Mart’ın 18’inde Rize’de yoğun kar yağışı altında oynanan, 20’de başlayıp 21:45’te bitmesi gerekirken 20:20’de start alıp 22:20’ye kadar süren zorlu bir maçtı gerçekten. Oyun, saha çizgilerini belirginleştirme maksadıyla defalarca kesildi. Gerek görüş mesafesi, gerekse topun zemindeki hareketi olağanüstü sıkıntılıydı. Asla maçı oynatma kararı alan hakem Volkan Bayarslan’ı suçlamıyorum. Zira kar seviyesi öyle bir noktadaydı ki, ne maçı iptal edecek kadar fazla, ne de rahat futbol oynanacak kadar azdı yağış! O yüzden mücadele seviyesi çok yüksek ama futbol kalitesi düşük bir maç izledik haliyle.
BİLDİĞİMİZ GİBİ DEĞİLDİ
Trabzonspor’da hem milli maç arası, hem de 15 gün sonraki Beşiktaş derbisi öncesi bir tutukluk olduğunu söyleyebiliriz belki. Hava ve saha şartları da malum. Ahmetcan, Siopis, Djaniny, Visca gibi sahada standardını koruyan oyuncular vardı ama bildiğimiz akışkanlıkları yoktu dün.
Rizespor’sa özellikle ikinci devrede çok savaştı, Bülent Korkmaz da oyuncu değişiklikleriyle müsabakanın rüzgarını ev sahibi ekip lehine çevirmeyi başardı. Bu maça, bu hava şartlarına alışık Pohjanpalo ile başlamak daha doğru olabilirdi, ama Finlandiyalı forvete müsabakanın kaderini değiştirmek için 40 dakika yetti.
GÜLÜMSETEN 2 DETAY
Bu zorlu şartlarda yüzümüzde gülümseme bırakan iki detaya değinmeden edemeyeceğim.
1- Karla kaplı zeminde müsabakanın oynanabilmesi için maç öncesi sadece stat görevlilerin değil, tribüne gelen sporseverlerin de seferber olmaları. Sahanın içinde onlarca vatandaşın imece usulüyle temizlik yapmaları ve müsabakanın 20:20’de başlamasına katkı vermeleri.
2- Cisse, 35’inci dakikada kayıp yerde oturup topu sakladığında, Ahmetcan’ın nazik müdahalesi. Genelde bu tarz pozisyonlarda ayaktaki oyuncunun yerde topu saklayana karşı acımasız müdahalelerine alışığızdır. ahmetcan’ın orada rastgele tekmeler saklamak yerine, dikkatle Cisse’nin bacaklarının arasından topu kazanmak için gösterdiği çaba beni çok mutlu etti. Türk futbolu sadece harika bir stoper değil, iyi kalpli, centilmen de bir sporcu kazanıyor. Bravo Ahmetcan...
İki gün önce Emirates’te Arsenal’ı yenerek 9 maçlık bir galibiyet serisi yakaladı Liverpool. Basın toplantısında Klopp’a “Bu momentum sizi şampiyonluğa götürür mü” diye sordular. Klopp’un cevabı felsefiydi:
“Momentum dediğiniz yeryüzünün en kırılgan çiçeği. Ölmesi için sadece üzerine bir kez basılması yeterli.”
9 DAKiKALIK HEYECAN
Dün 28’de sağdan gelen kornere Marcao uçarak kafayı vurduğunda o sözler geldi aklıma. Ve Pedri’nin golüne kadar, dokuz dakikalık büyük bir heyecan yaşadık doğrusu. Barcelona 2022’de olağanüstü bir momentum yakalamıştı gerçekten.
Ama Camp Nou’daki sessiz gecenin ardından dün 28’de golü yediklerinde gerçekten de o momentumlarının kırılganlaştığını gördük birkaç dakikalığına. O dakikalarda mavi formalıların öfkesi arttı, bireysel hatalar sıklaştı.
PEDRi SAHNEYE ÇIKTI
Xavi bile sanki moralsizdi birkaç dakikalığına kenarda. Ama 37’de uluslararası bir yıldız, 2020’lerin futboluna damga vuracak genç adam Pedri sahneye çıktı. Solo golünü attı. Ve o dakikada fişini çekti maçın.
BiR BOY BÜYÜK
Domenec Torrent’in Beşiktaş derbisine çıkarken elinde iki farklı oyun opsiyonu vardı:
Birisi, ligdeki sekiz maçın 5-6’sında uygulamaya çalıştığı dominant oyun. İç saha oyunu. Diğeriyse perşembe akşamı Avrupa Ligi’nde Barcelona’ya karşı uyguladıkları geçiş oyunu. Geride organize duran, rakibinin tamamlayamadığı hücumlarda hızlı çıkan bir pragmatik strateji.
BARCELONA’DA OLAN BARCELONA’DA KALIR
Torrent, Beşiktaş’ın Sivasspor ve Başakşehir maçlarındaki harika oyunundan çekinmemiş belli ki.
Oyun tercihini birinciden yana, dominant futboldan yana kullandı.
Torrent, “Barcelona’da olan Barcelona’da kalır” dedi bir bakıma! Bence tebriki de hak ediyor bu tercihinden dolayı. Özellikle ilk 45’te Galatasaray sezonun en iyi oyunlarından birini oynadı. Sahanın her yerinde üstündü, önde bastı, rakibini defalarca hataya zorladı. Neredeyse hiç pozisyon vermedi. İlk devreyi de yüzde 55 topla oynayarak, şutlarda 11-2, rakip ceza alanında topla buluşmada 19-5 gibi ezici üstünlükler kurarak bitirdi. İki farklı haklı bir üstünlükle girdi içeriye. İkinci devrede gerek Beşiktaş’ın yenileri, gerekse Galatasaray’ın vites küçültmesiyle maçın tonu değiştiyse de, skoru korumayı bildi Torrent’in talebeleri.
NELSSON-MARCAO FARKI
Galatasaray’da Nelsson-Marcao yine kusursuza yakın oynadılar. Mustafa Muhammed-Kerem Aktürkoğlu uyumlarıyla dört net pozisyon yarattılar, ikisini attılar. Ancak ilk iki ay sonunda “Torrent bu takımda neyi değiştirebildi” sorusunun cevabı sanki kanatlarda gizli. Torrent geldikten sonra bekler ve açıkların aynı koridorda kalmamaları, Galatasaray’daki en önemli gelişim.
Beşiktaş’ı Devler Ligi sürecinde sakatlıklar mahvetti. Galatasaray da zor bir fikstür oynuyor şu an. Yeni sezondan tezi yok: Ligi iki hafta geriye kaydırmalıyız, temmuz sonunda başlatıp nisan sonunda bitirmeliyiz. Karışık fikstür modeline geçmeliyiz, iki Avrupa maçının arasında asla bir hafta içi lig fikstürü olmamalı.
Bu sezon 21-23 Eylül hafta içine lig maçı koymayı kim akıl ettiyse Türk futboluna ihanet etti. Bu derbinin de Avrupa Ligi son 16 maçları arasına konması doğru değildi. Bu aşamada Galatasaray da, Beşiktaş da olabilirdi. Bu ülkede çeyrek yüzyıldır fikstür gibi basit bir meselenin bile doğru yapılandırılamıyor olması çok acı.
Türk futbolunda çok kritik bir süreçten geçiyoruz gerçekten. Bir aydır yayın ihalesi konuşuyoruz. Ve birileri konuyu manipüle ediyor. Katarlılar lige 2,1 milyar TL değer biçmişler, teklif vermişler... Peki 2,2 milyar teklif veren var mı? Yok... 1 milyar veren var mı? O bile yok. Saran’la TRT’nin toplam teklifi 800 milyon TL civarında... Beş sene önce KDV dahil 590 milyon dolar olan ligin değeri şu anda 140 milyon dolar seviyesine gerilemiş. Esas tartışılması gereken konu bu değil mi? Beş yılda bu ligin değerini nasıl dörtte birine düşürmeyi başardınız? Mart ayında hakem klasmanı açıklamanın esas sebebi, ligin değerinin nasıl beş paralık edildiğini unutturmak mı?
GALiBiYETE GiDEN HER YOL MUBAH!
Bugün Süper Lig’in en büyük derbilerinden biri oynanacak. Ben çocukken bu maçlar birer futbol festivaliydi benim gözümde. Maç saatine kadar büyük bir heyecanla geçerdi o günümüz. Bugünün çocuklarına bakıyorum, tek istedikleri şey kazanmak... Üstelik haklı ya da haksız kazanmaları fark etmiyor; galibiyete giden her türlü yolu mubah görüyorlar. Bu ülkede kimse mutlak adalet istemiyor; kendilerine imtiyaz, başkalarına adalet istiyor en fazla!
KiMSE BiZiM GiBi GARiP SEBEPLERLE 20-21 TAKIMLI LiG OYNAMIYOR
Süper Lig’de bu sezon 20 takımlı oynandığı için 4 hafta içi fikstürü olması gerekiyordu. Onlardan birini 21-23 Eylül hafta içine koydular ve o da iki Avrupa maçının ortasına denk geldi. Malumunuz grupların ikinci hafta maçlarında Beşiktaş, Ajax deplasmanına 13 eksikle çıktı. Çünkü bu kritik süreçte bir de hafta içine lig maçı koyarak 3 İstanbul büyüğünü 22 günde 7 müsabaka oynamaya zorladık. Beşiktaş 11 Eylül’le 2 Ekim arasında Malatya, Dortmund, Antalya, Adana Demir, Altay, Ajax, Sivas’la oynadı. Galatasaray aynı takvimde Trabzon, Lazio, Alanya, Kayseri, Göztepe, Marsilya, Rize ile karşılaştı. “İngilizler, Almanlar da benzer fikstürü oynuyorlar” argümanı artık doğru bir söylem değil bence. Bizim esas rakiplerimiz arasında sayabileceğimiz İsviçre ve Hırvat Ligi 10, Danimarka, Avusturya ve İskoçya 12, Yunanistan 14, Çekya ve Sırbistan 16 takımlı. Kimse bizim gibi garip sebeplerle 2021 takımlı lig oynamıyor!
HAFTA iÇi FiKSTÜRÜNE iHTiYAÇ DUYMALALIYIZ
BUGÜN oynanacak derbi mücadelesinde sahaya Süper Lig’in en fazla şut çeken iki takımı çıkıyor. Ama enteresandır, şut istatistiğinde lider olan iki ezeli rakip, puan tablosunda o seviyelerde değiller.
Süper Lig’de ilk 28 haftanın sonunda Beşiktaş ve Galatasaray 421’er şut denemesiyle zirvedeler. Ancak bu şutlardan Beşiktaş sadece 42, Galatasaray da yalnızca 37 gol çıkarabildikleri için puan cetvelindeki pozisyonları pek iç açıcı değil.
Madalyonun diğer yüzü de enteresan gerçekten: Siyah beyazlı takım, ligin ilk 28 haftasında kalesinde toplam 286 şuta izin vermiş ve bu kategoride de son sırada.
Sarı kırmızılılar da 308’le 17’nci. Yani iki takım, savunma verilerinde de gayet iyi noktadalar.
Belli ki Beşiktaş ve Galatasaray’ın bu yıl zirve yarışı yapamamalarındaki faktörlerin başında “gole çevirememe” geliyor (Ancak tabii ki tek faktör bu değil).
Beklentiler gerçekleşseydi Aslan 50, Kartal 49 gol atardı
Peki Galatasaray ve Beşiktaş’ı bu sezon yukarılarda göremememizde hangi faktörler baş rol oynadı?
Tabii ki iki ekipte de başrolde “gole çevirememe” konusu var. OPTA verilerine göre Galatasaray ilk 28 haftada 50,2 gol beklentisi yaratmış. 37 gol atmış. Beşiktaş 48,5 xG’den 42 sayı çıkarmış. İki takım da hak ettiğinden az atmış yani.
Bu sezon Süper Lig’de 20 takımın 16’sı gol beklentisinin (atması gereken sayının) altında kalmış. Bunların başında Galatasaray, Giresun ve Göztepe geliyorlar. Göztepe’nin ilk 28 haftada yarattığı xG 42 iken, kaydettiği gol sayısı 34’tü. Eğer o atılamayan goller atılabilse, Nestor El Maestro hâlâ görevine devam ediyor olacaktı belki de...
iLK YARI GÖZTEPE ÜSTÜNDÜ
Dün de yeni teknik adamları Tomas yönetiminde özellikle ilk yarıda iyi futbol oynadılar. Nestor döneminin aksine dörtlü savunmayla çıktılar, Angel gole neden olan bir hata yapsa da hava toplarında başarılı bir gün geçirdi. “Şampiy.. Trabzonspor”a karşı ilk devrede şutlarda 11-6, kornerlerde 2-0, rakip ceza alanı içinde topla buluşmada 15-11 üstünlük kurdular. Ancak yetmedi. Çünkü Trabzonspor’un sadece iyi bir 11’i değil, iyi bir kulübesi, birçok pozisyonda derin bir kadrosu var. Abdullah Avcı 46’da yaptığı doğru değişiklikler ve ligin en iyi 12’nci adamı Djaniny enjeksiyonu ile çekti müsabakanın fişini.
ViSCA, 2 HARiKA ASiST YAPTI
Bu sezon defalarca yaptığı gibi bu maça da sonradan girip tesir eden Djaniny’nin yanına birkaç isim daha yazabiliriz elbette: Süper Lig’de 2010’ların (Muslera’yla birlikte) en iyi oyuncusu Visca, 2020’lere de damga vurmaya kararlı. Dün de Abdülkadir’e iki harika asist yaptı. Abdülkadir sevdiği bölgede, santrfor arkasında oynayınca gole de ne kadar kolay gidebileceğini gösterdi bir kez daha. Dün yine şapkadan tavşan çıkaran Nwakaeme, sezonun oyuncusu olmaya doğru emin adımlarla gidiyor. Dorukhan da bir yıllık aradan sonra futbola eskisinden de iştahlı döndü. Ve bence önümüzdeki günlerde Lizbon’da milli takımın ilk 11’inde olmaya da göz kırpıyor.
Barcelona’nın 2022 yılında %65’in altında topa sahip olduğu tek bir maç var, onda da Atletico Madrid’e karşı skoru erken bulmuşlar ve %57 ile yetinmişlerdi. Rakip kim olursa olsun, Napoli dahil, Valencia ya da Bilbao dahil, hepsine karşı oyunu domine ettiler.
Hepsine karşı ritmi onlar belirlediler. O yüzden dünkü maçın da neredeyse tamamında topa sahip olmalarında garipsenecek bir durum yok. Önümüzdeki 3-5 sene muhtemelen teknik adam Xavi’nin, sahadakileri nasıl 11 Xavi gibi kullandığını konuşacağız zaten.
BABEL VE KEREM PLANI
Elbette bu turda Barcelona’yı çekmek Galatasaray için şanssızlık. Ancak şu gerçeği de unutmamak gerek: Galatasaray, Avrupa Ligi grubunu topla yalnızca %44 ortalamayla oynayarak lider bitirdi. 6 maçın 4’ünde geçiş oyunu stratejisi uyguladı. Lazio ve Marsilya’ya karşı uygulanan plan da iyi sonuç vermişti, hatırlarsınız.
İspanyol teknik adam Torrent de haliyle, gerek ilk 11, gerek taktik olarak Avrupa Ligi gruplarındaki Galatasaray’ı taşımaya çalıştı dünkü maça. Geride blok halinde doğru duran, Barcelona’nın tamamlayamadığı hücumları kollayan bir anlayış. Özellikle Pena’nın kaliteli uzun paslarıyla Babel ve Kerem’i buluşturma hedefi. Galatasaray nadiren de olsa başardı bunu. Hatta ilk 45’te Kerem’le bir-iki tehdit de yarattı.
UMUDUN SEBEBi OLDU
İkinci yarıda Galatasaray hemen hemen ileride hiç top tutamadı, maç neredeyse tek bir kale önünde geçti. Ama bir adam, rövanşa umutlu gidilmesinin ana sebebi... Inaki Pena, gerek soğukkanlı kurtarışları, gerekse akılcı paslarıyla yıldızıydı dün sahanın.
Bazen 40-50 metre mesafeye öyle isabetli toplar atıyor ki, Galatasaray orta sahasındaki oyuncuların hiçbirinin atamadığı türden paslar bunlar! Eğer dün Galatasaray orta sahasında da bir Pena olsa, belki topu daha fazla ayağında tutabilirdi sarı kırmızılı takım.
Süper Lig’in topa en fazla sahip olan iki takımı sahadaydı dün akşam. İkisi de topu istiyordu ama daha baskın taraf Beşiktaş’tı kesinlikle. Bir “geriden oyun kurma-önde baskı düellosu” şeklinde geçen maçın kaderini iki takımın da sağ kanat hücumları belirledi. Beşiktaş Ghezzal üzerinden hücum etti, ancak fırsatları da hep kendi solundan verdi. Adeta bir Ghezzal-Caiçara düellosu şeklinde geçti maç. İki takımın arasındaki son 5 maçta 24 gol olmuş. İki hocaya da, futbolculara da teşekkür etmek gerek; zira bir Süper Lig klasiği oluştu artık bu iki takımın arasında.
EĞLENCELi MAÇ
Bu eğlenceli maçtan akılda kalan üç kritik detaya da değinmek gerek:
1- Son iki günde 2003’lü üç stoper büyük maçlarda ilk 11’de oynadılar. İkisi solak (Ravil-Ahmetcan). Dün Serdar biraz heyecanlıydı, ama ülke futbolu iyi stoperler yetiştirmeye devam ediyor.
2- 45+3’te benim anladığım kadarıyla bir değişiklik hakkını feda etmeme adına Beşiktaş’ın son pozisyonu 10 kişi oynaması hatalıydı. Stoperiniz sakatlandıysa o riski almamalısınız. necip iyi ısınamadığı için onu o anda stopere koymak istemeseniz bile 1 dakikalığına da olsa ön libero rolünde sokmalıydınız bence.
3- Süper Lig’de bir futbolcu yerde kalınca tribünlerin ıslıklarla topun dışarı atılması için zorlaması gibi bir alışkanlık oluştu. Ve bu durum suistimal ediliyor net bir şekilde. Taraftarın şunu anlaması gerek: Bu durumlarda oyunu durdurma yetkisi hakemde. Kimse topu dışarı atmak zorunda değil. Zaten durağan oynanan ülke futbolunu bu baskıyla daha da durağanlaştırıyorsunuz!