Paylaş
Dünyada sistem değişimlerinin yaşandığı dönemler, hep sancılı olmuştur. Radikalleşmeler artar. Sesler şiddetlenir. Doğal olarak hareketler de. Ama sadece bize özgü olmayan bir şekilde, toplumsal hafıza ya da okuma eksikliğinden midir, olayları mutlak olarak değerlendirmeyi seçeriz. Beynimiz kategorilerle düşünmeyi kolaylaştırdığı için belki de.
Üniversiteye başladığımda tarih 1991’di. İki kutuplu sistem yıkılmıştı. Uluslararası ilişkiler öğrencisi olduğum için hocalarımızın seslerindeki heyecanı bugün bile hatırlarım. Yeni bir sistem geliyor ve onlar bunu anlamanın ve anlatmanın derdine düşmüştü. O günkü derslerin birinde Türkiye’ye biçilen rollerden birinin Avrupa’yı göçlere karşı koruyacak tampon ülke olduğu anlatılırdı. Bugün bu gerçekleşmiş görünüyor. Batı kendisine göç dalgasının geleceğini neredeyse 30 yıl önce görmüş ve kendince önlemler almıştı. Ancak hayat mutlak akmıyor ve her dönem yükselenler ve düşenlerin olduğu aktörlere tanıklık ediyor.
***
1991’den itibaren dünya sahnesinde jönü oynayan ABD, tek kutuplu sistemiyle istenilen başarıyı gösterememiş görünüyor. Savaşlar, terörün bölgesel değil küresel hale gelmesi, ekonomik açmazlar bu döneme damgasını vurmuş durumda. Dünya yeni bir yol bulmaya çalışıyor. Ancak, eski güçler ile yeni güçler arasındaki mücadelenin ortasında kalmış bir dönemin insanları olarak, sıkıntılı yılları da birlikte yaşıyoruz.
Irak, Libya, Mısır, Yugoslavya, Gürcistan, Ukrayna, Tunus, Suriye derken yeni dünyanın sancılı süreçlerini birlikte görüyoruz. ABD gittikçe hırçınlaşırken, sessiz sedasız ekonomide dünya lideri olduğu artık kesinleşen Çin ortaya çıkıyor. Rusya kendisini topluyor. Türkiye ve İran her zaman bölgenin iki çok önemli aktörü olduğunu ve onlarsız bölgede iş görülemeyeceğini bıçak onlara dayandığında bir kez daha gösteriyor.
Diyeceğim o ki, Moğollardan, Osmanlı’ya, İngiltere’den ABD’ye kadar dünya sahnesine çıkıp inen güçleri hatırlayalım. Değişim hayatın kendisi. Doğar büyür ve ölürüz. Mutlak düşünmekten kaçınmak ve değişen sistemi anlamak gerekir. Dünya değişiyor. Hem de bizim kuşakların hiç görmediği bir şekilde sıkıntılarla. Değişime yön verecek unsurları iyi görmek gerekir.
Öyle ya da böyle güneşin tekrar doğudan yükseldiği dönemlere dönüyoruz. Sanattan, ekonomiye kadar tüm alanlarda eskiyen sistemi temsil eden artık batı haline geldi. Yapay zekadan, üretim gücüne. Sanatsal üretimden askeri güce kadar artık dünyada yeni dengeler kuruluyor. Bu gerçekten korkmak yerine anlamaya çalışmak, Türkiye için çok daha kolay ve fırsatlar dolu bir dönemin önünü açabilir.
***
Dünya tarihi, sistemleri geliştiren medeniyetlerin getirdiği değerlerle bugünlere ulaştı. Batı medeniyetinin getirdiği olumlu şeyler de bunların arasında. Aslında kısa vadede sancılar yoğun görünse de uzun vadede insanlığı daha güzel günlerin beklediğine inananlardanım. İlkel komünal toplumdan, bugüne kadar gelen insanlığın, değişiminde bugün kapitalizmin getirdiği olumlu gelişmeleri koruyup onu da aşacak ve insanı salt tüketici olarak görmeyecek yeni anlayışlar, kuzey ülkelerinden başlayıp dünyaya yayılacak gibi.
Ancak tekraren ifade etmem gerekir ki bu geçiş çatışmalar olmadan da olmayacak. Biten sistemler her zaman hırçın olur. Hz. Muhammed’in karşısında azgın olan Mekke gibi, Abraham Lincoln karşısında direnen Güney gibi, Mustafa Kemal’in karşısına dikilen yobazlık gibi. Ancak yeni eskinin bağrından doğmaya başladı mı dönüş artık mümkün değildir.
Doğum başlamıştır bir kere.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş