Paylaş
Hatırlayalım, bu sistemin ‘Muktedir’i konumundaki kişinin ‘Alo Fatih’ şeklinde simgelenen ifadesi, her şeyi dizayn etme çabalarının ‘Medya’ cephesindeki yansımasıydı. Bu haftaya da yine bir telefon konuşması damga vurdu.Hoş ‘arayan’ konumundaki Trabzon Başkanı Hacıosmanoğlu, takımlarının maçı öncesi hakem Bülent Yıldırım’a seslenirken ‘Ayar verme’ çabasından ziyade ‘Adalet isteği’ doğrultusunda telefona sarıldığını söylüyor ama ilginçtir, böyle bir isteğe soyunması tuhaf. Çünkü, zaten hakemin görevi sahadaki adaleti sağlamak değil midir? Bu durumda söz konusu konuşma “İşini doğru yap” anlamına geliyor.
SİSTEM YOLUNA DEVAM EDECEK
HACIOSMANOĞLU’nun hamlesi kuşkusuz bir geleneğin devamı... Bugüne kadar bu türden eylemler ‘iyi niyet’ adına yapıldı. Mesele ‘İyi niyet’le kalmadı, işin ucu sadece maç öncesi hakem uyarılarına değil devre aralarında ya da sonlarında savrulan tehditlere vardı. Hacıosmanoğlu da bütün bu sürecin farkında olarak hamlesini yaptı ve iş kamuoyuna yansıyınca da tartışılır oldu. Peki, bundan sonra ne olacak, adaletin uygulanmama ihtimaline inanan yine telefona mı sarılacak? Elbette... Çünkü bu düzen, bu tür dinamikler üzerinde yükseliyor. Muhtemelen Hacıosmanoğlu’na hak mahrumiyeti verilecek, belki maçları statta seyredemeyecek falan filan. Ama sistem kendi yoluna devam edecek.
GEREKSİZCE MÜCADELE!
PEKİ, çözüm? Çözüm, adaletine ve yaptırım gücüne inanılacak bir ‘TFF’ inşası. Kendi kulüp başkanlığı döneminde hiçbir konuda doğru dürüst sınav veremeyenlerin ‘TFF’ çatısı altında hangi sınavdan geçmesi beklenir ki? Ama tabii ki iş onlarla da bitmiyor, önceki federasyonlar da farklı modeller sunmadı ki. İşin özü şu: Bu topraklarda sistem her daim güçlünün, muktedirin yanındadır. Küçüksen, zayıfsan, başka bir renksen zaten sana hayat hakkı yoktur. Mesele birkaç büyük etrafında döner, onların sorunları, dertleri önceliklidir. Ama asıl kötü olan şudur: Mesela bugün siyasi düzlemde ‘Başkanlık sistemi’ tartışılıyor. Asıl ‘Başkanlık sistemi’ne futbolda yıllar önce geçilmiştir. Ortaya atılan modele karşı olanlar, aslında kendi camiaları için o modelin hayalini kurarlar. Onca eylem ve özlem de asıl model gibi davranabilme çabasıdır.
Öyle davranılabildiği ölçüde sistemde tutunabilme imkânı olduğu empoze edilmiştir hep. Sonuçta yoktur kimsenin birbirinden farkı... Böyle olunca da ‘Farklı renklerin dostça mücadelesi’ bir reklam spotundan öteye gitmemektedir.
SİSTEM İÇİN ALTERNATİF: ATLETICO
EVET, belki bütün dünya futbol iklimlerinde bu türden ikili-üçlü yapılar vardır. Ama mesele bu düzenler içinde de farklı bir ses olabilmektir. Bu açıdan somut bir örnek vermek istiyorum: Simoene önderliğindeki Atletico Madrid sistem içi farklı bir sestir.
Real-Barcelona dükalıklarına karşı bir alternatif yaratmıştır. Kişisel beklentim mesela Şenol Güneş eliyle bu türden sisteme kafa tutabilen cepheler yaratabilmektir. Varsın yine genel zihniyet içinde ‘Büyük’ namlı takımlar iktidarlarını sürdürsünler ama arada bir başka çiçeklerin filiz verdiğini görebilelim (Bursa’nın şampiyonluğu bu yüzden önemliydi, keşke bayrağı başkaları da devralabilseydi).
Ve en önemlisi futboldaki ‘Başkanlık sistemi’nin alternatifsiz olmadığını bilmek. “Böyle giderse takımı havuzdan çekerim”le “Penaltı verilseydi çekerdim”in ya da geçmişteki, “Gerekirse PAF takımıyla sahaya çıkartırım” söyleminin aynı modelin farklı gibi görünen cümleleri olduğu aşikâr. Asıl güzellik, bu türden duvarları yıkmak...
‘Başkanların değil oyunun asıl emekçilerinin hâkim olduğu bir futbol düzeni dileğiyle’ diyerek gerçeklikten uzak (!) bir temenniyle bitireyim bu faslı...
Paylaş