Ben üçüncü ya da dördüncü torbada güçlü futbol ülkeleri olmasından mutsuz değilim. Doğal bir sonuç bu. Elemelerin en başında zaten bu şekilde olacağı belliydi. Çünkü İngiltere’yle İtalya, Fransa’yla Hollanda aynı gruptalardı. Hatta bunların yanına Türkiye’yle Hırvatistan’ı da koyup şöyle düşünebilirsiniz: Bu takımların ikisi birden grup birincisi olamayacağına göre, bazı devlerin finallerde üçüncü torbada olacağı garanti gibiydi. Fransa, İngiltere ve Türkiye lider bitirdiler, ilk iki torbadalar. İtalya, Hollanda ve Hırvatistan da gruplarını ikinci bitirdikleri için diğer torbalarda.
BUNUN TADINI ÇIKARALIM
Eğer İstanbul’daki Ermenistan maçına sırf birileri kameralara şov yapacak diye hiçbir üst düzey deneyimi olmayan Kuntz’la değil de Montella ile çıksaydık zaten şimdi biz de birinci torbada olacaktık. Ben, ikinci torbada olmamızı olağanüstü olumlu karşılıyorum. Yanılmıyorsam ilk kez bir turnuvaya grup lideri olarak gidiyoruz. Modern zamanlarda, 4 torbalı sistemde ilk kez ikinci torbadayız. Tadını çıkaralım bu başarımızın.
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/pXfJ5_e9sJ8" title="Paramı da arabamı da aldı gitti | Beşiktaş'ta çalışmak isterim | Arda Turan, Eyüpspor'da ne yapar?" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Dün Cardiff’teki maça Berlin kadrosundan 8 farklı futbolcuyla başladık. Sadece oyuncularımız değil oyunumuz da farklılaştı bu rotasyonla. İlk devrede Galler bizi sahadan sildi, rakip kalede ilk kez 42’de görünebildik. Sürekli uzun top denedik, Berlin’deki hücum presten de eser yoktu sahada. Montella kademe kademe müdahale etti oyuna. Dakikalar 60’ı gösterdiğinde 4 değişiklik yapmış, oyundaki Berlinli sayısını 3’ten 7’ye çıkarmıştık. Sahadaki Berlin Olimpiyat Stadı personeli sayısı arttıkça, oyuna da ortak olduk. Ve ihtiyacımız olan beraberlikle çıktık Cardiff’ten.
MONTELLA FARKLI ÇÖZÜMLER ÜRETTi
Montella ile Hırvatlar’a karşı golü erken bulup skoru korumayı başardık. Almanlar’a karşı düellodan galip çıktık. Cardiff’te de uzun süre geride oynamamıza rağmen değişikliklerle müdahale etmeyi başardı oyuna İtalyan Hoca. Farklı sorunlara farklı çözümler üretebilmesi açısından kesinlikle sınavı geçti Montella.
KITANIN EN DEĞERLi 7. LiGiNE SAHiBiZ
Bu bizim 8’inci büyük turnuva deneyimimiz olacak. Yedisini canlı izledim. Üçünü yerinde takip ettim. Belki geçmişte daha yetenekli kadrolarımız oldu, İtalya’90’ın kıyısından dönen Tanju’lu, Rıdvan’lı, Ünal’lı kadro bence hepsinden kaliteliydi. Ancak tüm oyuncularımız yereldi, uluslararası arenada şansımız olmayan bir çağ idi o. Ancak bugünkü durumumuz farklı. Almanya 2024’e (Hakan, Orkun, Arda, Merih ve Enes’i katınca 300 milyonu geçen değeriyle) turnuvanın en pahalı onuncu kadrosuyla gidiyoruz.
Ligimiz kıtanın en değerli yedinci turnuvası. UEFA sıralamasında kulüpler bazında da dokuzuncuyuz. Yani tüm sayılar, matematik, akıl-mantıkbilim, bizim Euro 2024’ün en iyi 10 takımından biri olduğumuzu söylüyor.
Kuntz, takımımızı dev aynasında gördüğümüze inanıyordu. Neyse ki bugün milli takımın başında jenerasyonumuzun kalitesinin farkında olan, büyük hedeflere sahip bir teknik adam var. Euro 2008’in yarı finalist takımını yakından takip ettim.
Bence bu kadro, onlardan geride değil. Çeyrek final doğal hedef. Biraz şanslı kura, biraz seyirci avantajıyla daha fazlası da neden olmasın diye umutlanmadan edemiyor insan.
Türk futbolu sekizinci kez bir büyük turnuvaya gidiyor. Altıncı kez bir Avrupa Şampiyonası bileti alıyor. Bu akşamı en az 1 puanla kapatırsa ilk kez grup lideri unvanıyla elde etmiş olacak bu bileti. Ancak bu akşamın bir başka önemi daha var: Galler’e yenilmezsek, EURO 2024 kurasına ikinci torbadan gireceğiz. Ve bu 100 yıllık milli takım hikayemizde bir ilk olacak. Malumunuz, EURO 2024’e aynen son iki turnuvada olduğu gibi 24 ülke katılacak. Bu 24 ülkenin 20’si, elemelerdeki 10 grubu ilk iki sırada tamamlayan ekipler olacak. Son dördüyse mart ayındaki play-offlar sonucunda belirlenecek. Play-off’lardan gelen 4 takım, EURO 2024 gruplar kurasında doğrudan son torbada olacaklar. Gruplardan gelen 20 takımsa 4 torbaya dağıtılacak. Grup liderleri kesin olarak ilk iki torbadalar. Ancak 10 grup liderinin beşi daha şanslı. Onlar birinci torbada ev sahibi Almanya’ya eşlik edecekler.
PORTEKİZ, FRANSA, İSPANYA VE BELÇİKA
Önceki gece oynanan müsabakalar sonucunda birinci torbada Almanya’ya eşlik edecek 4 takım kesinleşti: Portekiz, Fransa, İspanya ve Belçika...
Ancak bu torbadaki son takım, bu yazıyı gazeteye gönderdiğim saat itibariyle henüz belli değildi.
Gece yarısı itibariyle İngiltere o son takım olma konusunda favoriydi. Türkiye, bu gece Galler’i mağlup eder veya berabere kalırsa, grubunu lider tamamlayıp ikinci torbadaki yerini de kesinleştirecek. Bence Cardiff’te amacımız bu olmalı:
Hem kazanmak, hem de cumhuriyet tarihinde ilk kez bir büyük turnuva kurasına ilk iki torba içinde girmek.
GALLER BÜYÜK GÜVEN KAYBINA UĞRADI
Olur da bu gece Cardiff’ten puansız ayrılırsak bir üçüncü torba endişemiz söz konusu. Zira gruplarını ikinci sırada bitiren takımlardan yalnızca biri ikinci torbaya gidecek.
Dün Berlin’de hazırlık maçı görünümlü bir eleme müsabakası oynadık adeta. Nagelsmann için Flick sonrası bir şeylerin değiştiğini ispat maçıydı; o da üçlü savunmayla başlayarak, Havertz ve Sane’yi kanat bek oynatarak güçlü bir iddia koydu ortaya. Ancak bu tez, top sizdeyken cazip. Top Türkiye’deykense bu iddialı seçimin bedelini ödediler. Oyunu genişlettiğimizde Almanlar büyük açıklar verdiler. İlk gol Ferdi-Sane eşleşmesinden geldi. Kenan’ın golünde de rota hemen hemen aynıydı.
OLAĞANÜSTÜ UMUT VERiCi
İki takımın da boylarının neredeyse 30’ar metreyi geçmediği, iki ekibin de savunmalarının sık sık orta çizgiye bastığı, geriden ısrarla topla çıkılan, kalabalık hücum presli çok eğlenceli bir maç izledik Berlin’de. İki taraf da kazanabilirdi, neticeyi küçük detaylar, bireysel performanslar belirledi. Kenan Yıldız’ın temposunun başrolde olduğu, finaller için olağanüstü umut verici bir geceydi bizim için.
GALLER’E 3 PUAN iÇiN GiTMELiYiZ
Salı akşamı Cardiff’te Galler, kendi futbol tarihi açısından çok kritik bir müsabakaya çıkacak. Galibiyetten başka şansları yok. Ancak bizim de o müsabakaya prestij için değil, yalnızca 1 puan ve grup liderliği için de değil, galibiyet için çıkmamız gerek. Sebebi de şu: Eğer grubu 19 puanla lider olarak bitirirsek, Euro 2024 kurasında birinci torbada olma şansımız var. Böylece ev sahibi Almanya’yla birlikte favoriler Fransa, İngiltere ve Portekiz’le büyük ihtimalle gruplarda eşleşmemiz olacağız.
BU HAYALiMiZ DE GERÇEK OLMALI
Finallere giden 24 takım kurada 4 torbaya ayrılacaklar. Birinci torbada ev sahibi Almanya’yla birlikte 10 liderden en iyi puana sahip beşi olacak. Kalan beş lider de ikinci torbada yer alacaklar. Yani Cardiff’te 1 puan alırsak liderliği ve ilk iki torba içinde yer almayı garantiliyoruz. Ancak Cardiff’te kazanırsak işte o zaman futbol tarihimizde ilk defa bir büyük turnuva kurasına birinci torbadan girmiş olacağız.
Çocukluğumda milli takımın bir büyük turnuvaya gitmesini hayal ederdim hep. 1996’da bu hayalimiz gerçekleşti. Şimdi Türkiye’yi bir turnuvada ilk torbada görmeyi hayal ediyorum. Eminim takımımız da bu hayalle gidecektir Cardiff’e.
Bir ara Türkiye Basketbol Ligi’ni Ülker-Efes’in aşırı dominasyonu sebebiyle ‘ÜlEf Ligi’ olarak adlandırıyorduk. Bu sezon da futbol ligimiz öyle başladı, 13 Ağustos’la 3 Kasım arası Galatasaray-Fenerbahçe 20’de 20 yaptılar. Koptular ligin geri kalanıyla. Ancak son 10 günde tablo değişti, lig ÜlEf görünümünden çıktı: Önce Trabzon Fenerbahçe’yi, sonra Hatay Galatasaray’ı yendi. Dün de Adana’da oynanan maçtan sonra sanırım şunu söyleyebiliriz: Süper Lig geri döndü.
SON 8 GÜNDE 3. MAÇ
Adana Demir’in Fenerbahçe maçını ele alma biçimi, Avcı’nın Trabzonspor’undan bambaşka oldu. Onlar Onuachu’ya 60 metrelik uzun toplarla oynama yolunu seçmediler, geriden pasla çıkmaktan vazgeçmediler. Çıkabildiklerinde kanatlardan iki Yusuf’la zaman zaman etkili oldular. Ancak çıkamadıklarında da Fenerbahçe presine karşı koyamadılar. Fenerbahçe özellikle ilk 1 saatte defalarca önde top kazandı, yedisi isabetli 15 şut yolladı Adana kalesine. Ancak Fenerbahçe’de özellikle belli isimlere ekstra yük binmesi özellikle son bölümde yorgunluk ve düşüşleri beraberinde getirdi. Son 8 günde 3 maça başlayan Samuel, Zajc, Tadic’in yanı sıra sezon başından beri çok yüzdeli oynayan 37’lik Dzeko’da yorgunluk sinyalleri söz konusu.
REBiC iLK’DE BAŞLAYINCA...
Dün gündüz saatlerinde de sakatlıklarla/problemlerle boğuşan bir başka takımı, Beşiktaş’ı izledik Başakşehir’e karşı. Maça Bahtiyar sağ açık başladı, o sakatlanınca yerine Ghezzal girdi. Ghezzal de çıkınca sağ açıkta Tayfur bitirdi maçı!
Ancak oyunun hikayesini yazan esas adam sol açık Rebic oldu. Hırvat futbolcu ilk 11’de başlayınca, üstelik kendi pozisyonunda oynayınca Beşiktaş’ın tüm atak organizasyonunun kalbi olmayı başardı. Son 3 maça da 3 asist sığdırdı.
DUBOiS ASIL GÖREViNi UNUTTU
Beşiktaş'ın sol kanattaki başarısının yanına Başakşehir’in sağ savunma zafiyetini de kaydetmek gerek. Çağdaş Atan sağ beki Dubois’yı, Klopp’un Trent’i kullandığı gibi kullanmaya çalışıyor. Top onlardayken Dubois orta sahaya ekleniyor 6 numara rolünde. Ancak Dubois yan rolüne kendini kaptırıp esas rolünü (yani savunmayı) unuttu.
Galatasaray’ın Mersin seyahatini, Münih sınavından bağımsız ele almak mümkün değil. Galatasaray son 21 günde 6 müsabakaya çıktı, bunların ikisi Bayern’le, birisi Beşiktaş’laydı; ikisi de Rize ve Hatay deplasmanlarıydı. Üstelik Okan Buruk bu 6 maçlık sert süreçte kadrosunu çok döndürmedi, ana iskeletini üç günde bir sürekli oynatmayı tercih etti. Ve Mersin’de belki fiziksel, belki mental yorgunluklar göze çarptı bence.
BUNDESLiGA iLE SÜPER LiG FARKI
Galatasaray iki tane Bayern Münih maçı oynadı, ikisinde de 75’inci dakikaya iyi futbolla ve beraberliklerle girdi. İkisinde de son bölümde Bundesliga ile Süper Lig arasındaki fizik kalite farkına mağlup oldu. Yıkıcı bir mağlubiyet alıyorsunuz, perşembe sabahı Münih’ten Adana’ya uçuyorsunuz. Cumartesi günü Mersin’de ligin en genç iki takımından biriyle karşılaşacaksınız. Ben Okan Buruk’un 24 yaş ortalamalı dinamik Hatayspor’a karşı neden Mertens, Bakambu gibi oyuncularını daha erken sahaya sürmediğini anlamadım doğrusu.
HEM UZUN BOYLU HEM KOŞUCU
Hatayspor Teknik Direktörü Volkan Demirel’in de planları Galatasaray’ın yorgunluğu üzerine kuruluydu ki maç öncesi şöyle konuştu mikrofonlara: “Maçın süresini olabildiğince uzatmak istiyoruz”...
Yani Demirel’in hedefi de Galatasaray’ı mümkün olduğu kadar koşturmak, yormak, fiziksel zafiyet göstermelerini beklemekti. Öyle de yaptılar. Hatayspor kadrosunun şöyle enteresan bir özelliği var:
Dadashov (1,88), Lamkel (1,92) ve Dele-Bashiru (1,87) hem uzun boylu, hem de koşucu futbolcular. Dolayısıyla Erce’nin ya da Hatay geri bloğunun attığı uzun toplarda hem havada etkililer, hem de kontra fırsatlarda. 14’teki golü Erce’nin uzun topu, 55’tekini de bir geçiş hücumuyla buldular zaten.
SOL BEKTE HEP SORUN VAR
Dermendhzhiev’in ekibi ilk maçta da Fenerbahçe’ye güçlük çıkarmıştı, uzun toplarla ve Tekpetey’in kuvvetiyle tehditler yaratmışlardı. O günden sonra ligde üçte üç yaptılar, dün de iç sahada Fenerbahçe’ye karşı daha derli-toplu bir takımla, daha etkili bir futbol sahnelediler.
YUSUF'UN DİZİ TİTREMEDİ
Sarı-lacivertliler as/yedek karma bir takımla çıktı maça. 17 yaşındaki solak stoper Yusuf Ayçiçek’i tebrik ederim, dizleri hiç titremedi. Düzenli oynamayan diğer oyunculardan Kent, her Konferans Ligi maçında olduğu gibi yine dağınıktı. Batshuayi istekli ama bitiricilik konusunda problemli. Zajc-Crespo da Polonyalı merkez orta saha Piotrowski’ye karşı üstünlük sağlayamadılar. İki maçta da harika oynayan Piotrowski dün farkı yarattı zaten.
Fenerbahçe dün Razgrad’dan istediğini alamadı ama kalan iki müsabakada ciddiyetini koruyup grubu lider tamamlamalı. Böylece hem son 32 turunu pas geçmiş olacaklar, hem de Konferans Ligi’nde galibiyet başına 600 bin euro gibi ciddi bir ödül söz konusu.
BEŞİKTAŞ'TAKİ DÜŞÜŞÜN SEBEBİ YÖNETİM ZAFİYETİ
Kupadaki diğer temsilcimiz Beşiktaş’sa rahatlıkta 6-7 puan alabileceği Lugano-Bodo sürecini 0 çekerek tamamladı. Tabii ki siyah-beyazlıların düşüşünde ana başlık yönetim zafiyeti... Bir yönetim başarısız olduğu için gönderiliyor, ama ne hikmetse o ekipten Ahmet Nur Çebi yeni başkan oluyor. O yönetim de başarısız olduğu için gönderiliyor, yine o ekipten bir isim başkan adayı! Eğer Beşiktaş doğru yönetiliyorsa neden başkan değiştiriyor? Eğer doğru yönetilmiyorsa, neden başarısız yöneticiler başkanlıkla ödüllendiriliyor?
ISMAEL'İ KİM GETİRDİ?
Orta sınıf uzmanı Valerien Ismael’i tarihi boyunca şampiyonluk yarışı yapan Beşiktaş’a kim getirdi? Beşiktaş’ın geleceği Rıdvan-Serdar-Emirhan’ı 11 milyona satıp o parayla Ocak’ta Afrika Kupası’na gidecek 8 adam içeren bu kadroyu kim kurdu? Ayrıca Şenol Güneş’in ekibi başarısızsa niye onun yardımcısı göreve geldi? Bu teknik kadroların hamaset odaklı basın açıklamaları, Beşiktaş’ın tarihine-geleneğine yakışıyor mu?
Galatasaray’ın dünkü rakibini en iyi anlatan veri şu sanırım: 70’lerde, 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde, 2010’larda ve 2020’lerde, yani son 6 dekatın her birinde Şampiyonlar Ligi’nde final gören tek bir takım var: Bayern Münih. Sadece bugünün değil, dünün de, her devrin de büyüğü.
EN iYi 3 TAKIMDAN BiRi
Üstelik sadece tarihle-genetikle değil, bu yılki kadrolarıyla da çok ışıltılı bir konumdalar. Yakın zamanda Mattheus, bu Bayern kadrosunun tarihin en iyisi olduğunu iddia etmişti. O açıklamanın üzerine kadroya bir de Kane eklendi.
Şu an Bayern kadrosunda iki tane 100 milyonluk adam (Kane ve Musiala), iki tane 100 milyon adayı (Davies ve Kim), üç-dört tane de bir aralar o seviyeleri görmüş oyuncu var (Sane, Kimmich, De Ligt gibi). Zaten saygın otoritelere göre City ve Real’le beraber şu an yeryüzünün en iyi 3 takımından biri Bayern Münih.
BU KEZ DAHA DOĞRU OYNADI
Galatasaray, 1 milyarlık bu takıma karşı İstanbul’da muazzam bir 60 dakika oynadı. Bir ara şut istatistiği 16’ya 3, gol beklentisi de 2,15’e 0,42 idi. Belki o gün sol bekte Kazımcan başlamasa onurlu bir oyundan daha fazlasıyla da ayrılabilirdi sahadan Galatasaray. Temsilcimiz dün İstanbul’daki kadar dominant değil ama doğru bir futbol oynadı Münih’te. Rakibini haliyle üçüncü değil ikinci bölgede karşıladı.
42 ve 43’te Icardi ve Ziyech’le iki net fırsat buldu, faydalanamadı. 61’de yarım omuz farkla Torreira’nın golünden oldu. Her iki ayakta da 75’te skor dengedeydi ama maalesef son çeyreklerde bir çıplak gerçek çarptı yüzümüze: Bundesliga’nın temposu, ritmi, fizik kalitesi Süper Lig’in çok önünde. Bu iki maçta sadece Bayern’le Galatasaray arasındaki değil, Bundesliga ile Süper Lig arasındaki mesafeyi de gördük bence.
iNSAN GERÇEKTEN ‘KEŞKE’ DEMEDEN EDEMiYOR