Paylaş
Kadroda Al Pacino ve Anthony Hopkins gibi iki dev ismi görmek, kâğıt üzerinde hem heyecan yaratıyor hem de beklenti çıtasını yükseltiyor amma velakin karşımıza gelen film, asıl meselenin reji ve senaryo olduğu gerçeğini hatırlatmaktan başka bir işe yaramıyor. Hoş, Pacino ve Hopkins’in filmin geneli içinde aldıkları süre çok kısa ama yine de bu tür isimleri ‘Ustalara saygı’ kabilinden de olsa karşımıza getiren birçok yapımın, sinematografik açıdan da seyircisini memnun ettiği malum. ‘Hesaplaşma’ ise bütün enerjisini son derece girift ve de gizemli olmak için çabalayan senaryo yönünde kullanmış ama Simon Boyes-Adam Mason ikilisi, metnin üzerinden gelemedikleri gibi ortalığı daha da karıştırmışlar sanki.
‘Garez’ serisinin Amerikan versiyonunun ortak yapımcılarından Shintaro Shimosawa’nın ilk yönetmenlik çabası olan ‘Hesaplaşma’, eski sevgilisinin yeniden hayatına girmesiyle hem aile yaşantısı hem de mesleki kariyeri sallanan genç bir avukatın, Ben Cahill’in yaşadıklarını anlatıyor. Bir ilaç tröstünün sahibinin kirli çamaşırlarını ortaya dökerken kendisini, iki yaşlı kurdun çekişmesi arasında bulan ‘çaylak’ hukukçu attığı yanlış adımlarla içinde bulunduğu girdapta çırpındıkça batıyor...
Pacino ‘teatral’ takılmış
‘Öldüren Cazibe’yle Fincher’ın ‘Kayıp Kız’ı benzeri bir esintiye de sahip olan ‘Hesaplaşma’, eski usul gerilimlerin (‘Kara film’ demek de mümkün) ve özellikle ‘De Palma sineması’nın tadını perdeye taşımaya çalışsa da buna çapı ve ufku yetmiyor. İnandırıcılıktan uzak karakterleri ve olay örgüsünün yanında ‘sözde’ çarpıcı final, “Yetti gari” dedirtiyor. Oyunculuklara gelince; öykünün asıl yükünü genç avukat Cahill rolünde çeken Josh Duhamel ve eski sevgili Emily’de Malin Akerman gayet iyiler. Cahill’in karısı Charlotte’ta Alice Eve ise fazla karikatürize oynuyor. Efsanelere lafımız yok ama ikiliden Pacino hafif teatral takılmış. Güney Koreli Byung-hun Lee ise, ‘kiralık katil’ karakteri itibariyle öyküde yama gibi duruyor.
Sözün özü, görüntü yönetmeni Michael Fimognari’nin kayda değer kadrajları da hesaba katıldığında ‘Hesaplaşma’, kimi Amerikalı eleştirmenlerin de altını çizdiği gibi beynimizden ziyade gözümüze hitap ediyor.
HESAPLAŞMA
Yönetmen: Shintaro Shimosawa
Oyuncular: Josh Duhamel, Malin Akerman, Alice Eve, Anthony Hopkins, Al Pacino, Byung-hun Lee ABD yapımı
Yunan Tanrıları ‘out’ Mısır Tanrıları ‘in’
Alex Proyas, yeni filmiyle adeta “Yunan Tanrıları’ndan gına geldi, artık sıra ‘Mısır Tanrıları’nda” diyor. Bolca özel efekt destekli aksiyon sahneleri içeren yapım, Shakespeare’yen bir iktidar öyküsü anlatıyor.
Doğrusu ‘Yunan Tanrıları’ndan sıkılmıştık, Alex Proyas son filmiyle sahne artık ‘Mısır Tanrıları’nın diyor. Söz konusu yapım genel çizgileriyle 50’lerin o ünlü ‘Seriyallerin altın çağı’na selam gönderiyor, dur durak bilmeyen bir serüven ruhunu sahneye taşıyor ama öte yandan da sinematografik olarak pek bir derinlik sunmadan adeta sırasını savıyor.
Malum Proyas, geçmişi itibariyle ‘The Crow’ ve ‘The Dark City’ gibi yapıtlarıyla dikkat çekmiş bir yönetmen. Hal böyle olunca kamera arkasında onun adını gördüğümüz her film, belli oranda heyecan yaratıyor. Son işlerinden ‘I, Robot’ ‘Fena değil’, ‘Knowing’ de ‘Eh işte’ kategorisinden filmlerdi. ‘Mısır Tanrıları’ (‘Gods of Egypt’) ise eğlendiren aksiyonlardan ama ‘Daha iyi olabilirdi’ türünden bir yargıyla ele alınması gereken yapımlardan birine dönüşmüş.
Önce kısaca öykü diyelim: Hani o bulmacalarda sık sık karşımıza çıkan ‘Güneş Tanrısı’ sorusunun karşılığı ‘Ra’ var ya, işte onun iki oğlundan Osiris Mısır’ı yönetmektedir. Adaletli bir Tanrı olan Osiris’in, tahtını oğlu Horus’a devretme töreninde ortaya çıkan kardeşi Set, ağabeyini öldürüp iktidara el koyar. Yeğeninin de gözlerini çıkarıp ıssız bir tapınağa sürer. ‘Fani’ Mısır halkının temsilcilerinden biri olan Bek ise ülkesinin eski günlerine dönmesi adına
Horus’a yardıma karar verir ve bu uğurda mücadele etmek üzere
harekete geçer...
Proyas, yönetmenlik açısından pek sırıtmayan filminde daha çok özel efektlere dayalı bir anlatımı tercih etmiş. Bedensel açıdan değişime uğrayan tanrıların yanı sıra devasa yaratıklarla bezeli öykü, kâh çöllerde kâh gökyüzünde bitmez tükenmez aksiyon vaat ediyor. Arada da Bek’le, tanrıların yardımıyla yeniden hayata dönmesini beklediği sevgilisi Zaya arasındaki ‘ölümsüz sevda’nın izlerini sürüyoruz (bu konuda da en çok ‘Aşk Tanrıçası’ Hathor’dan destek görüyor). Tanrı’yla insan (Horus-Bek yani) arasındaki ‘dengesiz ve de orantısız ilişki’ üzerinden espriler, her gece ‘karanlık güce’ karşı mücadele eden Ra’nın hınzırca saptamaları derken senaryonun birçok şeyi ti’ye alan tavrı, filmin öne çıkan
yanlarından.
Artvin yerine tanrılara göz dikerlerdi!
Oyunculuklara gelince, film bir zamanların Kral Leonidas’ı (‘300 Spartalı’) Gerard Butler’ı Tanrı Set rolünde karşımıza getiriyor. ‘Game of Thrones’un Jamie Lannister’ı Nikolaj Coster-Waldau’yu da Horus karakterinde izliyoruz. Öykünün fanilerinden Bek’te Brenton Thwaites, Zaya’da da Courtney Eaton oynuyor. ‘Aşk Tanrıçası’ Hathor’a Elodie Yung hayat vermiş. Avustralyalı büyük aktör Geoffrey Rush da Güneş Tanrısı Ra’da huzurlarımıza geliyor. Toparlarsak filmin kadrosu gayet tatminkâr, performanslar açısından bir sorun yok. Filmin sorunları başka tarafta... Mesela 127 dakikalık süresi, uzunluk anlamında bir sorun gibi. Basın gösterimi sonrası kimi sinema yazarı arkadaşlar, filmin özel efektlerini pek inandırıcı bulmadı. Bana kalırsa bu konuda ‘Mısır Tanrıları’nın bir sorunu yok. Ama genel olarak Alex Proyas’tan daha iyi bir film beklemek hakkımızdı,
karşımızdaki yapımın genel problemi bu bence.
Öte yandan ‘Mısır Tanrıları’, minikler de izlesin diye kanlı sahnelerden arındırılmış. Tanrılar’dan ise kan yerine ‘altın’ akıyor. Bu durumda da filmi Türkiye’den izleyenlerin aklına ister istemez, “Mısır’ın tanrıları iyi yırtmış, maazallah bu çağda yaşasalardı, zamanımızın ‘Altın avcıları’ Artvin yerine gözünü onlara dikerdi”den başka şey gelmiyor...
MISIR TANRILARI
Yönetmen: Alex Proyas
Oyuncular: Nikolaj Coster Waldau, Brenton Thwaites, Chadwick Boseman, Elodie Yung, Geoffrey Rush, Bryan Brown, Rufus Sewell ABD-Avustralya ortak yapımı
Romantizme ‘ısırık’ darbesi
Jane Austen’ın bizde ‘Aşk ve Gurur’ olarak bilinen ama orijinali itibariyle tam karşılığı ‘Gurur ve Önyargı’ olan ‘Pride and Prejudice’ romanı, yakın bir zaman önce (2009) Seth Grahame-Smith tarafından romantizmin sularından alınıp ‘Korku edebiyatı’nın sınırlarına dahil edilmişti. Amerikalı yazar benzer şekilde 2010’da kaleme aldığı ‘Abraham Lincoln, Vampire Hunter’da, bu kez de Amerikan Başkanı’nı ‘kan içiciler’in korkulu rüyası olarak karşımıza getirmişti. Söz konusu roman 2012’de sinemaya aktarılmıştı, şimdi sıra ‘Pride and Prejudice and Zombies’de. Bizde ‘Aşk ve Gurur + Zombiler’ çevirisiyle gösterime giren yapımda, Austen’ın klasik metnindeki karakterlerin korunduğunu görüyoruz. Lakin öyle bir öykünün içindeyiz ki, Bennet’lerden Elizabeth’le kibirli Darcy arasındaki girift ilişkinin yanı sıra dönemin Kraliyet İngiltere’sini tehdit eden zombilere de odaklanmak
zorunda kalıyoruz.
Yönetmenliğini Burr Steers’in üstlendiği yapım ‘ZAZ filmi’ sınırlarında dolaşsa da istediği etkiyi yaratamıyor (istediği etki ne, orası da muallak sanki). ‘Vampir Avcısı: Abraham Lincoln’ü Timur Bekmambetov çekmişti ve Rus (Kazak) yönetmenin rejisi belli bir seyir zevki sunuyordu, Steers’in yönetimi benzer bir etki yaratmaktan uzak.
Sonuç? Yer yer komik ve absürd sahneleriyle belli oranda çekici ama genel olarak vasat bir film olmuş ‘Aşk ve Gurur + Zombiler’.
DİĞER SEÇENEKLER
-Hulusi Orkun Eser’in yönettiği ‘Senarist’, kalemiyle kötülere karşı koyan bir yazarın öyküsünü anlatıyor.
-Bir canlı yayın sırasında işlerin kontrolden çıkması üzerine bir hikâyeye sahip olan ‘Çağrılan’ı Hüseyin Eleman yönetmiş. Oyuncular Akdora Akalın, Bahadır Karaca, Candaş Yılancı ve Meral Ceren Türk.
-Sessiz sakin bir kasaba, gizemli bir adamın gelmesiyle vahşi ve kanlı bir değişime sahne olacaktır. Lorenza Izzo, Ariel Levy ve Aaron Burns’ün rol aldığı ‘Zebani’yi Guillermo Ameodo yönetmiş.
Paylaş