Paylaş
Ocak’taki ‘Charlie Hebdo katliamı’ sonrası bu sayfalarda ‘Futbolun kültürel kodları’ başlıklı bir yazı kaleme alırken söz konusu metinde, ‘1998 Dünya Kupası şampiyonu’ Fransa takımını oluşturan oyuncuların orijinleri üzerinden bütün dünyaya verdikleri mesaja dikkat çekmiş ve konuyu kısaca şöyle özetlemiştim: “Geçen hafta ‘Üç Renk’li bayrak adeta kanla boyanırken geride derin sosyal ve kültürel yaralar bıraktı. Dünyanın şimdi daha fazla barışa ve eli kanlı katillere karşı dayanışmaya ihtiyacı var. Zidane gibi ‘Multi-kültürel’ özel kodlara da...”
FİLMLER GERÇEK OLUYORDU
Tabii son katliamın tuhaf bir şekilde futbolla direkt bağlantısı var; çünkü katiller katliamın boyutunu daha da geniş alana yaymak adına Stade de France’da oynanan Fransa-Almanya maçını da hedeflerinin arasına katmıştı. Son gelen bilgilere göre katillerden biri stadın yolunu tutmuş, maç başladıktan sonra içeri girmeye çalışmış ama ‘Canlı bomba’ olduğu anlaşılınca eylemini kapıda gerçekleştirmiş ve kendisini yok etmiş.
Statlar bugüne kadar kimi büyük acıların da yerleri olmuştu. Heysel, Hillsborough ya da 1967’de Kayseri’de oynanan Kayserispor-Sivasspor maçında 43 kişinin hayatını kaybetmesiyle yaşanan facia gibi... Ama tüm bu olayların nedeni çıkan kargaşada insanların birbirini ezmesiydi. Çoğu Hollywood yapımı dev bütçeli aksiyon filmlerinde gördüğümüz (ve çoğu kez ya ‘Süper kahramanlar’ın engellediği) terör odaklı stat faciaları, Paris’te bu kez az da gerçek oluyordu.
İNSANLIĞIN ORTAK ACILARI
Sonuçta insanlık tarihine acılı bir sayfa daha eklendi. Stade de France’ın ne seyirci ne de sahadakiler olmak üzere kayıplar hanesine eklenmemesi belki de olayın avuntularından biri olacak. Bu vahşete, insanlık ailesinin tüm aklı ve vicdanı başında üyeleri benzer tepkileri gösteriyor. Bu ailenin üyelerinden biri olarak sporcular da... Bütün bu yaşananlar ister istemez bu cephede benzer bir olayın gerçekleştiğinde gösterdiğimiz tepkileri akla getiriyor. Bu konudaki en çarpıcı örnek de hatırlanacağı gibi Konya’da oynanan Türkiye-İzlanda maçında yaşandı.
Evet, o bildik tanımlamada olduğu gibi olay tüm bir stada, tüm tribünlere mal edilemez ama böyle bir refleksin varlığı da yadsınamaz bir gerçek. Neyse, bütün bu olayların insanlık ailesinin ortak dertleri olduğunu bir kez daha hatırlatalım ve naifçe bir çağrıya soyunalım: Ne bu türden olaylar, ne de Konya’daki gibi ‘münferit tepkiler’ bir daha olmasın...
Futbol belki takımlar boyutunda kendine has taraftarlık ruhuna sahip olsun ama iş insanlığın ortak değerlerine gelince kenetlenme yolunda da sahip olduğu o önemli işlevin hakkını versin... Bu arada Almanya’ya karşı 2-0’lık bir galibiyet alan Fransa’nın o gece sahada ter döken iki oyuncusundan Lassana Diarra’nın kuzeninin olaylar sırasında hayatını kaybetmesi, Antoine Griezmann’ın kız kardeşinin de Bataclan’daki katliamdan sağ kurtulması yaşanan trajedi içindeki ayrıntılardandı. Bizim Beşiktaşlı Mario Gomez de uzun bir süre sonra Milli Takım formasını giydi ve sahaya çıktığı maç, onun ve bütün bir insanlık için acı hatıralardan biri olarak kayda geçti.
Paylaş