Paylaş
George Lucas, sinema sanatı adına özel bir ‘yaratıcı’ değildi, hiçbir zaman da olmadı. ‘THX 1138’ ve ‘American Graffiti’ adlı iki filmin yönetmenliğinin ardından hayattaki en iyi işi olan ‘Star Wars’a (1977) imza attı. Filmin öyküsü uzayda geçiyordu ama aksiyon, bir parça Doğu mistisizmi, ezenler, ezilenler, demokrasi mücadelesi, mitoloji ve asıl olarak western tadı gibi unsurlardan besleniyordu. Sunduğu evrene büyük bir kitle inandı, peşi sıra sinema tarihinin en bilinen serisine kapı aralandı. Sonrasındaki adımlarda kamera arkasına Irvin Kershner ve Richard Marquand geçse de Lucas’ın yarattığı dünyaya sadık kalındı ve ‘Star Wars’ histerisi büyüdükçe büyüdü.
Zorda kalınca evdeki (ya da eldeki) kıymetli eşyalara göz dikilir. Lucas zorda kalmadı ama geçmişin sermayesini sonraki zamanlarda da yemeyi yeğledi. 1999’la 2005 arası, kronolojik bakımdan orijinal üçlemenin öncesinde gezinen yeni bir seriye (‘Gizli Tehlike’, ‘Klonların Saldırısı’ ve ‘Sith’in İntikamı’) imza attı.
Madem geçmişin geçmişine gidilmişti peki ya geçmişin geleceği? Serinin haklarını Lucas’tan alan Disney de yeni bir üçlemeye soyundu: ‘Güç Uyanıyor’, ‘Son Jedi’ ve bu hafta itibariyle tüm dünyada vizyona giren ‘Skywalker’ın Yükselişi’ (‘A Rise of Skywalker’).
J.J. Abrams’ın yönettiği ‘Skywalker’ın Yükselişi’nde ‘Direniş’ saflarında mücadele eden ‘Rey’, ‘Poe’ ve ‘Finn’e karşılık, ‘İlk Düzen’in komutanı ‘Kylo Ren’ ve emrindekiler kötülüklerine devam ediyor.
Soğuk Savaş’a gönderme yapıyordu
Filmdeki temel mesele ‘Karanlıklar Efendisi Palpatine’in tahtını bırakacağı kişiyi netleştirme çabası... Vâris, ‘Kylo Ren’ mi olacaktır yoksa içindeki kötüye yenik düşme çizgisinde gezinen farklı biri mi? Abrams’ın Chris Terrio’yla birlikte kaleme aldıkları senaryoda, ‘Rey’ ve ‘Kylo Ren’ sık sık düello ediyor ve nihayetinde ‘Direnişçiler’le egemenlerin ordusu, son büyük bir savaşta karşı karşıya geliyor.
‘Skywalker’ın Yükselişi’ Batılı sinema yazarlarınca pek beğenmedi ve “Seri böyle bir sonu hak etmiyor” mealindeki yorumlar eşliğinde J.J. Abrams’ın rejisi eleştirildi. Doğrusu, ben filmin bu denli kötü olduğu kanısında değilim. Problemlerse şöyle: ‘Kylo Ren’le ‘Rey’ arasındaki düello sayısı fazla ve bu, final çatışmasına yönelik heyecanı azaltıyor. Ama zaten finalde de görüyoruz ki asıl dert başka ve mücadelenin ayakları da farklı.
Lakin genel olarak sorunu farklı bir yerde tanımlamak gerekiyor: ‘Star Wars’ artık eskimiş ve yorulmuş bir seri. İlk filmin tarihinin 1977 olduğunu düşünürsek 42 yıldır aynı suyun etrafında yüzüp duruyoruz. Evet, teknoloji gelişti; bilgisayar destekli görsel efektler üst düzeye çıktı ama yine de o eskinin kendine özgü ilkelliği ve öykünün öne çıkan tadını yeni adımlarda bulmak zor ya da en azından benim gibi arkaik seyirciler için diyeyim.
Öte yandan en başından itibaren bu öykünün yer yer ‘sağcı’ ve ‘Amerikancı’ bir yanı vardı. Ortaya çıkışı Soğuk Savaş dönemi yıllarındaydı ve ‘İmparator-Darth Vader’ kanadı Sovyetler’e (komünistlere yani!) yönelik metaforlarla doluydu. İkinci serinin ‘kötü’ tarifindeyse Başkan Bush’a yönelik göndermeler vardı. Şimdiki zamanımız serisindeyse bu türden bir politik yan, mesela Trump ve benzerlerinin yönettiği dünyaya ilişkin referanslar görmüyoruz. Yeni üçlemenin en belirgin ‘modernist’ tavrı, kahramanın bir kadın olması. ‘Rey’, yeni çağın yeni tanığı ve öne çıkan figürü olarak kadınları temsil ediyor. Bu arada son filmde ‘Direniş’ üyesi iki kadının öpüşmesi de serinin tarihinde yeni bir sayfa olarak yorumlandı.
Entrikalara baksanız sanki bir Türk dizisi...
‘Star Wars’ evreninin entrika kısmında hep Türk dizilerine benzer, ‘herkes bir şekilde herkesin akrabasıdır’ durumu vardı. Ve bütün bu ‘soyağacı denklemi’nde her zaman karşımıza çıkan gerçek şuydu: Bir dönem ezilenlerin, yoksulların safında hayat sürseler bile kahramanlar soyludur, asildir. Zaten ‘Skywalker’ın Yükselişi’ de adeta bütün hikâyesini buraya taşıyor. Üstelik filmde o klasik formülü de işletiyor: “Halk ayaklanır, savaşır ama öncüleri asillerdendir...”
Tabii bu noktada, “İyi ama zaten ‘Star Wars evreni’nin temel olarak sırtını dayadığı mitolojide işler böyle yürümez mi? Tanrılar kapışır, insanlar seyreder ve arada bir de meseleye dahil olur” diyebilirsiniz fakat bu çağda benim için bu denli ‘soyluluk takıntısı’, kibirden ve demodelikten başka bir anlam içermiyor.
‘Skywalker’ın Yükselişi’, “Ölüler konuşur” diyerek başlıyor. Toplam dokuz filmden oluşan seri artık bence fazlasıyla ölü ve yeterince de konuştu. Zaten ‘The Mandalorian’ gibi örnekler bundan böyle ‘Star Wars ruhu’nun, filmlere ihtiyaç duymadan ‘fikrimiz zaten iktidarda’ türü refleksle yoluna devam edeceğini gösteriyor. Ayrıca filmler boyutunda ‘Rogue One’ ve ‘Solo’ kanadının desteği de unutulmamalı...
‘Star Wars evreni’ndeki “Halk mücadele eder ama öncüleri hep asillerdir” teması son filmde de geçerli.
Paylaş