Paylaş
Yeni sistemin gelişmesinde, 1990’lardan itibaren yaşanan ABD liderliğindeki tek kutuplu sistemin dünyaya huzur getirmemesi elbette ilk sıraya oturuyor. Ancak, küresel ısınma, kaynakların azalması, teknolojik gelişmeler sayesinde bilgiye çok daha hızlı ulaşılması (Bilgi kirliliğiyle birlikte. Ignacio Ramonet’in Medyanın Zorbalığı kitabını şiddetle tavsiye ederim) tek kutuplu sistemin çok da uzun ömürlü olmamasına neden oldu. Çin, Rusya, Hindistan, ABD, Avrupa çok kutuplu sistemin başat aktörleri.
*
Kartlar, dünya oyun masasında yeniden karılıyor. Barutun bulunması, pusula ve Amerika’nın keşfi gibi dünyanın yeni bir dönemine giriyoruz. Teknolojik gelişmeleri yakalayıp daha yeni ürünler ve üretim yöntemleri geliştirenler kendilerine bu sistemde yer buluyor. Ya da klasik güçlerini yeniden organize edip akılcı politikalar izleyenler masadan ayrılmadan oyunu sürdürüyor.
Sabancı Üniversitesi’nden Doç Dr. Kemal Kılınç BUSİAD’da katıldığı yapay zekayla ilgili bir toplantıda, aylar önce şu ifadeleri kullanmıştı:
“Yapay zeka, insanlığa atılan üçüncü tokat. İlk tokat Kopernik’in Dünya’nın, evrenin merkezinde olmadığını göstermesi, ikinci tokat ise Darwin’in insanın diğer türlerden çok da üstün olmadığını ortaya koymasıyla ve üçüncü tokat da yapay zeka ve bilişimin, beynimizin sınırlarını göstermesiyle atıldı.”
Kılıç’ın şu tespiti de önemliydi:
“Şimdi rövanş zamanı. Batı toplumları bugüne kadar, tıpla, iktisatla, hukukla ilgilendi. Batı üniversitelerinde mühendislik okuyanlar, Çinliler, Hintliler, Türkler, İranlılar gibi Doğu toplumlarının fertleri oldu. Çin o nedenle öne çıkıyor. Çin yaratıcılıkta biraz sorunlu ama onu da satın alarak çözüyor.”
CLİNTON’UN SÖZLERİ...
İşte eskinin bağrından çıkan yeni de burada kendisini gösteriyor. Geçen hafta da ifade ettiğim gibi eski sistemin aktörlerinin yükselen yeni sisteme ayak diremesine de tanık oluyoruz ve olacağız elbette. Çevremizdeki ateş çemberi de bunun görünen yansımalarından sadece bir bölümü.
Bu satırları yazarken ABD ile Suriye’nin kuzeyiyle ilgili varılan anlaşmanın yankıları devam ediyordu. Kazanç mı, kayıp mı tartışmaları sürüyordu. Zaman elbette bunu daha somut ortaya koyacak ancak Türkiye olmadan bölgede ve hatta dünyada istenildiği gibi kararlar alınamayacağı da ortaya çıkmış oldu.
*
Türkiye elbette ki bir Rusya, ABD ve Çin ya da AB gibi yeni oyun kurma gücünde değil şimdilik. Ancak, ağırlığını koyduğu tarafın kazanmasını sağlayabilecek ölçüde de etkilidir. Bunun sözlü ifadesini, 1999’da Türkiye’ye gelmeden önce ABD’de yaptığı bir konuşmada dönemin Başkanı Bill Clinton dile getirmiş. Bakın ne demiş Clinton:
“Nasıl ki Osmanlı İmparatorluğu 20’nci yüzyıla bir şekil vermişse, 21’inci yüzyıl da önemli ölçüde, Türkiye’nin geleceğini ve rolünü belirlediği yol ile şekillenecek...”
Yani Türkiye’nin dünyanın gidişini etkileme rolü olduğu ortada. Ankara’da, ABD ile yapılan Suriye konusundaki pazarlıklarda kimin kazanıp kimin kaybettiğine ilişkin tartışmalar da Türkiye’nin gücünü koyduğunda belirleyici rolünü açıkça ortaya koymuyor mu?
Dünya saati çalışıyor. Çok kutuplu sistem hızla kuruluyor. Türkiye uzun süredir unuttuğu denge politikasını sanki bu kez oynuyor gibi. Umarım yanılmıyorumdur. Türkiye bir denge ülkesidir. Aşırı Batıcı ya da aşırı Doğucu olması politik manevra alanlarını daraltır.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş