Sadece üçkağıtçı mı suçlu?

İnsanı, insana, insanla anlatma sanatı tiyatro. Sonbaharla birlikte perdeler açıldı.

Haberin Devamı

Büyülü tiyatro sahnelerinde bazen hayatın o bunaltıcı zorluklarından sıyrılmak için, bazen hayatı daha iyi anlayabilmek için o büyülü koltuklara oturmaya başladık.
Bu sezon o büyülü koltuklara, Bursa Devlet Tiyatrosu’nun Orhan Kemal’in Üç Kağıtçı (Bitişik yazılıyor ama böyle uygun görülmüş) oyunuyla oturduk. Ne de iyi yapmışız. Sevgili dostumuz Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Arzu Tan Bayraktutan’ın davetine koşarak gittik. Gerçek anlamda koşarak. Malum Bursa trafiği artık aldı başını gitti. İşten, okuldan çıkıp üzerine biraz da bir şeyler atıştırıp oyuna yetişmek Bursa için de artık oldukça zorlu bir süreç oldu.
Oyuna 7-8 dakika kala kapıdan içeri girmeyi başardık. Tiyatroya merak salmış kızım ve eşimle koltuklarımıza oturup bekledik o büyünün başlamasını. Protokol de yerini aldı. Bakalım bu oyun ne diyecek merakıyla gözlerimiz sahnede dikkat kesildik.

Haberin Devamı

TOPLUMCU GERÇEKÇİ...

Öncelikle biraz Orhan Kemal’den bahsetmek gerekli sanırım. O zaman nasıl bir oyun olacağı da anlaşılır. Orhan Kemal’i çok kıymetli bulduğumu hemen ekleyeyim. Orhan Kemal, toplumcu gerçekliğin önde gelen yazarlarındandır. Keşke günümüzde de toplumcu gerçeklik Orhan Kemal seviyesine ve cesaretine ulaşabilse. Yaşadığı toplumdan kendini ayrı tutmayan Kemal, içinde bulunduğu ortamın sıkıntılarını da eserlerine aktarmıştır. Biz O’nu Bereketli Toprak Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Murtaza gibi eserleriyle biliriz ama onlarca roman, öykü, oyun yazmıştır.
Gelelim oyuna. Oyun Orhan Kemal’in birbirinin devamı olan Müfettişler Müfettişi ve Üçkağıtçı romanlarının birleştirilmesiyle yapılmış.
Şivesinden Ege olduğunu tahmin ettiğimiz bir kentte Kudret Yanardağ’ın halkın Ankara korkusundan faydalanıp kendini zımni olarak müfettiş olarak göstermesiyle başlıyor oyun. Aslında aleni olarak ben müfettişim demiyor, ama halk böyle giyimli ve havalı birine o makamı yakıştırıyor. Kudret de bu durumdan faydalanıp parsayı topluyor.
İkinci bölümü anlatmayacağım ama bizim makam ve mevki karşındaki durumumuzu gözler önüne seren bir bölüm. Bir dolandırıcının nereden nereye geldiğini rahatlıkla görecek ve hayatınıza uyarlayabileceksiniz. Baba Devlet kavramının hakim olduğu toplumlardaki sorgulamayan anlayışın hazin döngüsünü göreceksiniz.
Aslında burada sorumlunun Nazım’ın da dediği gibi:
“Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
*
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
Bizim insanımızın uykudan uyanmak istememe hali olduğunu anlayacaksınız.
Kudret Yanardağ’ı oynayan Ali Volkan Çetinkaya’ya özel teşekkür. Bir izleyici olarak zor bir işi başardığını düşündüm. Geniş kadroya, müzik ve danslara ve tabi yönetmen Burak Karaman’a da ayrıca teşekkürler.
Sezona güzel başladık. Hepinize iyi seyirler. Ama ne seyrettiğinizi de sorgulayın lütfen. Tiyatro bunun için var. Hayata seyirci kalmayın.
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları