Paylaş
Oyuna özgü bu türden ‘kenar süsleri’nden biri de eski takımına gol attığın zaman sevinç gösterisine soyunmamaktır. Ki bu, kendi geçmişine gösterdiğin saygı ve sevgi kadar, bu geçmişin uzantısı olan bir zamanlar seni sevip bağrına basan tribünlere karşı bir tür mahcubiyetinin ifadesidir.
Hoş ben konuya 23 Ekim tarihli yazımda ‘Vakurluk gösterileri’ başlığı altında da değinmiştim. Sneijder, Kadıköy’deki maçta Hollanda formasıyla Türkiye ağlarını havalandırmış ama hem ‘Ekmeğini yediği ülke’ye, hem de eski hocası Fatih Terim’e istinaden sevinç gösterisine girmemişti. Söz konusu yazıda İlhan Mansız’ın Ankaragücü formasıyla Beşiktaş’a, Mesut Özil’in Almanya formasıyla Türkiye’ye, Gabriel Batistuta’nın da Roma formasıyla Fiorentina’ya attığı golleri ve yüreklerinin bir yerinde duydukları ‘hüznü’ hatırlatmıştım.
EMENIKE VE BURAK
BU hafta da Emenike, benzer bir ruh durumunu Kardemir Karabükspor ağlarını havalandırdığında yansıttı. Öte yandan ‘Paralel evren’de ilginç bir olay daha yaşandı. Yine ‘Vakurluk gösterileri’ hatırlatmamda ismini andığım Burak Yılmaz, G.Saray formasıyla geçen sezon eski takımı Trabzon’a gol attığında sevinmemişti, lakin aynı oyuncu bu hafta yine eski göz ağrısının ağlarını, hem de iki kez havalandırdı. İlk golde bir hayli sevindi, ikincisinde ise takla bile attı.
Demek ki Burak Yılmaz’ın bu konuda başka standartları varmış, “İlk attığımda sevinmem ama sonrasında beni tutmayın” şeklinde... Latife yapıyorum elbet, sanırım bu sezon birçok maçta taraftarının yanı sıra her iki hocası Terim (G.Saray’da ve Milli Takım’da) ve Mancini’ye zaman zaman saç baş yolduran Burak Yılmaz, üzerindeki psikolojik yükün etkisiyle böyle davranmış olabilir (Ki yakın zamanda kendisiyle yapılacak bir söyleşide bu konuda bir açıklamada bulunacaktır diye bekliyorum).
AVRUPA, GÖR ONUR’U
ZAMAN zaman yazılarımda sıkça hatırlattığım bir espridir; yıllar önce (artık yayınına devam etmeyen ve ‘Four Four Two’yla aynı güzergâhta ilerleyen) ‘Totall Football’ adlı dergide bir dosya konusunun başlığı klasik İngiliz humoruyla yüklüydü: ‘Evet, pis bir iş ama biri yapmalı...’ Kaleciliği inceliyordu bu dosya... Oyunun en yalnız adamını yani... Bu haftanın kayda değer yan hikâyelerinden biri de ‘bağzı’ file bekçileriydi. Genel bir kanı vardır; ‘İyi kaleci maç kazandırır’ şeklinde. Bu haftanın ‘iyi kalecileri’ Trabzon-sporlu Onur Kıvrak ve F.Bahçeli Volkan Demirel’di.
Lakin gayretleri, yetenekleri ve çabaları maç kazandırmaya değil, takımlarının fark yememesine yaradı. Volkan muhtemelen futbolu sarı lacivertli formayla tamamlayacak. Onur ise henüz yolun başında ve bence uluslararası arenada kendisine yer bulabilecek bir yetenek. Sanırım 70’lerden beri bu ligden gidip dışarıda oynayan tek bir kalecimiz vardı, o da gittiği Barcelona’dan kötü anılarla bir an önce bu topraklara geri dönen Rüştü Reçber.
Kendi kuşağım adına konuşuyorum, Özcan Arkoç’u ansiklopedilerden okumuş, Yasin Özdenak’ın da Galatasaray sonrası Cosmos’ta oynadığı zamana denk gelmiştim. Yani yaklaşık 45 yıllık bir süreçte şimdiki kuşaklar sadece Rüştü Reçber’i hatırlıyorlar ! Peki ya Onur giderse Trabzonspor kalesi ne olacak? O konuyu da çözeyim hemen: Bence bordo mavililer 1461’den hatırladığımız Fatih Öztürk’e güvenebilir! Bizler de Onur sayesinde, yeni heyecanlara yelken açabiliriz...
BANKO YILMAZ VURAL!
ZORA düşen takımların can simidi misali sarıldıkları teknik direktörlerimiz enikonu bellidir futbol iklimimizde. Yılmaz Vural, Mesut Bakkal ve Hikmet Karaman üçlüsü, tehlike anında hemen devreye girerler. Bakkal, Torku Konyaspor’la anlaştı, Karaman da Kayseri Erciyesspor’un başına geçti. Vural, uzun süredir Premier Lig’den haber bekliyor ama o iş olacak gibi gözükmüyor.
Sergen Yalçın’ın Gaziantepspor serüveni ilginç bir döneme girdi, genç teknik adamın kırmızı siyahlı kulüple birlikteliği kongrede şimdiki yönetimin devam edip etmemesine bağlı. Velev ki Yalçın’la yollar ayrıldı, bahsettiğim denklem uyarınca Gaziantepspor için Yılmaz Vural’dan başka seçenek yok galiba ortada...
Paylaş