari anlaşmaları düzenlemek zorunda. Aynı şekilde, AB ile ve AB üyesi ülkelerle ayrı ayrı Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanması için hazırlıklar yapacak. Elbette bir süre sonra sıra Türkiye ile de bir Serbest Ticaret Anlaşması imzalanması safhasına gelecek.
Bunlar AB'den çıkışın ve Birleşik Krallık'ın dış ekonomik ve ticari ilişkilerinin konusu. Ancak işin bir de iç siyasi yansımalarına ilişkin olan boyutu var. Örneğin İskoçya ve Kuzey İrlanda'nın karşı karşıya olduğu sorunlar...
Birleşik Krallık'ın dört kurucu ülkesinden İskoçya AB'den ayrılmak istemediğini açıklıkla dile getiriyor. Hatırlanacağı üzere İskoçya'da 2014 yılında Birleşik Krallık'tan ayrılmak için bir referandum düzenlenmiş ve oylama sonucunda ayrılmama kararı çıkmıştı.
Şimdi Ada'nın AB'den ayrılacağı kesinleştiği için İskoçya'da bu referandumun tekrarlanmasına yönelik eğilim arttı. İskoçya'nın kadın Başbakanı Nicola Sturgeon bu konuda çok ısrarlı. Üstelik bu defa sonucun Birleşik Krallık'tan ayrılmak yönünde olması olasılığının yüksek olduğu söyleniyor.
Kuzey İrlanda'da ise siyasi kriz var. Bilindiği üzere, Kuzey İrlanda'da barışın sağlanması İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun (IRA) 1994 yılında ateşkes ilan etmesiyle başlayan ve 1998 yılında imzalanan "Hayırlı Cuma" anlaşması ile mümkün olmuştu. IRA da 2005 yılında silah bırakmıştı.
Kuzey İrlanda'da 2007 yılından beri Katolikler ile Protestanlar arasında kurulan bir Ortaklık Hükümeti görev yapıyordu. Bu hükümette Katolikleri temsil eden Sinn Fein partisinin temsilcisi Martin McGuinness ile Protestanları temsil eden Demokratik Birlik Partisi'nin başkanı Arlene Foster arasında çıkan bir görüş ayrılığı hükümetin düşmesine yol açtı.
Kuzey İrlanda'da Sinn Fein'in başına Michelle O'Neill getirildi. 2 Mart'ta ülkede seçim yapılacak ve muhtemelen bu defa Kuzey İrlanda'daki yeni Ortaklık Hükümeti'ni iki kadın eş-başbakan kuracaklar.
Kuzey İrlanda'da da Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması konusu tartışma yaratıyor. Bütün bu meseleleri Başbakan Theresa May, İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon ve Kuzey İrlanda'daki iki kadın eş-başbakan Arlene Foster ve Michelle O'Neill çözümlemeye çalışacaklar. Beşinci kadın Kraliçe II. Elizabeth de onların bulacakları çözümü heyecanla bekleyecek.
Almanya'da ise bir diğer kadın politikacı Başbakanlığını sürdürmenin yollarını arıyor. Bu yıl sonbaharda Almanya'da yapılacak olan seçimlerde Angela Merkel'in başkanlığını yaptığı Hristiyan Demokratların seçimlerden yine birinci parti olarak çıkma olasılığının yüksek olduğu söyleniyor. Öyle olursa Merkel Başbakanlığını sürdürecek.
Ancak Almanya'da yıllardır süren ve pek ala herhangi bir sorunla karşılaşılmadan yürüyen koalisyon hükümetlerinin bu defa nitelik değiştirebileceğinden söz ediliyor. Sosyal Demokratlarla büyük koalisyon sürdüren Hristiyan Demokratların bu defa Bavyera'daki kardeş partiye ek olarak Hür Demokratlarla bir koalisyon kurmasının yeterli sayıyı sağlayamayacağı, bu koşullar altında muhtemelen Yeşiller Partisi'nin de bu koalisyona destek vermesinin gerekebileceği dile getiriliyor.
Almanya'da siyasi gözlemciler Sosyal Demokratların öncülüğünde, Sol Parti ve Yeşiller ile bir koalisyon kurulması şansının daha düşük olduğu görüşündeler. Bu nedenle Merkel'in Başbakanlığının süreceğine daha güçlü bir olasılık olarak bakılıyor.
Fransa'da ise kamuoyu araştırmaları daha şimdiden Cumhurbaşkanlığı yarışında Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen'in %25 oy oranıyla önde gittiğini gösteriyor. Muhafazakarların adayı François Fillon ve bağımsız aday olan eski ekonomi bakanı Macron onu %20 oy oranlarıyla izliyorlar. Sosyalist Parti adayı Hamon ise dördüncü sırada.
Bu oranların önemli bir değişiklik göstermeyeceği, Marine Le Pen'in her hal ve karda Fransa'daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalacak adaylardan biri olacağı neredeyse kesin.
Marine Le Pen'in ikinci turda kiminle yarışacağı ise önemli. Bu konuda da siyasi gözlemciler Le Pen'in ikinci turda ister Fillon olsun ister Macron olsun seçimleri rakibine karşı kaybedeceği inancını taşıyorlar.
İhtiyatlı gözlemciler ise, gerek Birleşik Krallık'taki referandum sonucunu gerek ABD'deki başkanlık seçimi sonucunu hatırlatarak, günümüzde seçim sonuçlarını kestirmenin giderek zorlaştığını belirtiyor ve sonucun o kadar da kesin olarak belli olmadığını ileri sürüyorlar.
Önümüzdeki dönemde Avrupa'nın geleceğini kadınların yönettikleri hükümetler ve onların yarışa girdikleri seçimler belirleyecek.
Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 5 Aralık 1934 tarihinde tanındı. Seksen iki yıl önce bugün, 6 Şubat 1935'te Nezihe Muhittin ve Şaziye Berrin isimli iki Türk kadını genel seçimlerde bağımsız milletvekili adayı oldular.
Bugün ise Türkiye'de kadınların siyasette etkin konuma gelmeleri bir yana, hakettikleri saygıdan dahi mahrum bırakıldıkları, küçümsendikleri ve horlandıkları bir dönemi yaşıyoruz. Türk Kadını'na saygılarımla.
Paylaş