Polat Alemdar soruna çare olsaydı!

Futbolu bu denli sevmemize rağmen asıl olarak oyunun değil de etrafında yaratılan onca hengâmenin etrafında dolanmamız neden acep?

Haberin Devamı

Bu konuda çok sayıda cevap verilebilir ve her birinin kendince doğru gerekçeleri olabilir ama galiba asıl dert, eldeki oyunun kalitesi olabilir mi? Hoş o konuda da kafamız karışık ve bazen oyunun bizatihi kendisi de bizi yanıltıyor. Mesela bu ligin son şampiyonu Galatasaray, Serie A’nın son şampiyonu Juventus’la gitti Torino’da berabere kaldı. Sarı-kırmızılılar Amrabat’ın yaptırdığı o saçma sapan penaltı olmasa İtalya’dan galip bile dönebilirdi. Öte yandan aynı Juve, bu beraberliğin yaralarını çabuk sardı, kendi liginde bu hafta ezeli rakiplerinden Milan’ı 3-2 yendi. Aynı Galatasaray ise kendi liginde, mali açıdan çok küçük bütçelerle kurulmuş bir takıma, Akhisar Belediyespor’a 2-1 mağlup oldu. İşte size oyunu güzelleştiren, üstelik alınan sonuçlar üzerinden hikâyeler yaratmanıza imkân sağlayan basit birkaç gelişme. Ama biz bunları konuşmak yerine başka dertlerin peşine düşmek zorunda kalıyoruz.

Haberin Devamı

GER GEREBİLDİĞİN KADAR!

ÇÜNKÜ 3 Temmuz’da başlayıp bitmeyen bir ‘şike meselemiz’ var ve bu yara üzerinde konunun ana mutahapları ne zaman karşı karşıya gelse, maçın ‘özel’ bir gerilimi oluyor. Bu gerilimin üzerine de Trabzon’un yeni başkanının ‘çok çok özel’ yapısı eklenince iş çığırından çıkıyor. Olimpiyat Stadı’nda oynanan derbide tuhaf şeyler yaşamıştık. Taraftarların sahaya girmesiyle birlikte de meselenin ‘komplo’ olacağına dair onca teori üretmiştik. Bu teoriler henüz karşılığını tam olarak bulmasa da meselenin asıl kaynağının ‘Güvenlik zaafı’ olduğu aşikârdı. Bu haftanın odağında ise bordo mavili takımın başkanı Hacıosmanoğlu’nun sebep olduğu olaylar zinciriyle var. Meselenin özü F.Bahçe’ye göre başkanın maç sabahı yapılan güvenlik toplantısında alınan kararlara uygun davranmaması, “İstediğim yerden girer istediğim yerden çıkarım” diye kendine özgü hal ve tavırlarında ısrar etmesi. Trabzon ise “Başkanımıza sivil polisler eşlik etmiş ama kendisine bu memurlarca ve başka emniyet görevlileri tarafından herhangi alınan bir tedbir konusunda bir bilgi verilmemiştir” diyor. Ayrıca Hacıosmanoğlu’nun olay gecesine ilişkin şu açıklamaları da var: “Polisin böyle olaylarla karşılaşmasını istemem ama yine bir kargaşa çıktı. Emniyet’ten bir arkadaş yeğenime yumruk attı ve provoke etti. Biz terörist değiliz, burası vatanım istediğim gibi çıkarım. Emniyet görevlisine ‘Bırakın çıkalım’ dedim. ‘Çıkabilseydin niye çıkamadın?’ yanıtını verdi. Ben de ‘Polislerini çek çıkarım’ dedim. Çağırırım 7 sülalemi çıkarım buradan. F.Bahçeli akrabalarımı çağırırım. Bu olayları provoke eden emniyet müdür yardımcısı. Bu olayı organize edenler bunun bedelini öderler.”
Görülüyor ki Hacıosmanoğlu’nun bir TV kanalına röportaj vermesi sırasında Fenerbahçe taraftarlarıyla girdiği sözlü sataşmalarda ve yaşananlarda bir güvenlik zaafı olduğu açık. Ama başkanın kişiliği, ifadeleri, ortamı sürekli geren tavrının da bu sürecin yaşanmasına yaptığı ‘özel katkılar da aşikâr.

Haberin Devamı

FUTBOL-SİYASET İLİŞKİSİNİN EN GÜZEL ÖRNEĞİ

ORTADAKİ tabloya ise “Futbolu siyaseti karıştırmayın” diye ısrar eden (ve tek takıntısı ‘Gezi direnişi’nin sosyal hayattaki her türlü yansımasını tepki olarak kendini belli eden, bu yüzden de 34. dakikalarda yapılan ‘Her yer Taksim’ tezahüratlarında alerjisi üst düzeyde seyreden) iktidarın başındaki Tayyip Erdoğan ise meseleye özetle şöyle bir ‘müdahale’de bulundu: “Yaşananlar çirkindir, yakışmamıştır ama Trabzonspor Başkanı’nın davranışını takdir ediyorum...” Doğrusunu söylemek gerekirse evet, o gece maç sonrası istenmeyen şeyler yaşanmıştır, Hacıosmanoğlu’nun Fenerbahçeli taraftarlarla karşı karşıya gelmesi doğru değildir, böylesi ortamlarda atışma kaçınılmazdır ve sarı-laciverli taraftarların yaptığı da onaylanamaz ama bir kulüp başkanı da ortamı germez, hele hele sürekli ‘Kurtlar Vadisi’ replikleriyle hayatını sürdüremez ve iktidar partisine hoş görünmek adına bütün bir camianın tek bir siyasal fikri varmış gibi hareket edemez. Nitekim Erdoğan’ın kendisine yönelik desteğine “Sayın Başbakanımız’a teşekkür ediyorum. Cenabı Allah başımızdan eksik etmesin. Allah 10 sene daha görevde kalmayı nasip etsin. Allah bizim ömrümüzden ona versin” yorumunda bulunmuştur.
Yani gelinen son noktada meselenin özü şudur: Karşımızda adeta Trabzon AKP İl Bakanı gibi davranan bir başkan modeli vardır. Bu başkanın kullandığı üslup her haliyle rencide edicidir (Son olarak Galatasaray Başkanı Ünal Aysal için ‘Botokslu’ deyimini kullanarak kalitesini iyiden iyiye belli etmiştir). Neredeyse her açıklaması, her söylemi (mesela “Biz Rum takımı mıyız, Ermeni takımı mıyız?”), özellikle son ‘Demokrasi paketi’ uyarınca ‘nefret suçu’ içermekte, provokasyon kokmaktadır. Trabzonspor camiası kendisini ‘Şike meselesi’ni çözmek için başa getirmiştir ama meselenin bu tür bir mantıkla çözülememesin mümkün olmadığı gün gibi açıktır.

Yazarın Tüm Yazıları