Lıverpool, bu sezon tüm cephelerde oynayabileceği bütün maçları oynadı. Bütün cephelerde kupayı son dakikaya kadar kovaladı. 38 lig, 12 kupa ve 13 Devler Ligi sınavıyla dün tam 63’üncü müsabakalarına çıkmış oldu İngiliz temsilcisi. 288 günde çıkılan bu 63 maçın son anlarına kadar tüm hedeflere yürüyen Liverpool’u iki kelimeyle şöyle özetliyor İngiliz medyası: Mantalite canavarları... Her bir müsabakayı yüksek iştahla oynadılar, rakip ayırmaksızın pres yaptılar, savunmayı öne çıkardılar ve mantalitelerinden hiç vazgeçmediler.
TAViZ VERMEDiLER
Dün Paris’te de sezon genelindeki mantalitelerinden taviz vermediler. Yüksek savunma yaptılar, ofansa kalabalık gittiler, ikinci toplarla da hücum sürekliliği sağladılar. Pozisyonlar da buldular elbette. Zaten 59’da Vinicius’un golü geldiğinde şutlarda 14’e 2 öndeydi Liverpool. Ama tabelaya paslar değil, şutlar değil, goller yazılıyor sadece!
TABELAYI DÜŞÜNDÜLER
Sanırım Real Madrid’i de Avrupa’daki tüm büyüklerden ayıran detay buydu tüm sezon: Tabelaya sadece gollerin yazıldığının farkındalar. Tüm maçı iyi oynayıp, 80’inci dakikaya üstün giren değil, 90’da tabelaya daha fazla gol yazan kazanıyor. Kurt hoca Ancelotti ve talebeleri, Liverpool’un iştahlı oyununun geride onlara muhakkak alan ve fırsat vereceğini biliyorlardı. Zaman zaman libero gibi davranan Alisson ve bir oyun kurucu gibi oynayan Trent, olağan şüphelilerdi. Nitekim Vini’nin golünde de hata, Dünya’nın en hücumcu sağ beki Trent’ten geldi. Alexander-Arnold dün yine sahanın en dinamik oyuncularındandı, kendisi pozisyonlara girdi, Salah’ı pozisyonlara soktu. Ama golde de arkasındaki Vinicius’u unuttu. Uyudu adeta.
REAL MADRiD FARKI
Şampiyonlar Ligi’nde son 3 finalin hepsinde benzer hikayeler izledik: PSG didindi, Münihli Coman fişi çekti. City didindi, Chelsea’li Havertz işi bitirdi. Dün de Liverpool ne kadar çabalasa da Vini’nin tek golü kupayı Madrid’e götürdü. Mantalite canavarları kaybetti, final canavarları kazandı dün Paris’te.
Tarih boyunca Liverpool forması giymiş tüm orta saha oyuncuları içinde en iyilerden biri olarak gösteriliyor Gordon. Zaten Liverpool formasıyla epik bir lig şampiyonluğu da yaşamış. Dinamik bir orta saha oyuncusuymuş. Vazgeçmeyen türden. Ön libero da oynasa, sağ kanat da oynasa iş disipliniyle, çabasıyla, tutkusuyla öne çıkan bir futbolcuymuş Gordon. Milne’in futbolculuğunda edindiği deneyimleri Beşiktaş’ın kolej takımına aktardığı kesin. Bu kolej takımında da Gordon’un kendisini gördüğü isim Rıza Çalımbay. Atom karınca lakaplı Çalımbay, çalışkanlığıyla, vazgeçmemesiyle, mücadelesiyle Türk futbolunun unutulmazlarından olurken bu yolculuğunda ona adeta kendi hüviyetini enjekte eden Gordon’un payı büyük.
SAHADA 11 ÇALIMBAY
Ben 42 yaşında şanslı bir futbolseverim, hayat bana ikinci nesil Rızaları, bir başka deyişle üçüncü nesil Gordonları da görme imkânı tanıdı. Sivaslı futbolcuları izleyince 11 Çalımbay görüyorum adeta sahada. Dün de çok çalıştılar, çabaladılar, geriden geldiler ve hiç vazgeçmediler. Kayserispor’sa kupada Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı deplasman takımı hüviyetiyle, geçiş oyunu stratejisiyle alt etmişti. Karaman dün hemen hemen aynı pragmatik planı Sivasspor’a karşı da uyguladı. Ancak Çalımbay’ın ekibi de Kayseri’ye çalışmış, Onur’un büyük takımlara bela olan koridorunu kısıtladılar. Hikmet Karaman da kısıtlanan Onur’a alternatif olarak Emrah kozunu kullandı ilk 11’de. Onur kanalının tıkanmasıyla Kayseri’nin hücum planları Emrah’ın orkestrasyonuyla hayatta kaldı dün daha çok. Bu planla iki gol buldular, bir direğe takıldılar ama nefesleri maçı penaltılara götürmeye yetmedi.
FAJR ETKİSİ
Dün Sivas’ta ilk iki golde Gradel’in, son iki golde de Fajr’ın rolleri dikkat çekici. Sivas’ın hem çok çalışan, hem de topu hep akıllı kullanan oyuncusu Fajr’ın ikinci ve üçüncü gol öncesi attığı nefis paslarla kupanın kazanılmasında rolü gerçekten büyük. Fajr ve arkadaşlarına tebrikler gönülden.
Bu saldırıya rağmen maç oynandı, saha içinde başına 5 dikiş atılan Ongun da görevini tamamladı. Bu hadiseden birkaç ay sonra Diyarbakır-Bursa arasında oynanan Süper Lig müsabakasında kafasına taş isabet eden hakem Kemal Yılmaz yere yığıldı. Sadece bir hafta sonra bu kez İstanbul’da Belediyespor ile Diyarbakır arasında oynanan maç, sahaya giren onlarca taraftarın hakem Hüseyin Göçek’i linç girişimi nedeniyle tatil edildi. Göçek ve yardımcıları, onlarca saldırganın elinden kaçarak kurtuldular. Her iki maç da hakemler tarafından tatil edildi.
FERNANDES VE BURAK YILMAZ
14 Eylül 2010’da Mersin İdmanyurdu ile Samsunspor arasında oynanan ikinci lig müsabakasında Mersin koçu Yüksel Yeşilova, sahanın içinde 6 yerinden bıçaklandı. Bıçaklı saldırgan, sahaya protokol tribününden inmişti. 2013-14 sezonunda Manuel Fernandes, Beşiktaş-Kasımpaşa maçında sahaya giren bir taraftardan sert bir tekme yiyerek yere düştü. Burak Yılmaz da aynı günlerde Rize’de suratına isabet eden bir çakı aracılığıyla yaralandı.
'TÜRK HEYSEL'İ YAŞANDI
5 Nisan 2015 akşamıysa Türk futbolu kendi Heysel’ini yaşadı. Rizespor’u 5-1 mağlup eden Fenerbahçe kafilesi, maç sonrası Rize’den Trabzon’a otobüsle yol alırken silahlı saldırıya uğradı. 41 kişilik kafilenin şoförü Ufuk Kıran’ın yüzüne iki kurşun isabet etti. Neyse ki genç şoför dirençli çıktı ve kanlar içinde kalmasına rağmen 100 km/sa hızla giden otobüsü kenara çekmeyi başardı. 1985’te Heysel Stadı’ndaki faciada 38 masum hayatını kaybetmişti. Türk Heysel’inde ise tek fark, 41 kişinin şu anda şans eseri yaşıyor oluşu...
AMAÇ ANINDA MÜDAHALEYDİ
Türk Heysel’inin üzerinden 7 yıl geçti. Ülke futbolu bu süreçte birçok yeni ve modern stadyuma kavuştu. Bu statlar en yüksek teknolojik kameralarla donatıldı. Stadyum girişlerinde güvenlik önlemleri maksimuma çıkartıldı. Artık girişler ‘passolig’ adı verilen bir fotoğraflı kartla yapılacak, herkesin oturduğu koltuk belli olacak, en ufak hadiseye karışan sporsevmez, hemen oradan ayrıştırılarak karakola götürülecekti. Yani amaç buydu en azından
Spor Toto Süper Lig’de 38 haftalık uzun bir maratonu geride bıraktık. 38 haftanın 30’unu lider götüren, en fazla galip gelip en az yenilen takım olan Trabzonspor, bitime 3 maç kala şampiyonluğunu ilan etti.
AÇILIŞ LiGi’NDE TRABZON, KAPANIŞ LiGi’NDE F.BAHÇE
Bu sezonun bence en enteresan özelliklerinden biri de adeta Apertura-Clausura (açılış-kapanış) ligleri gibi iki perdeli oynanmasıydı. Ligin ilk yarısında Trabzon, Konya, Hatay, Adana Demir ön plana çıkan takımlar olurken ikinci devrede Fenerbahçe, Alanya, Antalya, Kasımpaşa çıkış yaptılar. Maç başına brüt 99 dakika TV başında kaldık ama bunun ortalama 55:18’inde futbol izledik. Bir de sevindirici gelişme: Maç başına 24,5 faulle son 8 sezonun en düşük sayısını gördük.
EN ÇOK KOŞAN TAKIM BAŞAKŞEHiR’Di
Daha önce Fransa 2. Ligi’nde kral olan Umut Bozok, 20 golle ikinci tacını Süper Lig’de taktı. Almanya 2. Ligi’nden gol kralı olarak gelen Serdar Dursun da son haftaya kadar yarışın içindeydi. Mario Balotelli, Alex de Souza’dan 11 yıl sonra bir maçta 5 gol atan ilk oyuncu olmayı başardı. Başakşehir 119,4 km ortalamayla sezonun en çok koşan takımı oldu. Dört büyüklerden Fenerbahçe 114,6, Trabzon 113,7, Galatasaray 111,8, Beşiktaş’sa 110,9 km ortalama mesafe kat ettiler.
AHMET ÇALIK’I UNUTMAYACAĞIZ
Tabii ki bu sezonun kalbimizde açtığı derin yarayı, Ahmet Çalık’ı da ömür boyu unutmayacağız. Benim de taraftarı olduğum Gençlerbirliği Kulübü’nün Beştepe Tesisleri’nden yetişen Ahmet, centilmenliği ve iyi kalpliliğiyle tanınan örnek bir sporcuydu. Yokluğunu her daim hissedeceğiz.
YILIN TAKIMI TRABZONSPOR
Malatyaspor birkaç haftadır ikinci ligde kullanacağı gençlere şans veriyor, dün de özellikle Mert’in performansı etkileyiciydi. Fenerbahçe de yeni sezon için birçok done elde ettiği bir maç oynadı Malatya’da.
FILIP NOVAK'IN FORMU ETKİLEYİCİ
1- Fenerbahçe yine hücumlarının büyük bölümünü sağda Mert Hakan-İrfan işbirliğinden yarattı. Ferdi’nin de sağ bek oynamasıyla daha da fazla o çizgiye kaydı oyunun merkezi. Ancak yeni sezonda Fenerbahçe’nin soldan daha çok üretim yapmanın yollarını araması gerek sanki.
2- Novak’ın sağlık durumu iyileştikten sonraki formu etkileyici. Dün 5’te bir gol pozisyonuna girdi. 32’deki golde de yalancı koşusuyla Campi’yi etkisiz hale getirerek Serdar Dursun’a skor şansını yarattı.
MERT HAKAN ANAHTAR OLACAK
3- Mert Hakan, Fenerbahçe’de belli ki yeni sezonun anahtar adamlarından olacak. O sağa gidip İrfan’la kombine işler yaptığında Fenerbahçe sağdan akıyor. Mert sola gittiğinde bu kez soldan aksiyon yaratılıyor. 32’deki golde olduğu gibi. Ancak Mert’in her tartışmanın içinde olma hastalığından kurtulması gerek.
SERDAR AZİZ GOL DE ATTI, HATALAR DA YAPTI
4-
Söz konusu sıralamada ilk beşte Barcelona, Dortmund, Leicester, Napoli ve Leipzig var. Frankfurt 16, Fenerbahçe 19, Rangers 20, Olympiakos 21, Galatasaray 23’üncü sıradalar. Yani süper yıldızları olan değil, turnuvanın ortalama kalitedeki kadroları arasında sayılabilecek olan bir takım kazandı kupayı.
GEÇMİŞLE HESAPLAŞMA
Alman takımının teknik direktörü Glasner bu başarıyı şöyle açıklamış: “Evet, bazı kulüplerin çok iyi futbolcuları var. Bizimse iyi bir organizasyonumuz, taktiğimiz ve takım bütünlüğümüz...”
Glasner’in iki ayrı başarı yolu tanımından sonra dünkü Galatasaray’a bakıyorum ve şu geçiyor içimden: Galatasaray’da hiçbiri yok bunların! Özellikle son haftalarda Torrent ekibiyle ilgilenmeyi bırakıp geçmişle hesaplaşma moduna geçtiğinden beri Galatasaray’ın ne iyi futbolcuları, ne de bir takım bütünlüğü kaldı. İki-üç istisna dışında herkes geriledi. Üstelik sahada bütüncül bir görüntü de vermiyorlar.
HALİL'İN BAĞLANTISI
Geçen hafta Adana karşısında Torrent, görev süresinde ilk defa iki tutucu orta saha oyuncusuyla yetinip Halil’i Gomis’in arkasında oynatmıştı. Halil de iyi yapmıştı bağlantı işini. Dün de yine görev süresinde ilk defa 4-3-1-2’ye döndü. Çift santrfor BabelGomis’in arkasında Halil’i kullandı. Halil’i bağlantı oyuncusu olarak kullanmak, sanırım Torrent’in son dönemde aldığı en iyi karar. Dün de gol yine onun kurduğu bağlantı yoluyla geldi.
Tabelada 1-1 yazıyor ama dün sahada ne yaptığını bilen, amacı, iştahı ve tutkusu olan tek bir takım vardı. Göreve geldiğinden beri hem birer birer herkese dokunan, hem de üçlüdörtlü savunma, tek-çift santrfor her formasyonu deneyip hepsinde başarılı olan Nuri Şahin’e gönülden tebrikler.
Bayern Münih yönetimi, 2007 yazında Ribery’yi, 2009 yazında da Robben’i kadrolarına katarken muhtemelen bu ikilinin 10 yıl boyunca hem ülke, hem de kıta futboluna doğrudan tesir edeceklerini bilmiyorlardı. Robben-Ribery ya da meşhur takma isimleriyle Robbery (soygun), Bayern formasıyla birlikte 8 şampiyonluk kazandılar. 2009-2013 arası 4 sezonda 3 kez Şampiyonlar Ligi finali oynadılar, birini müzelerine götürdüler. Ve bu iki kupa soyguncusu, Bayern Münih tarihine isimlerini altın harflerle yazdırdılar.
BU iKiLiNiN POTANSiYELi VAR
Galatasaray da önümüzdeki yaz, elbette ülke futbolu standartları çerçevesinde, elbette Süper Lig ayarlarında kendi “Robbery”sini yakalıyor olabilir.
Zira sarı kırmızılıların elindeki en değerli oyuncu Kerem’in yanına, diğer kanada, bir başka büyük potansiyel Yunus Akgün geliyor.
Biri sağda biri solda, ikisi de zeki, ikisi de çabuk, ikisi de golcü iki kanat oyuncusu üzerine pekala Galatasaray yeni sezon planlarını kurabilir. Hatta gelecek 5 yılın planlarını üstüne kurabileceğiniz türden bir ikili olma potansiyeli var bu iki adamın.
TARAFTARI UMUTLANDIRIYOR
G.Saray ciddi bir dönüşümün eşiğinde. 20 gün sonra başkanı değişiyor, teknik direktörü değişiyor, muhtemelen futbolcu kadrosunu da ciddi bir revizyon bekliyor. Dünkü Galatasaray 11’inde yer alan Pulgar, Babel ve Halil’in kontratları bitiyor. Gomis de kalırsa dahi bu fiziksel seviyeyle ancak iyi bir kulübe seçeneği olacaktır. Yeni sezonla ilgili Galatasaray taraftarlarını herhalde en fazla umutlandıran şey, Yunus AkgünKerem Aktürkoğlu ikilisi olmalı.
YARATICI OYUNCU LAZIM
Futbolun en ilkel gerçeklerinden biri şudur: “İyi futbol, iyi futbolcuyla oynanır.” Planınız ne kadar stabil olursa olsun, şemanıza-organizasyonunuza ne kadar sadık kalırsanız kalın, bir noktada çok temel bir aksaklık devreye girebilir. Ve elinizi kolunuzu bağlayabilir. Ona da “kalite” diyebiliriz en basit haliyle. Dün Fenerbahçe’nin yaşadığı sorunu en az sözcükle böyle ifade edebiliriz bence.
MERT VE CRESPO’YU ARADILAR
Evet, Fenerbahçe’nin son 3 ayda yavaş yavaş oturttuğu sağlam bir planı var. Tanımlanabilir bir oyun felsefesi var. Birkaç oyuncu değişse de genelde çizgilerinden şaşmadılar, planlarını uygulamayı başardılar yakın geçmişte. Ancak bence dünkü eksikleri kritikti. Kim, Mert Hakan ve Crespo’yu arıyorlar. Bu oyuncuların ikameleri onların işlerini yapamadılar tam anlamıyla. Fenerbahçe’nin dün en büyük problemi bağlantı oyunuydu. Birinci-ikinci ve ikinci-üçüncü bölge geçişlerinde önceki haftalardaki kadar akışkan değillerdi. Özellikle ilk 70 dakikada yavaşlardı. Ve tahmin edilebilir bir oyun oynadılar. Bu noktada hem Mert, hem de Crespo’nun eksikliklerini hissettiklerini düşünüyorum.
‘SAĞ BEK’ SAMUEL’DEN YOKSUNDU
Hatta şöyle iki tezim daha var: İrfan Can bu sezon sağ açıkta daha etkili. Orada topla buluşup merkeze penetre etmeyi daha çok seviyor. Mert sahada olduğunda da o özgürlüğü buluyor. Samuel de dün belki sahadaydı ama 70 dakika boyunca “sağ bek Samuel”den de yoksundu Fenerbahçe. Samuel sağ bek olarak ne kadar özel bir oyuncu olsa da açık rolü için aynı sözcükleri kullanmak zor. Acaba İsmail Kartal dün sahaya sağ bekte Samuel, sağ açıkta İrfan Can, santrfor arkasında da Valencia ile çıkmayı düşünemez miydi?
KARAGÜMRÜK ÇABUK VE AKILCI
Karagümrük çabuk oyuncularından kurulu bir takım. Geride organize duruyorlar, çıkarken Biglia’nın sihrine başvuruyorlar. Uzun oynadıklarında da hem Emre-Musa’nın hızları hem de Pesic’in kalitesi devreye girebiliyor. Dün önde de akılcı bir baskı yaptılar. Mert-Crespo’suz sağlıklı çıkamayan Fenerbahçe’yi defalarca hataya zorladılar. Akılcı futbollarıyla da bence Kadıköy’den hak ettikleri 1 puanla çıktılar.