1) PAN’IN LABİRENTİ / EL LABERINTO DEL FAUNO
Düşlerin parlayıp söndüğü yerde12 yaşındaki Ofelia’nın dul bir terzi olan annesi, faşist diktatör Franco’ya hizmet eden bir yüzbaşıyla evlidir. Ofelia bir peygamberdevesi sayesinde başka bir evreni keşfeder. Guillermo del Toro’nun filmi, siyasal bir arka plan eşliğinde fantastik serüvene davet ediyor. Bu yapım, bence 2000’lerin ilk 10 yılına damga vuran filmlerin en iyisiydi.
2) GLADYATÖR / GLADIATORBir nevi Spartacusİtibarlı General Maximus’un yükselişi, İmparator Marcus Aurelius’un oğlu Commodus tarafından engellenir. Ailesini kaybeden ve ölümden dönen general, ayakta kalma savaşını ‘gladyatör’ olarak sürdürecektir. Ridley Scott imzalı bu epik yapım, geçmişin ihtişamlı tarihsel yapıtlarının ruhunu zamanımıza taşıyor. Başrol Russell Crowe da ‘Gladyatör’le ‘yıldızlar ligi’ne yükselmişti.
3) DÖNÜŞ / VOSVRASHCHENIYEDevlet ‘Baba’...Anneleri bir sabah “Baba uyuyor” der. Hiç görmedikleri babalarının geri dönüşüyle sarsılan iki erkek kardeş... Günümüz Rus sinemasının Sokurov’la birlikte en iyi ismi Andrey Zvyaginstsev’in ilk başyapıtı. Bu bir yol filmi midir ya da Shakespeare’den bir trajedi mi ve baba ‘devlet’i mi temsil ediyor? Hepsi ve daha fazlası...
4) GÖZLERİNDEKİ SIR / EL SECRETO DE SUS OJOS
Gözler kalbin aynasıdırBir savcılık müfettişi ve saplantı haline getirdiği bir davayı çözmek için sürdürdüğü çaba. Arjantinli Juan Jose Campanella’nın, ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında Oscar’a uzanan yapıtı, hesaplaşması arasına romantizmi, tutkuyu, saplantıyı, suskunluğu katıyor ve bütün bunları ‘gözler’ üzerinden anlatıyor. Film, daha sonra Hollywood’a taşınmış başrollerini Julia Roberts ve Nicole Kidman paylaşmıştı.
5) BEYAZ BANT / DAS WEISSE BAND Faşizmin ergenlik dönemi...Son dönem Avrupa sinemasının vicdanı gibi hareket eden Michael Haneke’nin 2009’da Cannes’da ‘Altın Palmiye’ kazanan siyah-beyaz yapıtı, 20’nci yüzyıl başında küçük bir Alman köyünde geçiyor ve dünyanın başına bela olan meselelerin kökeninde dolaşıyor. Usta yönetmen filminde Nazizme olan sevdanın, 1930’larda fırça bıyıklı ‘vatandaşı’nın ortaya çıkmasıyla değil, yüzyıl başındaki bu ‘hayali’ köy modelinde görüldüğü gibi yavaştan filizlendiğini ve nihayetinde Hitler’le ürünlerin alındığını ima ediyor.
6) BAŞKALARININ HAYATI / DAS LEBEN DER ANDEREN
YABANCI YAPIMLAR
1) ARAKÇILAR / MANBIKI KAZOKUKendileri fakir, gönülleri zengin…
İşte size gelgitler içinde savrulan ve topluma kıyısından tutunmaya çalışan bir grup insanın çok özel öyküsünü anlatan bir başyapıt. Küçük çaplı hırsızlıklarla hayatını kazanan bir aile ve dışarıda bulup aralarına kattıkları küçük bir kız çocuğunun yaşadıkları odağında gelişen Hirokazu Koreeda imzalı yapım, hiç çıkmamacasına yüreğinize işliyor. ‘Arakçılar’ aile özlemi üzerine, adeta son derece modernist bir Kemalettin Tuğcu öyküsü tadında.
2) BÜYÜK BALIK / BIG FISHBüyüklere masallar
Amansız hastalığa yakalanan, üç yıldır hiç konuşmadığı babasının yanına döndükten sonra, anlattığı hikâyelerin gerçekliğinin peşine düşen bir adam… Tim Burton’ın olağanüstü fantastik dünyasının, bir baba-oğul dramıyla buluşması. Usta yönetmenin büyüklere yönelik masallarının belki de en derini. Filmin çok güzel bir sloganı vardı: ‘Hayatın kendisi kadar büyük bir macera’.
3) ŞAHANE HAYAT / IT’S A WONDERFUL LIFEKoruyucu meleğim sağ olsun…
Kimi olaylar yüzünden intiharın eşiğe gelen George Bailey, köprünün kenarında eylemini gerçekleştirmek üzereyken ‘koruyucu’ melek Clarence belirir ve onu kararından vazgeçirmek üzere bir oyuna davet eder… Sinema tarihinin klasiklerinden olan bu Frank Capra başyapıtında ailesini toparlamaya çalışan bir babanın hikâyesi zarifçe ve fantastik bir şekilde anlatılıyor. Başrolde Amerikalı efsanevi aktör James Stewart var.
4) NEŞELİ GÜNLER / THE SOUND OF MUSIC
1) TATLI BUDALA / THE PARTYDaha sakarını bulamazsınız!
Figürasyonunda yer aldığı ve darmadağın ettiği bir savaş filmi setinin ardından camia tarafından kara listeye alındı. Amma velakin yanlışlıkla davet edildiği ünlü bir Hollywood yapımcısının partisinde de ‘yıkıcı tahribatına’ devam etti.Hint kökenli Hrundi V. Bakshi adlı oyuncunun kahkahalara boğan serüveni... Blake Edwards’ın defalarca izlenmeyi hak eden 1968 tarihli başyapıtında ‘Pembe Panter’ serisiyle de tanınan, bütün zamanların en iyi komedi oyuncularından Peter Sellers başrolde. Borazan, ayakkabı ve mikrofon sahneleri müthiştir.
2) BUGÜN ASLINDA DÜNDÜ / GROUNDHOG DAYDön, dolaş, yine bana gel…
Yerel bir şenlik için gittiği kasabada aynı günün içine sıkışan bir hava durumu spikeri… Bu derin yapımda ‘kibirli’ ana karakter tekrarladığı günün sınırları içinde Charles Dickens’ın ‘Scrooge’u türünden bir dönüşümü yaşar. Harold Ramis’in 1993 tarihli bu muhteşem filminde modern Amerikan sinemasının en iyi komedyenlerinden Bill Murray’nin her zamanki muhteşem performansına Andie MacDowell eşlik ediyor.
3) BRIAN’IN HAYATI / LIFE OF BRIANLidersiz yapamayız…
Sürrealist mizah anlayışıyla sinemaya damga vuran Monty Pyton ekibinin en tanınmış filmi... Hz. İsa’nın komşusu olarak doğan Brian Cohen, büyür ve günün birinde yanlış anlaşılmalar sonucu ‘Mesih’ ilan edilir. Yönetmenliğini Terry Jones’un üstlendiği film, tutuculuk ve fanatizm gibi meselelerin yanında, sürekli kendi içinde bölünen sol fraksiyonlara ve teoriden pratiğe geçemeyen reflekslere de göndermelerde bulunuyor.
4) YUMURCAK / THE KIDSokakların kanunu
Genç ve yalnız bir anne çocuğunu zenginlerce büyütülmesi için lüks bir arabaya bırakır. Lakin araba hırsızlar tarafından kaçırılır ve bebek bir sokak serserisi tarafından sahiplenilir.
1) Annem Hakkında Her Şey / Todo sobre mi madre
Oğlum için...…
Pedro Almodovar, kariyeri boyunca modern zamanların melodramlarını perdeye taşırken içerik ve görsel anlamda son derece renkli ve farklı dünyalarda gezindi. Çarpıcı kadın portreleriyle süslediği ‘Annem Hakkında Her Şey’ ise oğlu Esteban’ın trajik ölümünden sonra bulduğu bir günlükle kaybettiği evladının hayatındaki kimi eksik parçaların peşine düşen hemşire Manuela’nın hikâyesini son derece zarifçe anlatıyor. Kimi eleştirmenlere göre ‘20. yüzyılın son büyük filmi’ kabul edilen yapım, bir doğum metaforu etrafında gelişirken öyküsü itibariyle hem ‘öteki’ yaşamlara uğruyor hem de sinemanın kimi klasiklerine göndermelerde bulunuyor.
2) Sophie’nin Seçimi / Sophie’s Choice
En acılı seçim!
Yıl 1947. Genç bir yazar adayı olan Stingo, Brooklyn’de Yahudilerin yaşadığı bir pansiyona yerleşir; burada Nathan ve Auschwitz’den kurtulan Polonyalı Sophie’yle tanışır. Zamanla da kadının trajik sırrına vâkıf olur… İnsanlığın en derin acıları ve kötülüğün sınırsızlığı üzerine bir yapıt olan, Alan J. Pakula imzalı çalışma, William Styron’un romanından sinemaya uyarlanmıştı. Her daim muhteşem performanslarıyla hatırladığımız Meryl Streep de filmdeki Sophie rolüyle ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında, kariyerindeki ikinci Oscar’ı kazanmıştı.
3) Ana ve Oğul / Mat I syn
1) YARATIK / ALIENBilmediğin gezegende işin ne?Sigourney Weaver kariyeri boyunca 'Teğmen Ripley' karakterini dört kez canlandırdı.
Bir kargo gemisi dönüş yolculuğundayken yakınından geçtiği bir gezegenden sinyaller alır. Mürettebatın bir kısmı aşağı iner ama geriye döndüklerinde büyük bir felaketi de yanlarında getirdiklerini fark ederler... Uzayın boşluğunda sınıfsal meseleler, şirket politikaları, ‘robotik’ dertler, üst düzey gerilim ve meseleye el koyan kadının gücü... 1979 tarihli film bence bütün zamanların en iyi gerilimli bilimkurgusudur. Yönetmeni Ridley Scott, daha sonra aynı sulara döndüğünde yarattığı bu mitin eksenini ruhani sınırlara taşımıştı.
2) 2001: UZAY MACERASI / 2001: A SPACE ODYSSEYİnsanlığa bir ‘HAL’ler oluyorArthur C. Clarke’ın ‘The Sentinel’ adlı yapıtından Stanley Kubrick sinemaya uyarladı. İlk gösterildiği (1968) dönem tuhaf bir yapıt olarak nitelendirildi. Sonra değeri anlaşıldı. Öykünün geçtiği uzay istasyonundaki devasa bilgisayar HAL 9000, en unutulmaz karakterlerden.
3) BIÇAK SIRTI / BLADE RUNNERKim robot, kim insan belli değil!Yıl 2019... Büyük şirketlerin ürettiği insansı robotlar başkaldırmıştır. Sistem için çalışan Rick Deckard peşlerine düşer. Philip K. Dick’in öyküsünden uyarlanan Ridley Scott imzalı filmde (1982) Harrison Ford ve Rutger Hauer’li yağmurlu sahne muhteşemdir.
4) E.T. (THE EXTRA-TERRESTRIAL)Evim, evim, güzel evim...Steven Spielberg’ün ‘düşman uzaylı’ algısını tersyüz eden ve ‘öteki’yi çocukların gözünden anlatan sımsıcak bilimkurgusu. Büyüklerin bir türlü göremediği, minik Elliot ve arkadaşlarınınsa geldiği gezegene dönmesi için büyük çaba harcadığı dünya dışı yaratığın öyküsünü anlatan film, bir anlamda yönetmeninin ‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’ adlı çalışmasının da devamı niteliğindeydi.
5) SOLARISNe geçmiş tükendi ne yarınlar...Sularla kaplı Solaris adeta kendine ait bilinci olan bir gezegendir ve üzerindeki insanların zihinleriyle oynar. Yaşananları araştırmak üzere gelen psikolog Kris Kelvin de çok geçmeden gezegenin etkisi altına girer. Stanislaw Lem’in romanından uyarlanan filmde Andrey Tarkovski sinema tarihinin en felsefi bilimkurgularından birine imza atar. Aynı yapıt 2002’de Steven Soderbergh tarafından da beyazperdeye taşınmıştı.
6) YILDIZ SAVAŞLARI: YENİ BİR UMUT / STAR WARSGüç seninle olsun!İmparatorluk, isyancı güçler, Prenses Leia, Luke Skywalker, Han Solo, Darth Vader, Obi-Van Kenobi, Jedi Şövalyeleri, R2-D2, C-3PO... Koca bir evrene, sinema tarihinin en uzun ve en çok para getiren serisini başlatan efsane bir ilk adım. George Lucas, bilimkurgusal bir masal anlatsa da aslında ortaçağ ritüellerini ve Western öğelerini harmanlıyordu. Sonra seri uzadıkça uzadı ama en azından benim kuşağım için 1977 tarihli bu ilk filmin tadı her daim korundu.
7) YAPAY ZEKÂ / A.I. ARTIFICIAL INTELLIGENCE
1-Baba Üçlemesi /The Godfather TrIlogy
En ‘baba’ seri!Sinema tarihinin popüler kültürdeki yeri belki de en derin serisi... Corleone ailesindeki kuşaklar arası değişimle birlikte mafyanın iç işleyiş kuralları tarafından biçimlenen hayatlarında gezinen üçleme, Mario Puzo’nun romanından sinemaya uyarlanmıştı. Francis Ford Coppola’nın klişeleri muazzam şekilde kullandığı seride Marlon Brando, Al Pacino, Robert De Niro, Diane Keaton, Thalia Shire, Andy Garcia gibi isimleri izledik, Nino Rota’nın unutulmaz müziğine kulak verdik. Serinin en büyük günahı, mafyayı, destansı bir anlatımla adeta yüceltmesiydi.
2-Üç Renk Üçlemesi / TroIs couleurs trIlogIe
Özgürlük, eşitlik,kardeşlik...Fransız bayrağının üç renginin (mavi, beyaz, kırmızı) temsil ettiği değerlerde, yani özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temalarında dolaşan üç unutulmaz film... Büyük usta Krzysztof Kieslowski’nin şiirsel anlatımıyla bezeli, ahlaki ve sosyolojik metaforlarla yüklü bu muhteşem serinin duraklarında Juliette Binoche, Julie Delpy ve Irene Jacob’u izliyoruz. Zbigniew Preisner’in muhteşem müziği de filmler kadar hafızalardaki yerini almıştır.
3-The MatrIx Üçlemesi /
The MatrIx TrIlogy
Mavi hapı alırsan hikâye biter!
Dolayısıyla kentin kültürel hafızasındaki yeri bir kez daha işlevini sürdürmüş olacak, birçok sinemasever yeni ve kimi eski (klasik) filmlerle dolu bir maratonu bitirmenin coşkusuyla serüvenlerine kaldıkları yerden devam edecekti.
Hoş, kaç ‘Nisan’dır ‘Emek’sizdi festival, bu yıl ise İstanbul aynı zamanda festivalsiz de kaldı.
Ve derken bu ortamda bir eski dost, bir büyük festival abidesi de aramızdan ayrılıp gitti.
Pazar günü Hikmet Abi’yi kaybettik.
O Hikmet Abi ki, bir festival ikonuydu, bir Beyoğlu fenomeniydi. Her şeyden önce Emek Sineması ondan sorulurdu.
Resmi sıfat bakımından o büyük mabedin müdürüydü ama her şeyden önce gerçek bir ‘emekçi’siydi.
1-Gerçeğin Parçaları WInter’s BoneBabamı arıyorum...
Missouri kırsalında bir yandan kayıp babasını arayan bir yandan da bütün yükünü üstlendiği ailesinin ayakta kalması için çabalayan 17 yaşında bir genç kız. Debra Granik’in usta işi anlatımı ve muhteşem atmosferi eşliğinde bize geleceğin ışıltılı yıldızı Jennifer Lawrence’ı da tanıtan, etkileyici bir ‘taşradan çıkışsızlık’ hikâyesi.
2-Şüphe / BeonIng
İlişkiler üçgeni
Yakın dönemden çarpıcı bir gençlik ve sınıfsal ilişkiler filmi. Güney Koreli Lee Chang-dong imzalı yapımda yazar olmak için çabalayan bir genç, tutulduğu kızın peşinden sürüklenerek kendini ait olmadığı sularda bulur. Murakami’nin ‘Barn Burning’ adlı öyküsünden yola çıkılarak çekilen film, ünlü klasik ‘Muhteşem Gatsby’den de göndermeler içeriyor.
3-whıplashBu hocaya yaranılmaz!
Manhattan’daki bir konservatuvarda eğitim alan genç davulcunun disiplin takıntılı hocasıyla yaşadığı zorlu süreç. Damien Chazelle’in bu yapımında ikili arasındaki çekişme belli noktalardan sonra gerilimli bir psikolojik savaşa dönüşüyor. Filmde, Miles Teller ve JK Simmons’ın performansları, eskilerin deyimiyle ‘görmelere seza’.
4-Milyoner / Slumdog MIllIonaIre