Paylaş
Böyledir bu dünyanın düzeni, sahne bir devinimdir; Bugünün yıldızı, dünün hatırası olur... Peki koskoca bir yıl geride ne bırakarak göçüp gidiyor aramızdan?
Gerçi üzerinde yaşadığımız bu topraklar hafızasından sorumlu olmayanların, yaptıklarının hesabını ödemeyenlerin ve her seferinde, “Önümüzdeki maçlara bakalım” diyenlerin çokça bulunduğu bir coğrafyaya ait. Ama biz yine de kendi maçımıza ve performansımıza bakalım derim...
BİR TEK ARDA TURAN
‘AYAK topu’ malum en büyük sevdamız. Lakin bu sevda yine bir başka malumun ilamı: Tutkumuzun başarısal karşılığı yok. Daha doğrusu evrensel sularda yok. Bakın dünya üzerindeki yıl son değerlendirmelerine; tek bir ismimiz var listeye girebilen, Atletico Madrid formasıyla kariyerinin en iyi dönemini yaşayan Arda Turan. Hoş, ilginç de bir özelliğimiz var; biz zaten iç suların yolcusuyuz. Dışarısı bizi ilgilendirmez; çünkü onlar adı üzerinde ‘Dış mihrak’tır, ‘lobi’dir, bizi sevmez, kıskanır, çekemez, korkar, sürekli arkamızdan iş çevirirler. Bu yüzden de içerinin hâkimi, efendisi, en iyisi olmak önemlidir. Bu yüzden de kupkuru bir lige, tat vermeyen oyuna, coşkusunu yitirmiş tribünlere rağmen sektör her daim ‘Gibi gibi’ yapar. Maksat ‘şov’un bir şekilde sürmesi, her bir olumsuz şeyin halının altına süpürülmesidir...
YA İÇ DENGELER?
Ya iç dengeler? Şampiyon, yerinde rahat durmaz kendisini mutlu sona ulaştıran teknik direktörüyle yollarını ayırır, ezeli rakibi yaklaşık bir yılda tam dört teknik direktör değiştirir ve bunlardan İtalyan olan ikisini, “Her hafta sahaya farklı 11 çıkarıyor” diye topa koyar futbol kamuoyu ve özellikle o takımın kalemşorları. Eski günlerin uzağındaki bir başkası kafa karışıklığını kadro karışıklığına yansıtır ve onca transfere rağmen yolu bulmakta zorlanır. Teknik direktöründe ısrar eden bir başkası ise bunun ödülünü en heyecanlı maçları sunmakla gösterir. Lakin o cephede de bir yönetim vardır ki, kendi taraftarını ‘Darbeci’likle suçlayan dünyanın en saçma davasını görmezden gelir, sustukça susar. ‘Anadolu’ şemsiyesinde toplananlar ise ‘Altıncı şampiyon’un adını telaffuz etmekten uzaktır yine ama en azından ‘Beşinci’ unvanına sahip olan sonuç değil ama güzel futbol vaat etmektedir.
ÇALHANOĞLU SEÇENEĞİNİ HEBA EDEN KRİZ
BÜTÜN bu tablonun bileşkesi konumundaki ‘Milli Takım’ ise son dönemlerin en kötü ifadesidir. Yer aldığı grubun en vasat ekiplerinden biri görüntüsü vermekte, yakın geleceğe dair bir umut ışığı yaymamaktadır. Gerçi biliyorum ki benim gibi oyunu sadece gündelik başarı kıstasıyla açıklamayanlar da var bu topraklarda, onlar adına şunu talep edebilirdim: Bu takım hiç değilse yarını kurma yolunda bir adım olsun, örnek vakalar sunsun. Nerde? Gökhan Töre’den çıkıp dallanıp budaklanan bir kriz vardı ki, yönetilemedi ve bugün için Bundesliga’nın en heyecan verici oyuncuları arasında yer alan Hakan Çalhanoğlu seçeneği heba edildi. Keşke yetiştiği toprakların sahipleri onu kullansaydı da Dünya, Löw yönetimindeki Alman teknolojisiyle yeni bir yıldıza tanıklık etseydi. Nitekim ‘Germenya’ cephesindekiler, ellerinden kaçırdıklarına üzüldükleri tek ismin Çalhanoğlu olduğunu çoktan deklare ettiler.
İZLER DAHA KALICI OLSUN
Peki yeni yıl ne vaat edecek? ‘Üç büyükler’ arasında geçecek bir şampiyonluk yarışı ve iki zorlu ekiple (Liverpool ve Napoli) eşleşen Avrupa şubelerinin yola devam edip etmeyeceklerini gösterecek dört maçlık bir heyecan serisi... Mili Takım kanadı ise deplasmanda Hollanda karşısında muhtemelen ‘kader maçı’na çıkacak, alınacak kötü bir sonuç “Hedefimiz 2018 Dünya Kupası” cümlelerini öne çıkaracak... Umarım 2015’in izleri, 2014’den daha derin ve kalıcı olur...
Paylaş