Küçük bir ihtimal. Ama hayal kurmaya değer. Malumunuz, önümüzdeki yıl Avrupa kupalarında bir devrim yaşanacak. Üç kupanın da formatı radikal biçimde değişecek. Sekiz gruplu-32 takımlı model yerini 36’lı üç dev lige bırakacak. Her bir kupanın kontenjanı 4’er artarken de bu yeni biletler, taze umutlar doğuruyor.
WILD-CARD ALABİLİRİZ
Yeni sezonda Devler Ligi’nin 32 bileti klasik yollarla dağıtılırken, ekstra 4 kontenjan birer wild-card gibi. Ve bu wild-cardlardan ikisi de 2023-24 sezonunu Avrupa tablosunun tepesinde bitiren iki ülkeye verilecek. Elbette Türkiye için bir sezonu ilk ikide bitirmek hayal gibi. Ancak şunu da unutmamak gerek: Hollanda, 2021-22 sezonunu ikinci sırada tamamladı ve bunu Feyenoord, PSV, Vitesse ve Alkmaar’ın Konferans Ligi’nde topladıkları puanlarla başardı. Temsilcilerimiz çok fazla ön eleme turu oynadıkları için şu anda 2023-24 katsayı tablosunun zirvesinde Türkiye var. Eğer takımlarımız bulundukları kupalarda turlar geçmeyi başarırlarsa neden olmasın diyor, hayal kuruyor insan.
ÜST TURLAR İÇİN YETERLİ KADRO
Salı akşamı ilk devrede Bayern’e şutlarda 16-3, gol beklentisinde 2,15’e 0,42 gibi müthiş bir üstünlük kuran Galatasaray, Devler Ligi’nde son 16’ya ya da belki de Avrupa Ligi’nde daha yukarılara gidebilecek kalitede. Şu anda Konferans Ligi’nin de en değerli 4’üncü ekibi Fenerbahçe. Sarı lacivertliler neredeyse tamamen rotasyonlu kadrolarla Nordjaelland ve Trnava’dan sonra Ludogorets’i de geçerek bu kupanın üst turları için gerekli topa-tüfeğe sahip olduklarını hissettirdiler zaten.
LUDOGORETS UZUN PASI TERCİH ETTİ
Dün Ludogorets, Fenerbahçe’ye kolay teslim olmadı. Nordsjaelland’ın genç savunmacıları geriden pasla çıkmaya çalıştıkları için Fenerbahçeliler önde baskıyla kolay kazanmışlardı o maçı. Ancak Trnava’dan sonra Ludogorets de kısa pası değil, uzun oynamayı tercih etti. Trnava’da Szymanski-Fred girince maç dönmüştü. Dün de Fred-Tadic-Szymanski koydular ağırlıklarını. Bu da 3 puana yetti zaten.
Şampiyonlar Ligi tarihinde hem 70’lerde, hem 80’lerde, hem 90’larda, hem 2000’lerde, hem 2010’larda, hem de 2020’lerde final gören tek bir takım var: Bayern Münih... Tüm futbol tarihi boyunca büyüklerdi. Tüm kupa tarihi boyunca favorilerdi. Bugün de kupanın en güçlü 2-3 adayından biri konumundalar. Bu takıma karşı dün Galatasaray’ın Ali Sami Yen’de oynadığı dominant ilk yarı, 45 dakika boyunca vazgeçmeden yapılan önde baskı gerçekten olağanüstü umut veren cinstendi. Ali Sami Yen’in gördüğü en iştahlı 45 dakikalardan biriydi dün.
MUHTEŞEM BiR iLK YARI
İlk yarı bittiğinde Galatasaray’ın gol beklentisi 2,15, Bayern’inse 0,42 idi. Şutlarda 16-3’lük açık bir fark vardı. Galatasaray daha fazla topla oynamış, daha fazla korner atmış, 4-5 net pozisyon yakalamıştı. Tek eksik, gerçekten de tek eksik ikinci goldü. İcardi’yle, Kerem’le, Torreira’yla o ikinci gole çok yaklaşıldı ama olmadı bir türlü. İştahlı Galatasaray ikinci devrenin ilk 15-20 dakikasında da o baskıyı sürdürdü, yine bir kez İcardi, bir kez de Torreira ile gole yaklaştı. Ama dakikalar geçtikçe iki güçlü negatif sinyal yükselmeye başlamıştı sahadan:
1- 60 dakikalık yoğun hücum pres, yorgunluk belirtilerine dönüşmüştü. Bayernliler Galatasaray’ın birinci pres hattından kurtulduklarında sahanın merkezinde 2-3 dönümlük büyük boşluklar oluşmaya başlamıştı.
2- Kazımcan Karataş bir saat boyunca iyi niyetle çok mücadele etti ama 60-75 arası peş peşe hatalar yaptı genç oyuncu. Golden 1 dakika önce ayağındaki topu kornere bırakması, acilen değiştirilmesi gerektiğinin net bir sinyaliydi. Peş peşe pozisyonlar ve gol de onun kanadından geldi zaten.
GERÇEKTEN ÇOK YAZIK OLDU
Bayern Münih’in gruplarda deplasmanda maç kazanması haber değeri taşıyan bir durum değil elbette. Şampiyonlar Ligi’nde gruplarda 36 maçtır kaybetmiyorlar, bu müsabakaların 33’ünü kazanıp sadece 3’ünü beraberlikle bitirmişler. Dün de Galatasaray’ın oyunu Bayern’in genetiğine, Bayern’in tarihine kaybetti adeta. İlk devre oynanan oyunun ikinci golü getirmemesi büyük talihsizlikti gerçekten. Yazık oldu. Gerçekten çok yazık oldu.
<iframe width="740" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/xEA88TsEZ8k" title="Ramos'u getirmezsen derbiyi kazanamazsın | Icardi profesyonelce davranmadı | Atom Karınca Szymanski" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
G.Saray’la Fenerbahçe’nin bu sezon kurdukları pahalı ve derin kadrolar, ligde toplamda 18 müsabakada yalnızca 2 puan yitirdi. Tüm cephelerde namağluplar. Ki Avrupa’nın top 10 liginde buna benzer bir ikili istatistik yok. Özellikle ilk devrelerde büyük bir dominasyon kurdular. Ligde oynadıkları 18 ilk yarının (yani 810 dakikanın) toplam skoru 21’e 2... Ancak bir turnuvanın kalitesini büyükler değil, ortadirek belirler. Bir ligin orta sınıfı ne kadar güçlüyse o turnuva o kadar sağlamdır. Şu anda Premier Lig’i Dünya’nın en iyisi yapan özelliği de bu aslında: Aston Villa-West Ham maçının da heyecan verici olması.
Süper Lig’in bu sezon orta sınıfı biraz sıkıntılı. Dört büyüklerle Adana Demir’i bir kenara koyarsak, kalanlar içinde performansıyla ayrışan en dikkat çekici takım Hatayspor(du). 24 yaş ortalamasıyla Süper Lig’in en genç iki takımından biri. Yüksek potansiyelli Dele Bashiru, Joelson, Kilama, Dadaşov gibi transferlerle düne kadar hem toplu, hem topsuz oyunu iyi oynayabilen bir görüntü vermişti Volkan Demirel’in talebeleri. Ancak onların da fişini Kadıköy’de erken çekti ev sahibi ekip.
DiNAMiK ORTA SAHA
Tabii Ki dünkü maçın erken kopmasında başrole Fenerbahçe’nin dinamik orta üçlüsü İsmail-Fred-Szymanski’yi koymak gerek. Fenerbahçe’nin tamamlayamadığı hücumlarda öyle çabuk reaksiyon verdiler ki, Hatay ilk devreyi şut atamadan ve rakip ceza alanına giremeden bitirdi. Ancak bununla da yetinmiyorlar, ofansta da canlılar: Dün Szymanski ve İsmail ikişer, Fred de bir golün içindeydiler.
5’Li SAVUNMA YARAMADI
Ligdeki ilk 8 maçta dörtlü savunma oynadıktan sonra dünkü müsabakaya beşli başlamaları Hatayspor cephesinde bir kargaşa yarattı bence.
FABRiKA AYARLARINA DÖNDÜLER
Normalde hücum oyuncusu ola Rivas kanat bek, merkez orta saha oynayan Dele-Bashiru da sağ açık başladılar. İlk devrede yedikleri üç golün ikisi çıkarken kaybedilen toplardan, biri de uzaklaştırma hatasından geldi. İkinci yarının başında fabrika ayarlarına döndüler, bir tık daha derli toplu bir görüntü verdiler. Ama yetmedi tabii ki Kadıköy’de geri dönebilmeleri için.
“Ben, manevi miras olarak size hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ver kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Eğer benim sözlerim bir gün bilimle ters düşerse bilimi seçin” diyen bir atamızın olmasının onuruyla başlamak istiyorum bugün yazıya. Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutladığımız şu sıralarda dünkü derbinin başındaki koreografi, bir gururlu Atatürk Türkiye’si evladı olarak beni olağanüstü mutlu etti. Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından birine, Galatasaray taraftarlarına teşekkür ederiz bu vesileyle.
TEMPOLU 45 DAKiKA
Dün 18:45 sularında başlayan o harika koreografi için ayağa kalktık, bir daha ancak 19:50’de yerimize oturabildik! Öyle tempolu bir 45 dakika oynandı Seyrantepe’de. Genelde Premier Lig derbileriyle Süper Lig maçlarının saatleri çakışınca hayıflanırız, adadaki müsabakayı dikkatli izleyemiyoruz diye. Dün de gözüm bir yandan Chelsea-Arsenal maçında olur diye düşünüyordum doğrusu. Ancak İstanbul’da maç öyle bir tempoyla başladı ki, ilk 15 dakikasına neredeyse hiç bakamadım Londra derbisinin.
iCARDi, AMARTEY’E ÜSTÜNDÜ
G.Saray ilk bir saatte ön alan baskısıyla Beşiktaş’ı defalarca hataya zorladı. Maçta bir ara şut istatistiği 14’e 1, rakip ceza alanında topla buluşma sayıları 20’ye 0’dı. İcardi, Amartey’ye büyük üstünlük kurdu, bu eşleşmeden hem skor, hem de personel avantajı çıkardı Arjantinli süperstar... Ancak bir ara geride topu geveleyip kaptırmaktansa, uzun vurmanın daha efektif olabileceğini fark etti Beşiktaşlılar. Ve böyle bir uzun topta Rosier-Oxlade işbirliğiyle dengeyi buldular. Ancak Galatasaray, Molde’de, Old Trafford’da, Kopenhag maçında nasıl vazgeçmediyse, dün de yetinmedi 1 puanla. Ve bir kritik galibiyet daha aldı ev sahibi ekip.
SADECE BÜYÜK FUTBOLCU DEĞiL
Sarı kırmızılıların dün nerdeyse tüm hücum aksiyonlarının içinde olan Mauro İcardi’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum: Dün Mert’in atıldığı pozisyonda yüz santrforun 90’ı kendini yere atardı. Yine yüz santrforun 90’ı el itirazıyla pozisyondan kopardı. İcardi düşmedi ve kopmadı. Sadece büyük bir futbolcu değil, büyük de karakter gerçekten.
<iframe width="740" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/8c2zQQkwGhI" title="'The Godfather' Montella | Fit bir Arda Güler ile şampiyon oluruz | Kerem, atletizmde derece yapar" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Beşiktaş’ın en büyük sorunu kırılganlık: Pendik’in baskısına yanıt verilemedi. Trabzon’a ve Adana’ya reaksiyon gösterilemedi. Lugano tarihi bir çöküştü. Ancak Burak Yılmaz’ın İstanbul maçındaki doğru hamleleri önemli bir kıvılcım. Galatasaray’sa Zalgiris, Molde, Kopenhag, Manchester United ve Ankaragücü maçındaki reaksiyonlarıyla çok farklı.
ÜSTÜNLÜKLER
Derbinin SWOT (Strengths-üstünlükler, Weaknesses-zayıflıklar, Opportunities-fırsatlar, Threats-tehditler) analizi içinde sanırım en fazla verinin olduğu departman burası. Avrupa’da da harika işler yapan Galatasaray, derbiye ciddi sayıda üstünlükle giriyor. Kerem-İcardi şu anda sadece ülkenin değil, Avrupa’nın top 10 liginin en formda forvet ikililerinden. Kerem tüm cephelerde 5 gol-7 asist, İcardi de 12 gol-2 asistle giriyorlar haftaya. Galatasaray 17 maçtır namağlup. 15 Ağustos’tan beri son 66 günde 12 resmi maçta 11 galibiyet aldılar, tek beraberlik Kopenhag müsabakası. Bu 12 maçlık serinin içinde Molde deplasmanı, Trabzon derbisi ve Old Trafford sınavı da var.
Beşiktaş bu sezon özellikle iki alanda tehditkâr: Biri, yoktan gol var eden adam Aboubakar’a sahip olmaları. Beşiktaş’ın tam 8 Afrikalı futbolcusunun olması ve sekizinin de kupaya gitme ihtimali elbette büyük dezavantaj. Ama son Afrika Kupası’nın gol kralı Aboubakar’ın bu turnuva yılında da çok iştahlı olduğunu görebiliyoruz. İkincisi de duran top başarıları. Amir’in iki ortasıyla Colley’nin iki kafa golü var ligde. Lugano maçında gördük ki, Ghezzal-Aboubakar bağlantısı yeniden inşa ediliyor. Ve bir duran topun başına Ghezzal her geçtiğinde Aboubakar, Cenk, Colley’nin hepsi ciddi tehdit.
ZAYIFLIKLAR
Galatasaray’da normal şartlar altında “zayıflık” diye tanımlayabileceğimiz çok fazla unsur yok. Ama bence en önemli detay, 22 günde 6 maçlık sert bir fikstüre giriyor olmaları. Şampiyonlar Ligi’nde çıta yükseldi ve bu 22 gün içinde ligde bir derbi, iki kritik deplasmanın (Rize ve Hatay) yanı sıra iki de Bayern Münih sınavları var. Okan Buruk, Başakşehir’in başındayken Roma’da İtalyanca basın toplantısı yaparak zaten global vizyonunu ortaya koymuştu. Galatasaray’la da Şampiyonlar Ligi’nde hedefleri olduğunu biliyoruz. Bu 22 günlük fikstürde kadronun maksimum genişliğine ihtiyaç duyacakları kesin.
Beşiktaş bu sezon ligde %63,9’la en fazla topla oynayan, 465 ortalamayla en fazla pas yapan takım. Ama bu yüksek istatistiklerin pozisyon üretimine tam anlamıyla yansımadığını görüyoruz: OPTA verilerine göre Galatasaray maç başına 17,5 şut atarken Beşiktaş’ta bu sayı 14,3. Galatasaray rakip ceza alanında ortalama 30 kez topla buluşurken, Beşiktaş 25,5’ta kalmış. Kısaca Beşiktaş’ın bir verimsizlik sorunu olduğunu söyleyebiliriz bu sezon. Topa etkisiz bölgede çok sahip olan ama etkili alanda kısırlaşan bir oyun.
FIRSATLAR
Ulusal takımımızın Hırvatistan maçında bir ‘Adana Demir 4-4- 2’si oynadığının altını çizmiştim. Rakip oyun başlatırken Hakan, Barış’ın yanında ikinci santrfor gibi prese liderlik etti. İsmail de oldukça önde oynadı, presin ikinci hattıydı.
Hırvatlar geriden pasla çıkmaya çalışırken çokça hataya zorladık onları. Hırvatlar önünde başarıyla uyguladığımız bir başka strateji de, rakibimizin tamamlayamadığı atak dönüşlerinde yarattığımız pozisyonlardı. Salih-Hakan pas istasyonu olarak, Kerem-Barış da koşucu rolleriyle bu pozisyonların kahramanlarıydılar. Ancak dünkü Letonya maçının hikayesi farklı gelişecekti. Bu, maça 4 gün kala da, 4 saat kala da belliydi. Çünkü Kazakevics’in talebeleri ne geriden pasla çıkacaklardı, ne de ofansta tamamlayamadıkları hücumlardan dönüşlerde sıkıntı yaşayacaklardı. Onlar sağlam bir blok halinde bekleyecek, topu yüzde 65-70 bize verecek ve direneceklerdi. Skor 1-0 olana kadar maçın öyküsü buydu zaten.
ACI DOLU 25 DAKiKA
1-0’a kadar oyunumuz efektifti, bir golümüz iptal oldu, Abdülkerim’in kafası direkten döndü ve sonra Yunus’un golü geldi. Ancak 1-0’dan 2-0’a kadarki 25 dakikada acı çektik. İki kısa bekleri hücuma katılmaya başladı, bize karşı her maçta Dani Alves’e dönüşen Savalnieks’in sağdan bindirmeleri yine etkiliydi. Önce 1,98’lik Uldrikis, sonra 1,95’lik Regza ceza alanımızda hava hakimiyeti kurdular. Hemen hemen her kanat ortası tehlike yarattı 2-0’a kadar.
TEŞEKKÜRLER MONTELLA
Hırvatistan maçında kenar yönetimi mükemmele yakın olan Montella, dün özellikle 46- 75 arası havadan yediğimiz baskıya karşı cevap veremedi. Ancak İtalyan hocanın ilk 180 dakika itibariyle karnesi eksiden fazla artıyla dolu: Dün ilk gol, Montella’nın eski talebesi Yunus’tan. Savunma göbeğindeki Samet tercihi yüzünü karar çıkarmadı, iyi oyununa bir de adet asist ekledi Fenerbahçeli stoper. Üçüncü golde de asist, yine bir Montella kazanımı Yusuf Sarı’dan geldi. Teşekkürler Montella. Teşekkürler çocuklar. Sadece Euro 2024 bileti için değil. Almanya’daki finaller için de bizi şimdiden umutlandırdığınız için...
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/uUzrLqHbJ7Y" title="Muslera mı, Livakovic mi, Mert mi, Uğurcan mı? | Taraftar ne diyor?" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Montella’nın göreve getirildiği gün de umutlu olduğumu yazmış ve anlatmaya çalışmıştım dilim döndüğünce. Roma’yı, Sevilla’yı, Milan’ı çalıştırmış, sadece futbolculuğunda değil teknik adamlık kariyerinde de saygıdeğer işler yapmış, Adana Demir’de yerli-yabancı, genç-deneyimli sayısız sporcuya dokunmuş Montella tercihinin heyecan verici olduğunu görmek, Kuntz’un yanlışlığını görmek kadar kolaydı bence.
HAKAN ÇALHANOĞLU İKİNCİ SANTRFOR GİBİ OYNADI
Dün Kuntz dönemiyle hemen hemen aynı oyuncular, Montella idaresinde bambaşka bir futbol oynadılar Osijek’te... Kuntz döneminde 5-10 dakikadan fazla görmediğimiz bir önde baskı yaptık ilk devre boyunca hiç bıkmadan. Kuntz kenardayken neredeyse bizim kaleden top alıp oyun kurmaya çalışan Hakan Çalhanoğlu, dün ikinci santrfor gibi oynadı. En uçta Barış Alper ve Hakan önderliğinde sürekli pres yapmaya çalıştı milli takım.
ADANA DEMİR 4-4-2'Sİ!
Montella'nın Adana Demirspor’da elinde iyi bir santrfor yokken başarıyla oynattığı bir 4-4-2 vardı. En uçta Belhanda-Emre Akbaba’yı kullanır, 4-6-0 gibi dizilir, top rakipteyken önde basar, kazandıklarında da çok hızlı çıkarlardı. Dün milli takımda bir “Adana Demir 4-4-2’si” gördük adeta. En uçtaki ikili Hakan-Barış’a preste İsmail de yardıma geldi sürekli. Dünkü maçta İsmail’in ortalama pozisyonunu çok merak ediyorum doğrusu. Rakip kaleye en yakın çıkan oyuncularımızdan biri olabilir.
VINCENZO MONTELLA'NIN ZİHNİYETİ STEFAN KUNTZ'TAN FARKLI
Dün gece Osijek’ten üç puan çıkardık, çıkaramayabilirdik de... Bence zaten esas önemli olan Kuntz döneminde kaybettiğimiz puanlar değil, oynamadan yenildiğimiz maçlardı. Büyük takım davranışı göstermememizdi. Önde baskı isteksizliğiydi. Hiçbir maçta favori olduğunu düşünmeyen bir teknik adamımız olmasıydı kenarda. Montella’nın zihniyeti daha farklı. Fas, Regragui’yi göreve getirdiğinde Dünya Kupası’na sadece iki ay vardı. İyi bir jenerasyonunuz varsa, göreve doğru hocayı getirdiğinizde işleri kısa sürede toparlayabilir. Biz de bir tür Regragui hamlesi yaptık sanki.
Stefan Kuntz, değerli bir futbol adamı. CV’sinde ciddi kulüp yöneticilikleri ve altyapıda muazzam başarılar var. Eğer onu TFF’ye yönetici olarak alsaydık veya altyapının başına getirseydik, önemli bir katkı verebilirdi. Ama A takım teknik direktörlüğü için gerekli donanıma sahip değildi. Bunu da zaten tüm kritik müsabakalarda ispat etti:
İlk kritik maçımız Norveç’ti, İstanbul’da 3 gün duran top çalışıp bize kafa golü attılar. Dünya Kupası’ndan olduk.
Portekiz sınavında üçlü savunma tercih etti, oysa 13 resmi müsabaka boyunca tek bir kez bile denememişti bunu Kuntz. Üstelik de sol kanat bek olarak Berkan’ı oynatarak. Ardından Uluslar Ligi grubu son iki maçında Faroe ve Lüksemburg facialarını yaşadık.
EURO 2024 elemelerinde Hırvatlar’la oynamadan kaybettik. Ermeniler’i yenemeyerek gruptaki tüm takımları devreye soktuk.
Rahatlıkla ikili olabilecek grup, Kuntz’un tüm kritik maçları oynamadan kafasında kaybetmesi neticesinde dörtlüye döndü.
FUTBOLCULARIN ALTINDA EZİLMEZ VE ONLARIN GÜDÜMÜNE GİRMEZ
Şimdi görevde yeni bir teknik adamımız var. Futbolcuların altında ezilmeyeceğini, sporcu güdümüne girmeyeceğini tahmin ettiğim bir teknik direktör. Zira bu kez hocamızın CV’si, futbolcuların aşağısında değil. Serie A ve La Liga’da iddialı takımları çalıştırmış, Adana Demir’le de Süper Lig’e damga vurmuş bir hoca. Adana Demir’de özellikle şu 3 alanda yarattığı göstergeleri, milli takıma da adapte etmesini bekliyorum teknik direktör Vincenzo Montella’nın:
1- MONTELLA DEVAMLILIK SORUNU OLAN OYUNCULARDAN ÇOK İYİ VERİM ALDI