Paylaş
Bu inanca kendini kaptıran ve küresel düzeyde yeni bir ABD-Rusya detant sürecine girileceğini savunan siyasi gözlemcilerin karşısında ise farklı bir bakış açısı vardı. Bu bakış açısına sahip olanlar söz konusu balayı görüntüsünün bir süre sonra yavaş yavaş ortadan kalkacağını ve bu iki büyük güç arasında yeni bir kutuplaşmaya doğru gidileceğini ileri sürüyorlardı. Bazıları da bu görüşü "yeni Soğuk Savaş'ın ayak sesleri" olarak adlandırıyorlardı.
İkinci görüşte olanlar kendi tezlerine destek olarak Trump'ın yakın çevresinde önemli yerlerde görev alan yeni üst düzey karar vericilerin asker kökenli olmalarına işaret ediyorlardı. Savunma Bakanı Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster bu önemli şahsiyetler arasında gösteriliyorlardı.
Daha önce Ortadoğu'da görev yapmış olan ve yeni yönetimde yer alan komutanların dış politika ve güvenlik değerlendirmelerinde, IŞİD'e karşı mücadeleyi güçlendirmek, İran'la ilişkilerde Obama kadar anlayışlı olmamak ve Rusya ile ilişkilerde mesafeli ve dikkatli davranmak temel parametreleri oluşturuyordu. Bu şekilde bakıldığında, ABD'nin, Trump'ın söylemlerine rağmen, bir süre sonra Rusya ile pek öyle söylendiği gibi bir balayı yaşayamayacağını anlamak zor değildi.
Uluslararası ilişkilerde bazen hızlı bazen de zamana yayılan ve yavaş yavaş ilerleyen gelişmeler yaşanır. ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerin Trump'ın tarif ettiğinden farklı bir sürece doğru evrilmekte olduğu gözden kaçmıyor. Bu dönüşümün beklenenden hızlı gerçekleşiyor olması birkaç önemli gelişmeye bağlı.
Birinci gelişmeyi ABD'de başlayan ve giderek derinleşeceği, hızlanacağı ve önem kazanacağı anlaşılan FBI eski başkanının görevden alınma kararına yönelik soruşturma oluşturuyor. Bu soruşturmanın altından Trump yönetiminden bazı şahsiyetlerin Rusya ile olan ilişkilerinin, Rusya'nın ABD'nin başkanlık seçimine müdahale ettiğine dair verilerin, Trump'ın bunların araştırılmasının kolaylaştırılması yerine ört bas edilmesini teşvik eden bir tutum içinde olduğunun çıkabileceğinden söz ediliyor. ABD ile Rusya arasında, Trump'ın seçilmesinden hemen sonra görülen olumlu atmosfer de bu soruşturma ilerledikçe olumsuz bir görünüm kazanmaya başlıyor.
İkinci gelişmeyi ABD'nin İran konusundaki tutumunu beklenenden daha çabuk ortaya koyması oluşturuyor. İran ile nükleer konularda imzalanan anlaşmaya rağmen İran'ın füze denemelerine devam etmesi esasen Obama'yı dahi rahatsız ediyordu. Trump yönetimi bu durumdan hareket ederek İran'a olan bakışın Obama dönemindeki kadar yapıcı olmayacağının işaretlerini vermeyi hızlandırdı.
Katar ile ilgili krizin beklenmedik şekilde birden bire çıktığını düşünmek körfezdeki bu yeni gelişmeyi sadece Suudi Arabistan ile Katar arasındaki gerginliğe indirgeyen eksik bir değerlendirme olur. Bu krizi bir bakıma ABD'nin ve Suudi Arabistan'ın İran'a yönelik tutumlarının bir yansıması olarak okumak daha gerçekçi gözüküyor.
Üçüncü gelişmeyi Suriye'deki durum oluşturuyor. Son zamanlarda ABD'nin Şam rejimine ait unsurlara yönelik "kaza"ları artıyor. Rejim de Suriye Demokratik Güçleri'ne yönelik saldırılarla mukabele etmeye çalışıyor.
ABD bir süre önce Suriye'de Esad'ın görevden ayrılmasının kendileri için Suriye'nin geleceği açısından bir "olmazsa olmaz" koşul olarak görülmediğini açıkladı. Bazı gözlemciler bu gelişmenin Rusya'nın Esad üzerinden ABD ile Suriye'de pazarlık yapabilme olanaklarını kısıtladığını ileri sürüyorlar.
Dördüncü gelişme IŞİD'e karşı mücadelede yaşanıyor ve hem Irak'ta Musul harekatının, hem Suriye'de Rakka harekatının kuşatmayı daraltarak IŞİD'i zorlamaya başladığını gösteriyor. Bu durumun komşu coğrafyamızı daha istikrarlı bir ortama kavuşturacağını beklemek yanıltıcı olur. Zira IŞİD'in boşalttığı alanı doldurmak için tam anlamıyla bir kurtlar sofrası mücadelesi yaşanacağa benziyor.
Türkiye'nin işi giderek zorlaşıyor. İdlib'te çatışmasızlık bölgesinin denetimini Rusya ile birlikte üstlenen Türkiye, rejim güçleri ile Suriye muhalefeti arasındaki en kritik ateş hattında dengeyi korumaya gayret edecek. Şam rejiminin İdlib'te bir temizlik yapmak istediğini tüm dünya biliyor. Dolayısıyla, Rusya'nın ABD ile tutturamadığı anlayış birliğinin Türkiye ile ne kadar yürüyeceği merak konusu.
Öte yandan, Musul'da IŞİD sonrası dönemde dengelerin nasıl oluşacağı belirsiz. Rakka'da ise harekat sonrası Suriye Demokratik Güçleri'nin bölgeden çekilip çekilmeyeceği belirsiz. Dolayısıyla, ABD ile Türkiye arasındaki sıkıntıların da henüz tam anlamıyla giderildiğini söylemek güç.
Son olarak Katar krizinin de Türkiye ile ABD arasında yeni bir kamplaşmanın üvertürü olduğuna inananların sayısı artıyor. Ortadoğu'ya ilişkin dış politikamızın bizi nerelere getirdiğini soranlara artık inandırıcı bir yanıt bulunamıyor.
Paylaş