Paylaş
DNA şifresinin çözüldüğü haberi, yeni milenyuma giren insanlık için etkileyici bir gelişmeydi. ABD’nin finanse ettiği ve 18 ülkenin destek verdiği milyarlarca dolarlık Human Genome (İnsan Genomu) araştırma projesinin ilk neticesine 2000’de ulaşıldı, 2003’te de şifrenin tamamen çözüldüğü duyuruldu. İnsan genetiğinin tüm sırrını barındıran kodun deşifre edilmesi, bilim tarihinin en büyük olaylarından biriydi. Öyle ki, Hürriyet’in 15 Nisan 2003 tarihli haberinde, olayın biliminsanları tarafından ‘Ay’a ayak basılması veya tekerleğin icadı’ kadar önemli nitelendirildiği yazıldı.
Eve kapanınca...
Bu gelişme başta genetik hastalıklar olmak üzere tıbbın birçok alanında çığır açılacağını gösteriyordu. Evrimle ilgili sorulara yanıt bulması da olasıydı. Aradan geçen 20 yılda CRISPR gibi genlere doğrudan müdahale edebilen teknolojiler ortaya çıktı. Hatta işin ucu ‘tasarım bebekler’ denen genetiğine müdahale edilmiş insan yavrularına kadar vardı ve işin etik yönleri tartışılmaya başladı.
Fakat önceki perşembe yayımlanan yeni bir akademik makale, DNA şifresinin ‘nihayet tamamen ve bitirilmiş’ olduğunu bildiriyordu. Halbuki 20 yıl önce DNA şifresinin yüzde 99.9’unun çözüldüğü tüm dünyaya duyurulmuştu. Makaleyi referans alan NBC’nin haberine göre 20 yıl önce ulaşılan nokta, aslında kaba bir taslaktı ve o zaman DNA’nın en az yüzde 8’i çözülmemişti.
Ulusal İnsan Genomu Projesi ekibinden Adam Phillippy şifreyi tamamen çözen takımın lideri. Phillippy “20 yıl önce şimdiki teknoloji düşünülemezdi” diyor ve ekliyor: “Bu iş artık tamam, geçebileceği bütün kontrollerden, testlerden geçti.”
“20 yıl önce ulaşılan nokta, aslında kaba bir taslaktı ve DNA’nın en az yüzde 8’i çözülmemişti. ”
Birçok meslektaşı gibi DNA şifresinin eksik kaldığının farkında olan Phillippy, pandemi sürecinde eve kapanınca bu işi tamamlamaya niyet etmiş. 5 yıl önce işbirliği yaptığı Karen Miga ile çalışmaları hızlandırmaya karar vermişler. 100’e yakın biliminsanının desteği ve gelişmiş sıralama teknolojisi hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırmış.
Peki, bu ne anlama geliyor? Artık genetik mühendislerinin ve tıbbın elinde kusursuz bir DNA şifresi var. Birçok kurum, şifreyi referans alarak kendi bulgularını yeniden düzenlemeye başlamış bile. Tıp dünyasında ‘rönesans etkisi’ yaratacak bu buluş sayesinde başta kanser olmak üzere birçok genetik hastalığın ilerleyen yıllarda tedaviye kavuşabileceği anlatılıyor. Teknoloji ucuzladığında, her insanın kendi ayrıntılı genetik haritasıyla çok daha etkili tedavi ve hastalık önleme imkânlarına ulaşabileceği ifade ediliyor.
Konuyu, 20 yıl önceki haberleri hatırlayanların aklına düşebilecek bir soruyla bağlamak istiyorum… O zamanlar “DNA’yı deşifre ettik” diyen genetik mühendislerinin vaktiyle dünyayı ‘kandırdığını’ söyleyebilir miyiz? Zannetmiyorum; yeni biliminsanları keşfedene kadar neyi göz ardı ettiklerini belki de hiç bilmiyorlardı. Hem ABD hükümetinin milyarlarca dolar yatırdığı bir projenin yarattığı baskıyı hayal etmek zor değil. Bilim dünyasının bilhassa tıp alanında, bulgulardan çabucak emin olmak, başarıya ulaştığını bir an önce duyurmak gibi zafiyetlere açık olduğunu da zaman zaman gözlemleyebiliyoruz. Durum her ne olursa olsun, genetik hastalıkların tedavisine bir adım daha yaklaşmamız sevindirici...
Paylaş