Paylaş
Biliyorum üzerinden ne 4+4+4’ler, ne yeni sistemler geçti ama sanırım ‘kurtarma’lar sistemdeki yerini koruyordur, çünkü bu bize özgü bir eğitim zihniyetidir, asla yok edilemez!) bırakan öğrenci misali yine bir ‘final’ maçına kilitlendik.
Üstüne üstlük yarın oynanacak Hollanda maçı, önümüzdeki yazın futbol şenliği niteliğini taşıyan Euro 2016 yolundaki son önemli bir kaç dönemeçten biri olacak. Ola ki bu eşik atlatıldı ve kalan üç maçın ardından Türkiye, grupta üçüncü sırayı aldı; daha ‘Play-off serisi’ var. Yani bir anlamda suyunun suyu...
‘ÇiLiNGiRLiK’ ZOR ZANAAT!
Öncelikle Hollanda önünde işimiz zor. Evet futbol bu; galibiyet üç olasılıktan biri. Lakin Letonya önünde bulduğu onca pozisyonu değerlendiremeyen ve tek golünü uzaktan atılmış bir şutla bulan bir takım, daha güçlü bir geleneğe sahip rakibi karşısında kaç pozisyona girecek de bunlardan hangilerini değerlendirecek? Neyse, bu konuda da yine futbolun doğasına sığınalım; her şey olabilir. Öte yandan meseleyi analiz boyutunda ele alırsak ‘Portakallar’la deplasmanda oynanan oyun planı da bu kez geçerli değil. Türkiye, Amsterdam’da 1-0 öne geçmiş ama tıpkı Letonya maçında olduğu gibi, son dakikalarda beraberlik golünü engelleyememişti.
İşin garibi deplasmandaki randevuda savunma pozisyonunda olan takım ay yıldızlılardı. Milliler bu kez ‘mutlak galibiyet’ adına hücumcu rolünü üstlenecek, puan cetvelindeki konumu itibariyle de Hollanda durup bekleyecek ve uygun fırsatta kendi adına darbeyi vurmayı hedefleyecek takım konumunda olacak.
Yani Türkiye yine, yeniden bir kilidi açmaya çalışacak. Son Letonya maçı gösterdi ki kırmızı beyazlıların ‘çilingirlik’ kapasitesinde ve yeteneğinde bir problem var. Bu aşamada ‘bekleyip görelim’den başka söylenecek pek bir şey yok.
Lakin hemen söylenecek şeyler var tabii. Terim’in takımının, Euro 2016 sahnesinde yer almaması durumunda Türkiye üst üste dördüncü kez büyük turnuvalarda boy göstermemiş olacak. Yani ‘Euro 2008’deki ‘üçüncülük’ unvanının ardından milli takım sırasıyla ‘Dünya Kupası 2010’, ‘Euro 2012’, ‘Dünya Kupası 2014’te olduğu gibi ‘Euro 2016’yı da televizyondan seyredecek.
NE GÜZEL LiGiMiZ VAR!
Özellikle bu yaz ki transferlerle “Avrupa’nın en güçlü liglerinden biri olduk” şişinmesi (ki bence asıl tanımlama ‘Avrupa’nın en iyi ikinci el ligi’dir), milli takım gerçeğinde pek de karşılığını bulmamış olacak.
Çok yabancılı sistem ne getirecek, ne götürecek; bunu tartışmak için elbette erken ama önceki uygulamaların bir işe yaramadığı ve belli bir standarda ulaşma yolunda gerçek bir veri sunmadığı açık. Zaten bu konuda dünyanın da kafası karışık: Yabancıya kapısını belli kriterlerle sonsuza kadar açan İngiltere’nin her yeni turnuvada yaşadığı hüsran malum. Benzer bir uygulamaya soyunan İspanya’nın da son dört büyük turnuvanın üçünde ‘şampiyon’ olduğu da bir başka gerçek.
Bizde asıl tartışılması gereken yan galiba şu: Hiddink’in beğenilmeyip kapı önüne koyulmasıyla apar topar takımın Abdullah Avcı’ya teslim edilmesi, ama genç çalıştırıcıya da sabredilmeyip tekrar Terim’in kapısının çalınması. Ancak bütün bu süreçte gördük ki milli takım her yeni turnuvada hem futbol kalitesi hem de sıralamadaki yer olarak bir önceki konumunun gerisine düşüyor.
Neyse, pazartesiden itibaren tekrar lig yarışının telaşına düşer, milli takım meselelerini de sorun tekrar önümüze atılıncaya kadar unuturuz...
Paylaş