Paylaş
Niye baba Fenerbahçeliyken çocuklardan büyük olanı Beşiktaşlı, küçüğü Galatasaraylı oluyor? Niye günün birinde dayı, yeğenini Galatasaray maçına götürdü diye orada burada “Ben Fenerbahçeliyilim” diyen ufaklık o günden itibaren sarı-kırmızılılara gönül veriyor? Niye, niye? Sorular çok ama cevaplar net değil. Bir karar anı var ve o anki yargınız, hayatınızın sonraki bölümüne yön veriyor. Değiştirme hakkınız var tabii ama hem kendinize yediremiyorsunuz hem de çoğu kez ‘bir çocukluk anısı’ diyerek sineye çekmek ve sonsuza değin o yolda yürümek daha doğru geliyor...
İşte bu türden yapılmış seçimlerin ardından benzer reflekslerle karşı tarafa düşmüş birine ‘Öteki’ muamelesi yapmak, nefret kusmak, işi şiddet boyutuna vardırmak; galiba asıl tuhaf olanı bu. Yine bildik hatırlatmaları sahaya süreceğim: Barça’lıyla Real’li, Everton’la Liverpool’lu, Boca’lıyla River’lı, Celtic’liyle Rangers’lı arasındaki rekabetin tarihsel, sınıfsal, dinsel kökenleri var ve oradaki nefreti belli ölçülerde anlamak mümkün ancak ya buradakileri? Neyse bunlar çok tali konular ve zaten hatırlattıkça suçlu siz oluyorsunuz?
GEZİ’DEN ÇIKAN BİR TAKIM!
Bu gereksizce birbirine nefret duyan ‘Düşman kardeşler’i bir noktada, belli bir hedefte, sevinçte ve tasada birleştiren toplumsal hareketi Türkiye geçen yaz yaşadı. ‘Gezi Direnişi’, farklı reflekslere sahip ama tememl derdi demokrasi olan vatandaşları belli noktalarda buluşturduğu gibi birbirlerine karşı duruşları belli olan taraftar gruplarını da bir anlamda birleştirdi. O güne kadar birlikte görülme, yan yana durma eylemini ancak yazılardaki idealize ifadelerde bulan formalar, renkler artık birlikte direnişin en önemli yapı taşlarında biri olmuştu. Her ne kadar eylemlere Trabzonsporlusu, Göztepelisi, A.Demirsporlusu, Karşıyakalısı, Dersimsporlusu, Akhisarsporlusu, Zonguldakporlusu, Bursasporlusu ve adını sayamadığım onca takım taraftarı bizatihi formalarıyla katılsa da ortaya çıkan görüntüler ‘İstanbul United’ kimliğinde sembolize edildi. Bu bir umut ışığıydı ve geleceğe dair atılacak dostlukların başlangıcıydı. Lakin ligde oynanan son derbi bu tür dostlukların için henüz ortada gerekli umut ışığının yeşermediğini, herkesin yine bildik ezberlerini sürdürdüğünü gösteriyor. Olsun, umut umuttur. Nitekim bu umut ışığı sinemada yansımasını buldu. Ferit Eslam ve Olli Waldhauer adlı iki genç yönetmenin imzasını taşıyan yapımda, yaşananlar adeta belgeleniyor. ‘İstanbul United’ adını taşıyan bu 88 dakikalık çalışma önceki gün İstanbul Film Festivali’nde gösterildi, umarım yolculuğu devam eden ve çok sayıda limana uğrar.
Naçizane benim de görüşlerimle katkıda bulunduğum ‘İstanbul United’, üç takımdan taraftarın hayata, futbola ve takım kimliğine bakışlarıyla yola çıkıyor ve bir noktadan sonra da Gezi dolayısıyla gerçekleştirilen oluşuma dikkat çekiyor. Kuşkusuz daha iyi bir çalışma olabilirmiş ‘İstanbul United’. Farkındayım, birçok izleyici tarafından da film yetersiz görüldü. Ama yine de özelliklere görüntüler açısından geleceğe bırakılacak önemli bir miras ve bu konudaki ilk adım olma özelliği taşıyor. Umarım sonraki adımlarla eksik parçalar tamamlanır...
Paylaş