Paylaş
Gördüm ki, mülteciler, pandemi, aşı olmayanların yanı sıra fakirleşme de en önemli konuların içinde. Hem de öyle böyle değil, aniden ortaya çıkmış bir fakirleşme duygusundan bahsediyorum. Birden bire artan ev fiyatları, dışarda yemek yemenin artık bir zenginlik göstergesi olması, tatilin sadece cepleri değil, cebe girmemiş olan gelirleri de tutuşturduğu konuşuluyor.
Ancak ona rağmen iğne atsan yere düşmeyen tatil kalabalıkları, restoranlarda ödenen korkunç faturalara rağmen doluluğun düşmemesi, bir hafta 4 kişi için ödenen 200 bin liraları aşan otel faturaları da yok değil.
Yani bir taraftan fakirleşmekten bahsederken, diğer taraftan frene de basamıyor ve tüketmeye de devam ediyoruz. Burada bizi zor pandemi koşullarının ardından gelen açılma duygusu güdülüyor belki. Belki de gelecekte her şeyin daha da zor ve pahalı olma ihtimaline karşı şimdiden yatırım ve harcama yapma anlayışı. Bunların bile bir mantığı var ancak asıl sorun, ya hiç düşünmüyorsak hareket ederken. İşte o zaman gelecekte yaşanacak bireysel krizleri beraber göreceğiz. Ve bu bireysel krizler toplumsal krize dönme potansiyeline sahip hiç kuşku yok ki.
*
Konut fiyatları aldı başını gidiyor. Sıfır konut bulmak zorlaşıyor. Krediler yükseldiği için ipotekli satışlar düşmüş durumda. Rakamlar daha açıklayıcı olacak. TÜİK verilerine göre geçen yıl haziran ayında 190 bin konut satıldı. Bu yıl haziranda yaklaşık 135 bin. Geçen yıl 190 binin neredeyse 59 bini sıfır konutken, bu haziranda 40 bin sıfır konut üretilebildi. Geçen yıl ipotekli satış miktarı 101 bin 500 iken bu yıl sadece 28 bin 878’de kaldı. Yani cebinde parası olan konutu aldı. Konut fiyatları sadece Türk lirası olarak değil dolar olarak da artıyor. Geçen yaz 80 bin dolar olan bir konut bu yıl 100 bin dolar (Kişisel gözlemime dayanarak veriyorum bu fiyatı).
Sadece bu cephede değil otomobil piyasalarında da işler bir garip. Ocak-Haziran döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı yüzde 56,5 artarak 607 bin 289 oldu. Bunun da 343 bin 190 adedi otomobil. Yani ayran ve tahtırevan ikilemini burada da yaşıyoruz sanırım.
*
Kişi başına düşen milli gelirimiz 8 bin dolarlar civarında yani bu rakam elimizde olsa bile ev, eşya, otomobil alıp, yiyip içip, tatil yapmak ve çocuğumuzu okutmak çok da mümkün değil. Zaten bu rakama ulaşanların sayısı da ülkenin sanırım yarısını bulmuyordur.
Verilerin değilse de, gözlem ve sezgilerimin bana söyledikleriyle bitireyim sözlerimi. Hanelere kriz girdi bile; ama tüketim alışkanlıklarımızı hemen durduramıyoruz. Eylemsizlik ilkesi gibi, içinde bulunduğumuz araç aniden durdu, biz aynı hızla henüz duramadık. Bütçenize dikkat edin.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş